Bölüm 11

438 39 22
                                    

İçime sinen bir bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz, keyifli okumalar :)

Ada Selin Ademoğlu

Kan.

Eray'ın, her bir santimini ezbere bildiğim yüzünü kırmızıya boyayan kan, benim beyaz tenimde yolunu buluyor. Önce parmaklarıma sızıyor usul usul daha sonra avuç içlerime ve ordan da bileklerime. O kadar yoğun ki kendimi bir kan havuzunun içindeymiş gibi hissediyorum ve bu olağan geliyor. Kan havuzu...
Beni geçmişe götürüyor.

"Lütfen" diye fısıldıyorum. Titreyen bedenimi ona doğru eğerek, alnımı alnına yaslarken tek istediğim göz kapaklarını aralaması.

"Bir kayıp daha veremem."

Dudaklarımdan dökülen sözcüklere rağmen bir tepki vermiyor, hala cansız. Nefes alıp almadığını kontrol etmek istiyorum. Ama kendimde o gücü bulamıyorum. Ya öldüyse? Hıçkırıklarım yeniden şiddetleniyor.

Dilara'nın güçsüz sesi doluyor birden kulaklarıma. Beni Eray'dan uzaklaştırmaya çalışıyor. "Ada lütfen kendine gel" gibi bir şeyler mırıldanıyor ama tam algılayamıyorum. Beni sarmaya çalışan kollarından kurtulup yeniden Eray'a kenetliyorum kendimi.

Ne acı diye geçiriyorum içimden. Dilara şuan bana bakarken aşık olduğu adamı kaybetme korkusuyla yanıp tutuşan bir kız görüyor. Oysa gerçek bundan o kadar uzak ki... O kadar acımasız ki dile getirmeye korkuyorum.

Ben Eray'a olan duygularımı, gerçekleri öğrendiğim gün söküp attım içimden. Öyle saklamadım bir yerlere, yok saymadım ya da ertelemedim. Direk geçirdim tırnaklarımı canımı acıta acıta, ruhumu kanata kanata kazıdım her bir zerresini. Ona bakmak kalbimi söküp atma isteği uyandırmıyor artık bende. Dokununca tenim alev almıyor.

Ama şimdi ellerimin altında böyle yitip gitmesi bana lanetimi hatırlatıyor. Babamı hatırlatıyor, gözlerimin önünde öldürülen annemi... Bu o kadar acı ki, her gece gördüğüm o kabus bir kez daha yaşanıyor. Üstelik bu sefer uyanığım. Her şey net. Hatırlayamadığım bir kısım yok.

Bu sefer hayatıma dahil olmuş bir başka insan öldürülüyor. Önce annem babam, beni dünyaya getirenler sonra hayatıma kısa süre de olsa dokunmuş olan Eray.

Oysa en başından uyarmıştım onu. Bırak demiştim ısrarla, ben insanlara iyi gelmiyorum. Yalnızlık bile vargücüyle uzaklaşmaya çalışıyor benden. Ama kaçışı yok. Bana muhtaç.

Yalnızlığı da öldüremem değil mi?

O ise duymadı beni, dinlemedi. Dinlediyse de inanmadı, kaldı yanımda. Sonra sonra farketmiş olacak ki, haketmediğim bir mutluluğu yaşamam gerektiğine inandırdığı günün sabahında, haber bile vermeden terk etti gitti.

Ama olmadı işte, bir kere karıştı hayatıma. Yalnızlığım kıskanç, saplantılı bir katil oldu. Beni kendinden ayıran adamı yıllarca bekledi. İntikamını biledi içinde, keskinleştirdi ve bugün, yaptıklarının bedelini ödetti. Kuruldu baş köşesine vicdanımın, olanı biteni seyretmeye başladı.

**

Acılar, bir meltem gibi üzerime eserken, ürpererek kendime geldi bedenim. Uyuşmuştum, ağırlaşmıştım. Bakışlarım, loş ışıkta ayak uçlarıma kadar ulaşan gölgeye kaydı. Kaldırdım kafamı, Demirdi. Bıraktığım gibi duruyordu. Gözlerine odaklandım. Bir şey yakalamak istiyordum irileşmiş gözbebeklerinde. Tatmin olmuş muydu? İyi hissediyor muydu bir yüzü yumruklarıyla parçaladığı için. Zaferin tadına varmış mıydı?

Ama yok, boştu. Arkamızda kalan duvarın anlamsız bir noktasında sabitlenmişti bakışları. Görmek için bakmıyordu sanki. Göz kapakları açık kalmak zorunda olduğu için oraya mühürlenmişlerdi. Elleri hala sıkılıydı. Melis'in boynuna dolanmış ince kolları ve ağladığı için sarsılan bedeni umrunda değildi.

KAYIPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin