Elif CEVAHİR
Büyüdükçe hep daha az gözyaşı dökeceğime olan katıksız inancım son altı aydır yaşadıklarımla ters orantılı işlemeye devam ediyor. Ve ben sanki bu oyunun hem senaristi hem başrol oyuncusu hem de kötü kadın rolünü fütursuzca yürütmeyi başarıyorum. Peki, hangisi elinde kalıyor veya hangisi zifiri karanlıkta canına yoldaş oluyor sorularını ruhuma soran beynim, cevabı bile bile eziyet çektirme telaşına düşüyor. İçinden çıkamazsam hayatın, kendi elimle hayatımı sona erdirme lüksüne sahip olduğum inancım artık karnımda ki canlı ile yok oluyor.
Peki, bu durumdan şikâyetçi miyim?
Hayır.
Korkuyor muyum?
Evet.
Günlerdir bu çiftlik evine saklanmış vaziyetteyim. Yiğit'ten uzakta uykularımın bile huzurlu olmayacağını düşünüyordum ama nasıl oldu ise iki haftadır kâbus görmeden çok rahat uyku çekiyorum. Bu durum canımı da sıkıyor açıkçası, ben bu adamın kokusunu almadan sağımdan soluma dönemezken şimdi ne bu durum, ne bu alışkanlık diye kızıyorum kendime. Bir taraftan onsuzluğa alışıyorum diye de korkuyorum. Sanki hep yanımdaymış gibi hissediyorum, sanki her uyuduğumda bana sarılıp kolları ile beni sarmalıyor yanılgısı içerisine düşüyor acınası ruhum. Son bir yılım gösterdi ki bana, çok güzel kaçışlarım var benim. Eyvallah deyip her şeye, karşılarında saygı ile çok güzel şapka çıkarışım var. Anlayacağınız yine bir kaçıştan dönüş ertesindeyim. Bebeğimden başka elimde hiçbir şey olmadan direnişlerim var benim. Kim kazanır mücadeleyi bilinmez ya da kazanılacak bir mücadele var mı ortada, bihaberim anlayacağınız. Kendime serzenişimin dışında, beynim hiçbir şeyi kabul etmiyor: Güvenme Elif kimseye, kendinden başka hiç kimseye güvenme diyor! Tanıyor tabi beynine hükmeden sahibini ve Yiğit'in hırçın lacivertlerini görünce kendi sesi de kesilecek biliyor, kuşanıyor silahlarını acımasızca bu sebeple.
Yaklaşık 6 ay önce kendi ellerimle gömdüğüm eşimin, hayat arkadaşım dediğim adamın yaşadığını öğreniyorum, yetmiyor bu oyunu bana ruh eşimle birlikte oynadıkları bilgisi ile yıkılıyor inanç duvarlarım.
Evet, duyuyorum sizleri "Yapma Elif, ne günahı var Yiğit'in?" dediğinizin de çırpınışlarınızın da farkındayım. Yara bere içinde ki ruhum, mantıktan geçeli çok oldu. İşin mantık boyutunu gömüp üstüne sureleri dizdiğim bilmem kaçıncı zamandayım şimdi. Yani yormayın o güzel çenenizi, hata hatadır ve bileti bir kez kesilir. 'Güven gitti mi bir daha dönmez' katı kuralını yıkılmazcasına ruhuma zerk edeli çok oldu ben. Ve artık dönme vakti, kızım için, kendim için Yiğit olmadan devam etme vakti.
Bu kadar saklanmadan sonra artık aldığım kararları uygulama zamanı geldi. Annem ve babam benim internetten seçtiğim ve kiraladığım eve eşyaların taşınması ve yerleştirilmesi işini hallettiler ve evet artık yeni bir evim var. Ne Mustafa'nın soluduğu ne de Yiğit'in bulunduğu eve dönemem artık. Bana saygısı olmayan bana inancını sunmamış iki adamı gözüm görmek dahi istemiyor. Zaten Mustafa'nın varlığı yokluğu umurumda bile değil. Peki, neden hala Yiğit canımı daha çok yakıyor, neden Mustafa'nın yaptığını umursamazken Yiğit'in yaptığını affedemiyorum. Galiba gizliden gizliye biliyorum cevabı: Benim kayıtsız şartsız güven sunduğum tek adamdı Yiğit ve bunu itina ile yıkabilen tek acımasız.
Biri sahip olduğu her şeyi yetersiz bulup, acımasızca tecavüzüne devam ediyor. Önce bedenime gerçekleştirdiği acımasızlığı, sonra geleceğime şimdi de hayatımın tamamına yönlendiriyor. Diğeri ise koruma adı altında sevgisizliği damarlarına işlemiş, benim ona sunduğum sevgiye güvenmeden hüküm verebiliyor. Eğer bu ise , eğer bu kadar ise, bende de yerleri bunun ötesini geçemez artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜCENİK
General FictionBen cenaze töreni boyunca mezara bakıp belirsiz düşüncelerimde boğulurken, pek sevgili kayın validemin nasırlaşmış elleri ile boğazıma yapışıp acısını hafifletme isteği ile sıraladığı suçlamaları hissizce dinledim. "Hep senin yüzünden, oğlum senin...