|1|

72 18 2
                                    

Yaklaşık sekiz yıl önceydi. İlkokulda tanışmıştık. Sıradan bir tanışma olmuştu bizimki. Ama hiç bir sıradanlık bu kadar özel olmamıştı . 'Lydia' en sevdiğimdi. Çok güzeldi. Siyah dalgalı saçları, iri yeşil gözleri ve pamuk gibi bir kalbi vardı. Zamanla tek dostum olmuştu. Her şeyimi paylaştığım tek dostum. Her şey mükemmel gidiyordu. Ta ki o güne kadar.. Beni evlerinin çatısına çağırmıştı. Söyleyeceği önemli bir şey varmış. Tabii ki gittim. Eve vardığımda yavaşça demir kapıyı ittim. Sessiz sessiz adımlar atarak merdivenleri tırmandım. Neden bilmiyorum ama içimde saçma bir korku vardı. Hoş saçma değilmiş ama bunu sonradan öğrendim. Daha da hızlanarak yukarıya çıkmaya başladım. Teras kapısına geldiğimde hızlı bir hareket ile kapıyı araladım. Gördüğüm görüntü ile olduğum yere çakıldım. İlk yarım saati hatırlamıyorum. Tepki veremiyordum, sesimi çıkartamıyordum ve sanırım boğuluyordum. Usulca dizlerimin üzerine çöktüm. Ve burnuma gelen keskin kan kokusu ile kendime geldim. Evet, Lydia intihar etmişti. Evet, benim tek kardeşim ölmüştü. İşte idrak edemediğim gerçek tam olarakta buydu. Sanırım en doğru şey yaşayıp yaşamadığını kontrol etmekti. Titreyen parmaklarım Lydia' nın soğuk vücuduyla buluştu. "Nabız yok." Sürekli tekrar ettiğim iki kelime "Nabız yok."
Terastan tüm gücümle bağırdım. Boğazım yanıyordu. Flarımı çıkartıp kanayan bileklerini sıktım. Canı çok acıyor muydu acaba? Tanrım Lydia' nın canı acımasın! Kucaklayıp merdivenleri elimden geldiğince hızlı bir şekilde indim. En acısı da şuydu ki ne bir annesi nede bir babası vardı. Ağlamam şiddetlendi. Dışarı çıktım. Beynim durmuştu. Nereye gitmeliyim bilmiyordum. Nerede olduğumu bile idrak edemedim. Tekrardan kendime geldiğimde Lydia' nın kucağımda olmadığını farkettim. Yan tarafa döndüğümde bir adamın arabaya bindirdiğini gördüm.
"Bayan iyi misiniz?"
"E...e....e...ve" konuşamadım. Cevap veremedim. Sanki dilim tutulmuştu.
"Kız ölmüş!"
***
İşte o günden beri kafamda bu iki kelime vardı. Bir de Lydia' nın bana bıraktığı mektupta yazanlar:
"Aden, hiç olmayan kız kardeşim,
Sakın ağlama olur mu? Beni de suçlama lütfen. Böyle olması gerekti..
Hani bir hayalimiz vardı hatırlıyor musun? Evlilik tekliflerimiz ile alakalı. Sen suda istemiştin. Saflığına inanırdın çünkü. Her şeyi temizleyebileceğine inanırdın. Ben ise yeri önemli değil demiştim. Ellerimi ellerinin içine alsa bileklerimi öpse en mutlu kadın ben oluveririm demiştim. Bir de bir yüzük kondursun parmaklarıma yeter demiştim. Bir kadının bileklerinden öpmek her adamın kaldırabileceği bir hareket değildir. Yani demek istediğim; öyle biriyle evlen ki tüm acılarını yüklensin. Öyle biriyle evlen ki seni herkesten, her şeyden çok sevsin. Öyle ki yaşayan değil hissizleşmiş yerlerinden öpsün. Yanında olamamamın nedeni ise o gece.. Bilirsin yağmurda yürümeyi ne kadar çok sevdiğimi. Kulaklıklarım ile çıkmıştım dışarıya. Ara sokaklardan geçerken birilerinin geldiğini adım seslerinden anladım iliklerime kadar işleyen korku adımlarımı hızlandırmama neden oldu. Adımlar yaklaşıyordu. Sert zeminle birleşen ayak seslerinin yanında yağmur sesi de epey ürkütücüydü. Siyah giyimli bir adam sokağın başında göründü. Yüzündeki soğuk gülümseme rüzgar gibi suratıma çarptı. Kaçmalıydım ama kaçamadım. Sonrası ise karanlık ve soğuk.. Gözlerimi açtığımda ne olduğunu anlayamadım. Daha sonra yavaş yavaş geceyi hatırlamaya başladım. Soğuk ellerin vücudumda gezdiğini..
Ben karanlığı hissetmiştim. En acısı da çığlık dahi atamamıştım.
Tüm renkler kirlenirdi ama önceliği beyaza verdiler ve beyaz öldü.
Bunları canını yakmak için değil bilmen gerektiği için yazdım. Beni kötü hatırlamanı istemedim. Seni çok seviyorum. Bunu sakın unutma."
İlk başta Lydia' nın suçlu olduğunu düşünmüştüm. Daha sonra mektup her şeyi açıkladı. 'Meleğim sen şu dünyadaki en masum şeysin.'
İşte böyle.. Lydia' yı çok özledim. Gülmesini, konuşmasını, ağlamasını hatta yürümesini bile. Baktığım her yerde onu görüyorum. Her gece rüyamda, her sabah karşımda..
Pencereleri kapatıp kapıyı kilitlendikten sonra usulca Lydia' nın gidişinden sonra siyaha bürünmüş olan yatağıma uzandım. Haftalardır tek istediğim uyuyabilmekti fakat penceremin önündeki gölge buna izin vermiyordu. Başta çocuklardır diye fazla takmamıştım. Ama daha sonra çocuk olmadığını farkettim. Bir çocuk bu kadar uzun olamazdı.
Peki bu kimdi?
Her şeyin başlangıcı olan bu gölge kime aitti?
***
Öncelikle hikayemize gerçekten kocaman bir umutla başladık. Şunu da söylemeliyiz ki kurgumuz çoğu kitaptan çok farklı. Bu uzun yolda hepinizin bize yardımcı olacağını biliyoruz. Ayrıca hikayemizi 2 kişi yazdığımızı da göz önünde bulundurun. Sizi seviyoruz. Keyifli okumalar.

NETRİANAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin