.II

202 53 6
                                    





Hayatımız bir şekilde devam etti. Yirmili yaşlarımıza geldik. Oradan oraya koşuşturuyordum ben. Ali'yi ise babasını kaybettiğinden beri bambaşka biri olup çıkmıştı. Kimseye ne bir faydası ne de bir zararı yoktu, olmuyordu. Zararı bir tek kendineydi. İçkiye, kumara başlamış, elinde avucunda ne varsa bunlara yatırıyordu. Fazla kazanmıyor, kazandığı parayla da ya yine içiyor, ya da tekrar oynayabilmek için borç aldığı adamlara veriyordu. Bin kere denesem de bir türlü vazgeçiremedim bu boklardan. Kimseyi dinlemiyor, başına buyruk davranıyordu.

Zeynep'e hala deli gibi aşıktı ve Zeynep de ona tabi. Böyle işlerle uğraştı durdu. Arada bir görüşüyor, konuşuyorduk. Bir ara bir yerde sudan havadan konuşurken birden "Abi ben evleneceğim Zeynep'le" dedi. Ben biraz sinirlendim önce "Bu adam kızını sana vermez Ali, doğruları konuşalım. Kendine bir çeki düzen vermezsen hayatta vermez." dedim. Ali de kızdı haliyle, olur olmadık şeyler söyledi. Ben de üzülmesin fazla, daha kötü olur diye yumuşatmaya çalıştım ortamı. Sonra sordum erken değil mi diye ''neyi bekliyorum ki, daha ne kadar bekleyeceğiz ki abi?'' dedi. "İyi bakalım kardeşim, arkandayım her türlü" dedim. Neyi nasıl yapacağımızı falan konuştuk, az çok hallettik diye düşündük.

Bir hafta falan geçmişti ki bu konuşmamızın üzerinden, bir gece, beni çağırdı. Annesiyle birlikte Zeynep'i istemeye gideceklerdi. Bana "Sen de geleceksin" dedi. "Saçmalama oğlum, benim ne işim var orada." dedim. "Abim değil misin, tabi geleceksin. Evin büyüğü sensin, senden başka kimi çağıracağım?" dedi. Hak verip kalkıp gittim. Çiçeği çikolatayı aldık, kızın evine gidiyorduk. Melek teyze neredeyse Ali'den daha mutluydu. Torunlarını hayal ediyordu herhalde. Eve vardık, güler yüzlü bir karşılamayla içeri girip oturduk. Halime Teyze ile Melek Teyze havadan, sudan konuşuyorlardı, Ömer Amca da Ali'yi ve beni süzüyordu, arada da Melek Teyzenin sorularına cevap veriyordu. Ben de put gibi oturmuş, söylenenlere sahte sahte tebessümler ediyordum. Çok geçmeden Melek teyze girdi olaya: "Şöyle iken böyle, Allah'ın emri..."

Ömer Amca, Melek Teyzenin diyecekleri tam bitmeden " Kusura bakmayın, üzülmenizi istemem ama benim böyle bir adama verecek kızım yok Melek Hanım'' dedi. Benim dışımda odadaki herkes şaşkınlık içerisindeydi. "Kumar desen üstüne yok, içki desen var. Ben kızımı sokakta mı buldum Melek Hanım?" dedi. Bir anlığına Ali ile göz göze gelmiştik ve sanırım aynı şeyi düşünüyorduk. Ali'ye "Bu adam kızını vermez sana oğlum. Kendine gel artık." dediğimde "Hele bir vermesin, çeker vururum oracıkta o adamı" demişti. Ben pek bir ihtimal vermesem de endişelendim. Melek Teyze elini Ali'nin sırtına götürüp döndü Ömer amcaya; "Ömer Bey iki koca mahallede bu çocukların birbirlerine eskiden beri sevdalı olduğunu bilmeyen yoktur, garibanların arasına girmek olmaz. Hem Ali'min sözü var, fazla da içmiyor zaten yakında bırakacak içkiyi kumarı. Bu çocukların yolu bir. Etme, Zeynep kızımın da gönlü var zaten" dedi.

Ömer Amca yufka yürekli, emekli bir öğretmendi. Dört yıl bana ve Ali'ye de öğretmenlik yapmıştı. Haksızlığa gelemeyen biriydi, mahalleliyle de hep iyi geçinirdi. Rahmetli Mehmet Amca ile dostluklarını da herkes bilirdi. Kötü biri değildi ama tek çocuğu olan Zeynep'e de çok düşkündü. Bu güne kadar Zeynep'in bir dediğini iki etmemiş her dediğini yapmıştı. Haklı olarak da Zeynep'in iyiliğini çok istiyordu.

Halime Teyze de girdi araya; "Bey, bırakalım da Zeynep de ne isteğini söylesin." dedi. Ömer amca bir süre düşündükten sonra, mutfaktan hıçkırıkları duyulan Zeynep'i çağırdı "Bu adamla evlenmek istiyor musun kızım?" dedi. Zeynep gözyaşlarını silip evet der gibi kafasını salladı. Ömer Amca tekrar sordu "İstiyor musun?" diye. Zeynep "Evet baba, istiyorum" dedi.

Ömer amca ayağa kalktı "Ah siz Mehmet Abi'ye dua edin, bendeki hatırı olmasa iki cihan birleşse vermezdim kızımı bu adama. Senin de sözüne güveniyorum Melek Hanım, umarım dediğin gibi olur. Tamam dediğiniz gibi olsun ama taş toprak şahidimdir kızımın bir gün bu adamdan en ufak bir zarar gördüğünü işitirsem sizi yaşatmam burada" dedi.

İki ay sonra, borçlarla masrafları halledip düğünü yaptık. Sakin, şatafatsız güzel bir düğün. Herkes Ali'den, Zeynep'ten konuşuyordu;
"Vah garibim Zeynep"
"Mutlu olsa bari"
"Ali'nin hali hal değil"
"Ali değişir inşallah"
"İnşallah"
"Kaç gece sarhoş sarhoş gördüm  şu sokaklarda"
"Değişir ya değişir. Mehmet'in oğlu sonuçta"
"Hiç babasına çekmemiş"
"Ne iyi adamdı Mehmet Bey"
"İyi adamdı vallahi"
"Zeynep iyi gelir Ali'ye"
"Melek Hanım da buldu güzel gelini maşallah"
"Maşallah"
"Mutlu olurlar inşallah"
"inşallah inşallah"
"Olurlar olurlar"

Yemekler yenmiş, oyunlar oynanmış akşam olmuştu. Ömer amca düğünde neredeyse hiç görülmedi. Düğün bitmesine yakın geldi kızını tebrik etti, Alinin elini sıkıp gitti.

Üç gün sonra, 1 Mayıs 2003 tarihinde yani Bingöl'de meydana gelen 6.4 şiddetindeki ve 176 kişinin ölümüne neden olan Bingöl deprem'inin sabahında namazını kılmak için uyanmıştı Ömer Amca. Abdestini alıp namazını kılmaya başlamıştı, secdeye giderken kalbine bir ağrı girmiş öylece hayatını kaybetmişti.

Yaşanmışlığı belirten yüz çizgilerinin oranı şahit olduğu ölümlerin sayısının oranıyla eş değerdeymiş insanın. 

Endişe ve heyecanla karışık sevinçleri kursaklarında kalmıştı Zeynep ile Ali'nin. Özellikle Zeynep'in. Nice gemileri sonsuzluğa gönderen dev buz dağları kadar soğuk bir ruha dönüşmüştü resmen. Öyle ki yürürken çarpsan içinden geçerdin.

ZiftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin