Dünyanın en güzel yerinde dünyaya gelmek tabiki güzel. Fakat insanlar doğarken ne ailesini ne de akrabalarını seçemez tabiki. Yakup yoksul bir ailenin dördüncü çocukları olarak hayata gözlerini açtı çok çalışkan bir annesi bir okadarda vurdum duymaz umursuz bir babası vardı.Yakup beşikde iken annesi yakubu alir tarlaya bahçeye çalışmaya giderdi. Günler böyle geçerken Yakup üç yaşına gelmişti sıcak bir yaz gününde kendi yaşıtı olan amcasının oğlu Emin ile evin bahçesinde oynarken daha çocuk yaşta ablasi evde yemek yapıyordu. Babaannesinin evine birşey almaya gitti geri döndüğünde birde ve görsün ev yanıyordu. Yakup.un ablası çok korkmuştu. Çünkü Yakup ve Emin en son evde oynuyorlardı. Eski bir köy evi olan ev birden alevlere teslim oldu. O dönemlerde şimdiki imkanlar yok telefon yok televizyon bile yok. Yakubun annesi başka birinin tarlasında çalışıyordu evinin yandığını duyunca büyük bir korku ile evine koştu. Çocukları evdeydi gelir gelmez yakubu ve zehrayi aradı gözleri zehrayi gördü fakat yakup ortada yoktu. Yakup her şeyden habersiz komşunun evinin önünde oynuyordu. Yakubun annesi feryat figan yakup için ağlarken aşağıdan yukarı komşunun onyedi yaşındaki oğlu tacettin yakubu kucağına almış aşağıdan yukarı geliyordu yangından uzaklaştırmak için almıştı yakubu anne yakubu görünce sarıp ağlamaya başlamış ve o anda oracıkta bayılmıştı. Komşular evi söndürmeye çalışıyordu ama nafile sadece bir tane yatak ve bir tane yorgandan başka hiç birşey kurtarılması mümkün olmadı. Yakubun ailesi çok kalabalıktı altı tane amcası üç tane halasi vardı. Yemek zamanı geldiğinde üç bazen dört yer sofrası kurulurdu. Evsiz kalan yakup ve ailesi artık ortada kalmıştı. Annesi babası abisi ve ablaları çok üzgündü herşeylerini kaybetmişlerdi. Biraz dedelerinin evinde kaldıktan sonra başka bir şehre taşındılar. Yakubun dedesi çok sert görünümlü ve ìri yarı bir adamdı. Köyde herkes onu severdi oda torunlarini oğlunu ve gelinini düşünürdü.