192 50 16
                                    

Okuldan gelmemle kendimi, en sevdiğim, en huzur bulduğum, suyun altına atıverdim. Sıcak su yakıyordu tenimi, vücuduma yayılışını, yakışını çok seviyordum, her gün daha çok.
Bornozumla duştan çıktım, yine ev boştu, bu eve 3, 4 gün önce taşınmıştık. Hala evin neresinde ne vardı bilmiyordum. Dikkatimi de çekmiyordu açıkçası, sadece odamı kendim yerleştirmiştim, beni ilgilendiren tek noktada buydu zaten.
Evin koridorunda bornozumla etrafa bakarak bunları düşünürken odama yöneldim. Yuryumuşacık yatağıma uzandım, bornozumla uyumak kadar rahat bir şey yoktu galiba.
Ama babam her an gelebilir düşüncesiyle yataktan doğrularak siyah beyaz pijamalarımı üzerime geçirdim.
Acıkmıştım galiba, hemde bayağı. Mutfağa doğru yürümeye başladım, buzdolabının kapağını açarak boş boş bakındım, yiyecek hiç bir şey yoktu.
"Bence markete gitmeliydin Mina. "
" Bence de Mina. "
diyerek kendimle anlaştıktan sonra odama geri döndüm pijamalarımla çıkamazdım haliyle, üşene üşene çıkardım pijamalarımı. Eşofman takımımı giydim kulaklığımla telefonumu da cebime katarak dış kapıya yönelirken koridordaki boy aynasında, saçlarımın kabarıklığını fark ettim, Allah'tan cebimde tel toka vardı 3,4 tane zaten saçlarımda kısa olduğu için sorun değildi. Dağınık topuz gibi bir şeyler yaparak tutturdum yarısı çıkmıştı ama umursamadım, saçlarımı toplamayı sevmiyordum aslında, çıplakmışım gibi hissediyordum, ama bu saçlada dışarı çıkamazdım.
Kapıya yöneldim, spor ayakkabılarımı da giyerek kapıyı çektim, asansöre doğru yürüdüm. Allah'tan boştu, geldi çabucak. Asansöre bindiğimde kendimi yine süzdüm. Sonra gözümün önüne sabahki olay geldi, yanaklarım kızarmaya başlıyordu sanırım.
"Ya insan neden asansörde pantolonuyla falan uğraşırk i Mina? "
" Oldu artık yapacak bir şey yok Mina"
diyerek kendimi teselli ediyordum.

O sırada asansör durdu, kapısını açtım, çıkarak dış kapıya yöneldim. Kapıyı yine açtım salıverdim, ama bu defa arkamda kimse yoktu. Sevindirici.
Kaldırımla apartmanın arasında 5,6 metre vardı, kapıdan çıkmamla dümdüz yürümeye devam ettim,o sırada telefonuma kulaklığımı takmak için biraz durdum, kulaklığım karmakarışık olmuş. Sonunda düzeltmiştim, telefonuma taktım, kulağıma da yerleştirdiğime göre yürümeye devam ettim o sırada telefonumda müzik arıyordum ki. Ayağıma taşı vurmamla biraz sarsıldım,
"İnsan biraz önüne bakar Mina."
diye içimden kendimle konuşurken karşıya baktım.
Atakan'ın siyah arabasını fark ettim ilk defa kaldırımın yanına park etmiş, yani iki gündür. Ama tuhaf olan arabanın önündeki, yani bana bana bakan yönündeki, çocuktu.

Siyah soluk tişörtü üzerine tam oturarak, kol kaslarını hafifte göğüs kaslarını gayette ortaya çıkartmış, siyah pantolonu ve siyah spor ayakkabısıyla o kadar uyumluydu ki bir elini baş parmağı dışarı da duracak şekilde cebine koymuş öbür elinden duman geliyordu, sigara vardı galiba.Kaldırımın üzerinden kendini arabaya yaslamış, sağ ayağını sabitlediği sol ayağının üzerine bacaklarının arası üçgen şeklinde olacak şekilde serbestçe bırakmış, kafasını da arabanın tavanına yerleştirmişti. Yaslanmasıyla gerginleşen baklavaları biraz belli oluyordu. Çok muhteşem görünüyordu.

Yüzünü çok merak ediyordum ama gökyüzüne dönüktü. Sadece köprücük kemiklerini, boynundan başlayan sakallarının 3 numaralı saçıyla birleşimini ve yüzünün alttan görünümünü görebiliyordum. Elindeki sigarayı ağzına götürdü. Sigarasından çekerken burun deliklerinin uzadığını görebiliyordum. Dumanı ağzından, burnundan üfleyerek, yüzünün her yerini dumanla doldurmuştu, dumanların yavaşça gökyüzüne dağıldığını görebiliyordum.

Kafamı bir anda yere eğdim ona baktığımı görmemesini umarak, ona yaklaşıyordum, yavaşça tam hizasından sola dönerek yürümeye devam ettim, kılını bile kıpırdatmamıştı.

"Birader arabayı durdur, Hanife sultan yemek yapmış, yiyelim de öyle gidelim. "
dedi tanıdık bir ses refleks olarak dönüp baktım sol tarafıma.

KarmaAŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin