Dragon Estergon

195 7 7
                                    

O sırada koloni tekrar sarsıldı. Konmark arkasına dönerek bağırdı:

- Havanların durmasını söylemiştim!

Birliklerin arasından ince bir ses:

- Efendim bunlar havanlarımız değil!

Hemen arkasından biraz daha kalın sesli biri odanın büyük penceresine donuk bir şekilde bakarak:

- Bu bir ejderha...

...

Konmark şaşkınlıkla sol tarafındaki büyük, boydan başlayan pencereye döndü. o sırada müthiş bir gürültüyle pencerenin olduğu duvar içeriye doğru kırıldı. Ortalık kararmıştı.

...

Ciğerlerime işleyen toz genzimi yakıyordu. Gözlerimi zorla da olsa aralamıştım. Vücudumu kıpırdatamıyordum. Bir daha denediğimde bel aşağımın üstünde büyük bir taş parçasının olduğu gördüm. Üstüme yıkılan sütun enkazına ulaşmaya çalışıyordum fakat belimi yeterince bükemediğimden dokunamıyordum bile. Kendimi zorlamayı durdurup vücudumu yere bıraktım. Savaş gelen seslere göre hala devam ediyordu. Ayağa kalkıp dövüşmem gerekiyordu. Kırık saray duvarından içeriye gelen soğuk hava iliklerime işliyordu. Sağ tarafıma döndüm. Kırık duvarın ardından gözüken şehir çok sessizdi. Havada uçuşan küller heyecandan terleyen suratıma yapışıyordu. O sırada saray tekrar sarsıldı. Sarayın etrafında dolaşan koyu kırmızı renkli bir şey vardı. Daha önce sadece han duvarlarında resmini gördüğüm bir şeydi bu. Yaklaşık 15 metre uzunluğu, 8 metre yüksekliği vardı. Devasa uzunluktaki kuyruğunun ucu bir topuz gibiydi. Balık gibi siyah pulları soğuk havada esen rüzgarda kaslı bedenine yapışıyordu. Başı dik bir şekilde kocaman kanatlarını çırpma ihtiyacı dahi duymadan süzülerek saray etrafında dönüp duruyordu. Evet, Bu bir ejderhaydı...

Kendimden geçmiştim. Vücudum hafiflemişti. Kafamı taşıyamıyordum. Kafam, küllerle dolu olan soğuk zemine bir kez daha düştü. Gözlerimi açtığımda bir kamp ateşi etrafındaydım. Uzun saçlı buğday tenli bir kadın ve onun yanında kıvırcık, yapılı ve uzun saçlı bir adam vardı. Hemen ortalarında ise biraz çelimsiz, dalgalı saçları olan uzun saçlı 6 yaşlarında bir çocuk. Etraf çadırlar ile doluydu. Askerler gelip gidiyor, topluluklar ateş etrafında kahkaha atarak şarabın keyfini çıkarıyordu. Göç mevsimiydi ve kabile göç etmekteydi.

Yakınında olduğum ateşin etrafına tekrar baktım. Uzun saçlı adam:

- Hadi ama anlat şunu Finder!

Adamın seslendiği tarafa doğru eğilip baktığımda Finder'i gördüm. Ama şimdikinden oldukça gençti. Kömür siyahı saçları ve uzamaya terk edilmemiş, düzenli olarak kesilmiş sakalları vardı. Finder elini iki kere çırptığında çevreden kişiler ateşin etrafına toplanmıştı. Kimse bana aldırış etmiyordu.

O sırada uzun saçlı, çelimsiz, küçük çocuk ateşte kızaran çekirgelerden birini almaya çalışırken uzun saçlı kadın telaşla:

- Hayır Morgan! Hala sıcaklar, sabretmelisin.

Lanet olsun neler oluyordu? Aklımı mı kaçırıyordum?

Tekrar bilincim kapanmıştı. Önümdeki görüntü suyun üstündeki bir boya gibi belirsiz şekillerle birbirine girmişti. Kendime gelmem 1 dakika kadar sürmüştü. Gözümü açtığımda tekrar kamp ateşinin etrafındaydım. Her yana kaçışan insanlar çığlık çığlığaydı. Uzun saçlı adam yanında duran kadın ve çocuğa bağırarak:

- Onunla beraber buradan güneye kaçın Elixis! Olabildiğince uzağa gidin! İleride bir çiftlik evi göreceksiniz! Oraya giderseniz bir süreliğine güvende olursunuz!

Ve Şeytan Ağlamaya BaşladıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin