9.bölüm: Birbirini tanımayan iki sırdaş

628 79 96
                                    




9.bölüm: Birbirini tanımayan iki sırdaş

  Müzik:Max Richter - On the Nature of Daylight

    Hayata gözlerimi açtığım gün göğsüme şeytanın gözyaşları birer birer damlamış, yakıcı izler bırakmıştı. İzler bedenimde öyle derinlere gömüldü ki her zerrem cehennemi tattı.

Gözlerimi açtığım gün ağlamam soluk borumdan geçen ilk oksijenin verdiği acı değildi; ağlamam göğsümde hissettiğim yanık izlerindendi. Doğduğum gün kucağıma bırakılmış bir çuval acı daha sonra hayatı yeni algıladığımda, babamın varlığından haberdar olmamamla ağırlığı daha da arttı. İnsan çocukken adını dahi duymadığı varlığı merak etmiyordu doğal olarak. Fakat okula başladığım gün... İnsanların baba diye adlandırdığı bir figür vardı yanı başlarında. Anneme birçok kez sormuştum, babam var mı anne, diye. Annem her seferinde cevapsız bırakmış ve beni yalnız bırakmıştı.

Zamanla daha da büyümeye başladım. Daha fazla hayatı sorgulamaya başladım. Belki de annemin günah diye adlandırdığı bu şey hayatı anlama çabamdı. Kendimi bildim bileli okuldan eve, evden okula giden sakin bir çocuktum. Annem hapishaneye beni ilk götürdüğünde on yaşındaydım. Bir günah işlediğimi ve bunun bedeli olarak Tanrı'dan af dilemem gerektiğini söylemişti. İlk zamanlar anneme çok güvendiğim için bunu yapmıştım fakat zamanla biraz daha büyüdüm ve biraz daha sorgulamaya başladım.

Okuldaki arkadaşlarım Müslüman olduğunu söylediklerinde, ilk kez benim neye inandığımı sorgulamaya başladım. Annem bir Hristiyan'dı. Bu sebepten evimizdeki tek dini kitap İncil'di. Annemin bir kopyası gibi onun inandığı değerlere inanan biri olduğumu düşünmeden edemiyordum. Neden bu ülkedeki insanlardan farklı bir dine inandığımızı sorguladım. Bir gün annemin cüzdanından düşen kimliğine baktığımda annemin doğum yerinin Rusya olduğunu gördüm. Küçük ayrıntılara bakmama zaman kalmadan elimden kimliğini almıştı.

Annemin isminin Valeria olduğu ve sadece bir Rus kızı olduğu dışında hiçbir bilgim yoktu. Neden bir Rus olduğu halde Türkiye'de yaşıyorduk ya da neden benim adım Rus kökenli bir isim değildi, bilmiyordum. Bunları her sorguladığımda annemin sessizliği kızgınlıklara dönüştü.

İlk kemerle dayak yediğimde on dört yaşındaydım. Sebebi ise günahkâr olmadığımı savunmaktı. On dört yaşında bir çocuk nasıl günahkâr olabilirdi ki? Ne yapmış olabilirim ki böyle cezalara tabi tutuluyordum?

Biraz daha büyüdüm ve anneme olan güvenimi öldürdüm. Güvenimi göğsümde biriktirdiğim yanık izlerimin üzerine gömdüm ve acıyan yanlarımı bir kez daha acıttım. Anneme olan güvenimin yerini korkular almaya başladı.

Annemden korkuyordum. Çünkü bana zarar veriyordu. İnsan kendisine zarar veren birine nasıl güvenip sevebilirdi ki?

Bugün ise on sekiz yaşındayım. Hapishanenin soğuk zeminine oturmuş kapının benim için açılmasını bekliyordum. Artık af dilemeyi bırakmıştım. Ne kadar af dilersem dileyeyim benim bir kurtuluşum yoktu. Doğduğumdan bu yana baktığımda hayatımda değişen hiçbir şey yoktu ama aklım... Aklım tamamen farklı çalışıyordu. Artık sorguladığım şeylerin bir cevabı yoksa bir nedeni olduğunu düşünüyordum.

Demir kapı gıcırdayarak açıldı. Gözlerim açılan demir parmaklıkların ardındaki anneme kaydı. Duygusuzdu. Bakışlarında duyguya dair tek bir kırıntı bile yoktu. Bazen onu bu hale getiren şeyin sebebini merak ediyordum. Neden bu haldeydi? Neden duygularını kaybetmişti?

Neden benden nefret ediyordu?

Ona ne yapmış olabilirdim ki?

"Çıkabilirsin," dedi düz bir ses tonuyla.

YILDIZIN ŞUA'SIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin