•Meeting•
Öylece oturmuş denizi, dalgaları izliyordum. Her gün daha da kayboluyordum içimde. Bir insan kendini kaybedebilir miydi kendinde? Yavaşça yok oluyordum ve kimse bunu görmüyordu. Güneşin her doğuşu benim ölüme bir adım daha yaklaştırıyordu. Bedenim değil, ruhum ölüyordu, yokluğa sıkışmış yavaşça soluyordu. Her sabah kalktığımda kendi başıma tek bir şey bile yapamayacağımı bilmek artık daha da acıtıyordu.
Halam beni buraya her getirdiğinde arkamdaki grubu dinliyordum. Kahkaha atıyor, şarkı söylüyor ve gülüşüyorlardı. Mutlulardı. Keşke bana da bir miktar bulaştırsalardı mutluluklarından. Bir çift var sanırım aralarında, anlatıyorlar aralarındaki aşkı, o kadar kıskanıyorum ki. Asla aşık olamayacağımı bilmek acıtıyor aslında, asla birinin bana değer vermeyeceğini bilmek.
Sadece oturup dinliyorum, kıyıya vuran dalgaları dinliyorum, yalnızlığımı dinliyorum. Bazen üzerinde oturup ayaklarımı salladığım iskeleden düşsem ne olur diye düşünüyorum. Kimse görür mü beni? Bir gelip kurtarır mı?
Bazen düşünüyorum sevgi nasıl bir şey diye. Ben nasıl severim ki? Bana okudukları tüm kitaplarda gözlere aşık oldu insanlar, hareketlere... Ben görmüyorum ki, aşık olabileyim. Her şey bir yana, ben daha kendime bakamazken nasıl başka birine bakayım?
--
Her zamanki gibi oturuyordum, yine. Halamı göndermiş yalnızlığın sessizliğinde bir kez daha boğuluyordum.
''Hey!'' Arkamdaki ayak seslerini dinledim. Sanki bana doğru geliyormuş gibiydi. Umursamadım. Neden bana seslensindi ki? Adımlar tam yanımda durdu. Sol tarafımda hissettiğim bedenle ürperdim. Umutlanmak istemiyordum ama benimle konuşuyor olabileceği ihtimali beni heyecanlandırmıştı.
Ses tekrar konuştu: ''Sana demiştim.'' Yanımda benden başka kimse yoktu. Kendi kendine konuşmadığını düşünerek cevap verdim: ''Benimle mi konuşuyorsun?'' durdum. Ellerimle oynarken devam ettim: ''Yoksa az önce kendimi rezil mi ettim?'' Kahkaha attı. Sesi yumuşaktı. Gülümsedim.
O an düşündüm belki bir insana aşık olamazdım evet, ama bu bir ses tonuna aşık olamayacağımı da göstermezdi.
''Seninle konuşuyordum.'' Bu cümlesi üzerine sağ elimi kaldırdım ve çok kısa bir hareketle salladım. ''Merhaba.'' Başka ne diyebileceğimi bilmiyordum. İnsanlarla konuşan biri değildim ve iletişim konusunda berbat olduğum kilometrelerce öteden anlaşılabilirdi. Bir süre sessizlik oldu.
''Sanırım konuşmak istemiyorsun. Demek istediğim rahatsız olduysan gidebilirim, yüzüme bile bakmadın.'' Yanlış anlamıştı işte. Ben de bakmak isterdim kiminle konuştuğuma ama istediğim hiçbir şey olmuyordu işte.
''Yanlış anlamışsın, rahatsız olmadım, olmam da. Sadece şey...'' durdum, tekrar. Nasıl diyebilirdim ki? Körüm gibi basit bir şey söyleyerek kendimi acındırmak istemiyordum. Diğer herkes gibi bana acısın istemiyordum. ''Sadece görme yeteneği benden çok uzun zaman önce alındı bayım.'' Kendi durumuma güldüm. Ağlanacak halimle dalga geçiyordum. Bu yaptığım kendimi acındırmaktan çok daha kolaydı, en azından benim için.
Birkaç dakika ne o konuştu, ne de ben. Yine her şeyi mahvetmiştim işte. Hep aynı şey oluyordu. Ya da insanlar çok bariz bir kusuru olan benle konuşmaktan rahatsızlık duyuyorlardı.
''İstemiyorsan gidebilirsin, sanırım bu sefer sen benden rahatsız oldun. Cidden ben sorun etmem, alıştım.'' Sessizliği bozdum. Birinin bir şey söylemesi gerekiyordu. Benimle konuşmak isteyen belki de ilk kişiyi de tek cümlemde kendimden soğutmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Colors of the Feelings
FanfictionHiç görmemiş birine anlatılabilir mi renkler, hissedeceği tek şey karanlık olmasına rağmen? Hiç görmemiş biriyse anlayabilir mi renkleri, içinde boğulduğu tüm o boşluğa rağmen? Karanlık tüm benliğiyle sararken o vücudu, kalp yine de direnir mi? Belk...