Bölüm 20

4.2K 134 6
                                    

Ne zor gelmişti ayrılık, elveda diyemeden kaçar gibi gitmek.. Araf'ın kokusunu son kez çekememiştim içime. Sarılıp ürkekçe öpememiştim bile. Ne kadar gururumu kırsa da böyle bitmesi, yaralamıştı beni. Ağlıyordum hala daha göz yaşlarım dinmemişti. Berk'i gördüğüm de onun beni henüz görmemesini önemsemedim. Koştum yanına o kadar ihtiyacım vardı ki teselliye sevgiye.. Abi olarak gördüğüm insana sarılmak iyi gelecekti. Kolundan tutup çevirdiğim gibi boynuna sarıldım. Aniden sarıldığım için kısa süre beni garipsedi yüzümü gördüğünde alnıma öpücük koydu. 

"kızım bende seni arıyordum, nerede kaldın?" hala ağlıyordum. Söylediklerine cevap veremiyordum, hıçkırıklarım ağzımda yuvarlanan kelimelerin çıkmasına engel oluyordu. Yüzümü avuçları arasına aldığında endişeyle bakıyordu.

"Hesna ağlama lütfen, hadi gidelim buradan"..

Eve geldiğimizde biraz daha iyi hissediyordum. Berk geleceğimi biliyordu, ama tam olarak her şeyi anlatmamıştım. Araf'ı  Adayı kısacası yaşadıklarımı bir çırpıda anlatmıştım. Yine sinirlenmişti, etrafımda ki insanların bu kadar agresif olmasından yorulmuştum.

"ben sana dedim ama Hesna! en önce aranızda ki yaş farkını söyledim. Sen toysun küçüksün seni kandırır dedim." Tepemde yine volta atmaya başlamıştı. Buraya bunları dinlemeye gelmemiştim.

"bak bunları biliyorum buraya "ben demiştim" laflarını duymaya gelmedim, ne olur sende bunu yapma" Yine gözlerim dolmuş, ağlamaya başlamıştım bile. Canım acıyordu, beni seviyor sanmıştım. Nereden bilebilirdim geçmişiyle yüzleşince bu denli zararlar vereceğini. Ben derin düşüncelere dalıp gitmişken, Berk yanıma oturdu. Ellerini ellerimin üzerine koyup konuşmaya başladı. 

"tamam haklısın ben senin üzüldüğünü görünce sinirlendim. Özür dilerim bak sen onu seviyorsun görebiliyorum. Ama o şerefsiz sana zarar veriyordu ve devam etti de şuan en doğru kararı verdin." kurduğu uzun uzun cümleler kulaklarım da uğulduyordu. Sarıldığında bende karşılık verdim. Üzülmemi istemediğini en başından beri biliyordum.

"buradan nereye gideceksin biraz bende kal sonra düşünelim" gidecek bir yerim zaten yoktu. Ama burada uzun süre kalamazdım. Yalnız kalmak kafamı dinlemek istiyordum. Kafamı sallamakla yetindim. 

Akşam yemek için dışarı çıkmıştık. Bana kalsa yemek yemek aklıma dahi gelmezdi. Zaten hiç iştahım yoktu. Tabağımda ki yemeğe çatalımla işkence etmeye başlamıştım. İnsanın bir tarafı eksik olunca, kırgın olunca böyle oluyormuş. Eskiden daha iyiydi hayatım, temkinliydim insanlara karşı. Duygularım hemen yeşermezdi, uzak dururdum. Araf bana o kadar zarar vermişti ki yinede ona karşı kendimi kapatmadım. Koruyamadım kendimi kalbimi, kandırmıştı işte beni.

"Hesna lütfen yemeğini ye sinirleniyorum artık!" Berk'in sesiyle elimde ki çatalı yere düşürmüştüm. Berkte ürktüğümü görünce gözlerinden geçen pişmanlığı yakalamıştım. Yiyemiyordum işte almıyordu midem, ağzıma her attığım lokma büyüyordu sanki.

"canım istemiyor lütfen artık gidelim yorgunum" gördüğüm kadarı ile yemeğini bitirmiş benim bitirmemi bekliyordu. Bende önümde ki yemeği yemeyeceğime göre, artık gitsek iyi olurdu. Berk cevap vermeden ayağa kalktığında bende kalktım. Montumu giyip çıkışa doğru yürüdüm. Berkte hesabı ödeyip gelmişti. 

Binanın önüne geldiğimizde, Berk anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. Asansöre bindiğimizde, Berk omzumu sıvazlayıp duymak istediğim şeyleri söylemişti.

"merak etme her şey geçecek" gerçekten geçer miydi bilmiyorum. Beşinci kata geldiğimizde indik. Kapıyı açtıktan sonra içeri girdik, üzerimde ki montu çıkarıp atmıştım bile. Salona girip ışıkları açmamla kısa bir şok geçirdim. Zaten evde kimsenin olmadığını bilerek, bu manzarayla karşılaşmak yüreğime indirebilirdi.  Birde gördüğüm kişi ile buz kesmiştim.

Psikopat Polis ( Zamansız Gelen)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin