Bahadır'la ben son Açelya'nın arkadaşının doğum gününde görüşmüştük. Ve o günden bu yana iki gün geçmişti. Kocaman iki gün!
Kabul etmeliyim ki Bahadır'la görüşmediğim günler gerçekten çok yavaş geçiyordu. Aslında farkında olmadan hayatımda büyük bir yer kaplıyormuş, bunu anladım. Ancak anlamak yetmiyor. Buna bir çözüm bulmalıyım ama ne?
Nutella bir çözüm olabilirdi ama son günlerde edindiğim tecrübelere göre Nutella kaşıklamak kalıcı bir çözüm değildi. Bir diğer çözümüm -sözde- ise ağlamaktı. Ciddi bir şekilde kitabımın sayfalarından birinin ucunun kırışmasına ağlamıştım. Allah'tan annem görmemişti. Düşünsenize, kızınız evin içinde "sen niye kırıştın ki şimdi?" diyerek kitap sayfasına bakıyor ve ağlıyor. Herhalde kendi kızım aynı hareketi yapsa sütümü helal etmez ve ya evlatlıktan reddederdim.
Hiçbir şey çözüm değildi. Bildiğin aşk acısı çekiyordum. Hem de bir ergen gibi... Yine ergene bağladığım bir zamanda az daha İnstagram'a attığım foroğrafın üstüne "eFqArLı QöZlEr YoLuNu qÖzLeR" yazacaktım ki Irmak beni zor tutmuştu. Yaptığım hareketler 18 yaşında birine yakışmıyordu, farkındaydım. Ama çocuksuluğumu ve ara ara şımarıklığımı değiştirebileceğimi sanmıyordum çünkü ben buydum. İyisiyle kötüsüyle Seda buydu. Beni seven böyle sevmeliydi. Bahadır beni sevmemiş ve teselliyi başka bir kızda bulmuştu. Acaba çok mu kötü bir kızdım ben? Ya da çok çirkin? Şımarık? Çocuksu? Sanırım birazdan ağlayacağım.
Aniden Irmak bize geldi. Onun ben çağırmadan gelmesine o kadar alışmıştım ki bunu yadırgamadım bile. Hem aslında bir yandan sevindim de. Çünkü canım arkadaşım eli boş gelmemiş, birsürü çikolata ve cips almıştı.
-"Ay yeter ama ya depresyon depresyon nereye kadar? Üstelik bu sefer çok kötüsün sen. Aysel teyze üç gündür bir şey yemediğini söyledi. Lan ben istesem üç gün aç kalamam, manyak mısın sen?" Dedi sahiplenici kanka rolüne bürünerek.
-"Gerizekalı aç olsam yerim herhalde ama aç değilim ki!"
-"Sen şimdi üzgünsün, o yüzden açlığını hissetmiyorsun. Ama ben seni bilirim, çikolataya hayır demezsin. Özellikle de bittere..."
İtiraf: kız beni baya iyi tanıyor.
Ben Irmak'ın bana aldığı çikolatalardan tıkınırken o da telefonumu karıştırıyordu. Artık o kadar içli dışlı olmuştuk ki galerimdeki rezil fotoğraflarımı görmesinde bir sakınca görmüyordum.
Bu arada bitter harika.
-"Depresyonda mıyım? Depresyonda ne yapılır? Sevgilim beni aldattı ne yapmalıyım?" Irmak Google arama geçmişimi okuyordu.
-"Ya bak Seda, seninle ciddi konuşacağım. Eğer Bahadır'a gerçekten sinirli olsaydın ondan ayrıldığın için bu kadar kahrolmazdın. Demek ki ona karşı olan hislerin çok büyük. Ama artık kabullenmelisin, o seni hak etmedi. Ona ağır geldin ve o da teselliyi kaşar bir kızla buldu. O kaybetti, sen değil. Belki de ilerki hayatında çok iyi bir adamla karşılaşacaksın? Belki sana Bahadır'ı unutturacak? Hayatına devam etmelisin, böyle olmaz" dedi Irmak. Kabullenmek istemesem de doğru söylüyordu. Gerçekler acıydı.
Ağladım. Yine.
Ama bu sefer dostumun kollarında. Ve onun da zorlamalarıyla hayatıma devam etmeye karar verdim. Her ne kadar benim için zor olsa da...
İnsanlar genelde yeni hayatına alışverişle başlar. Eski kıyafetlerinde eski ve kötü anıları vardır çünkü. Ancak biz zengin olmadığımız için bunu yapamadık. Onun yerine dışarı dolaşmaya çıktık. Ancak yine bir aksilik oldu. Ben hayatıma devam etmek isterken yine onunla karşılaştım. Yine.
-" Seni yüzlerce kez aradım, açmadın. Konuşmak istediğimi kibar bir dille söyledim, ama sen beni tınlamadın. Madem güzellikten anlamıyorsun, ben de seninle zorla konuşurum" dedi. Tam ona benimle nasıl zorla konuşacağını soracaktım ki ayaklarım birdenbire yerden kesildi.
Beni kucağına almıştı.
Başıma gelenlerden o kadar bıkmıştım ki kucağından inmeye çalışmadım bile. Nitekim çabalasam da inemeyeceğimi biliyordum çünkü bana göre daha iri,uzun ve güçlüydü Bahadır. İnmeye çalışmak yerine üzerindeki buz mavisi tişörtün siyah eteğimle ne kadar uyacağını düşündüm.
Evet, biraz salağım, kabul.
Usulca beni sert zemine, kaldırıma, bırakırken ben nerede olduğumuzu anlamaya çalışıyordum. Irmak'la bulunduğumuz yerden fazla uzaklaşmış olamazdık. Beni kucağında en fazla nereye kadar götürebilirdi ki?
Bu arada bizim Irmak nerede?
Etrafıma bakındım ve Irmak'ı bulmaya çalıştım. Yaklaşık üç metre ilerideydi ve dudaklarını oynatarak "siz biraz konuşun" benzeri bir şeyler zırvalıyordu. Konuşmak istemiyordum ama başka çarem yoktu.
-"Hayret, kucağımda debelenmedin inmek için. Ama iyi de oldu. Beni dinleyecek misin, aşkım?" Son cümleyi söylerken sesi inceldi ve son kelimeyi söylerken de tereddütlüydü. Bana aşkım demesinden hoşlanmamıştım.
-"Bana aşkım deme" dedim kısaca.
-"Tamam demem. Sen yeter ki beni dinle" dedi. Bu soruya cevap vermek yerine ilerideki çocuk parkına adımımı attım be salıncağa oturdum. Gözlerimi onun gözlerine diktim. Sanırım cevabım belliydi.
Derin bir nefes aldı, biraz duraksadı. Rüzgarın önüne düşürdüğü saçlarını yana doğru savurdu ve konuşmaya başladı:
-" O gün... Gördüklerini yanlış anladın. Sibel beni zorla öptü. Belki inanmayacaksın ama işin aslı bu. O benim çocukluktan beri arkadaşımdı ve gerçekten iyi anlaşırdık. Onun bana karşı başka hisler beslediğini bilmiyordum. Bu yaptığı hareket beni çok kızdırdı ve zaten onunla iletişimimi kestim. Ben çok özür dilerim Seda. Ona o an engel olamadım. Olayın o kadar şokundaydım ki onu itmek aklıma gelmedi. Kendini benim yerine koy, hiç beklemediğin bir arkadaşın sana bunu yapıyor, ne yapardın? Engel olabilir miydin"
-"Peki senin doğru söylediğini nereden anlayacağım?" Diye sordum.
-"Mesajlardan" dedi ve telefonundaki mesajları göstermeye başladı. Gelen mesajlar onu öpen kız olan Sibel'dendi.
Bahadır ben çok özür dilerim.
Seni kaybetmek istemiyorum.
Ne olur arkadaşlığımız bitmesin, seni kaybetmek istemiyorum. Sadece içimdeki masum hislere engel olamadım.
O an seni öpmemeliydim.
-"Masum hislermiş(!)" dedim ve telefonu Bahadır'a uzattım. Meraklı gözlerle bana bakıyordu şimdi. Ben ise ne yapacağımı henüz bilmiyordum. Ama artık Bahadır'ın bana ihanet etmediğini biliyordum. İçimi bir huzur kaplamıştı.
-"Beni sallar mısın?" Dedim üstünde oturduğum salıncağı göstererek. Ne yapacağımı bilmiyor oluşumdan olsa gerek, saçma sapan bir cevap vermiştim anlattıklarına karşılık. Seda'lık yapmıştım yani. İçimdeki keko "valla bizde ortam böyle" dememişti Allah'tan.
Cevap vermeden beni yavaşça sallamaya başladı. Beş çocuklu bir ablanın yanındaki kadına "n'apıyor bunlar be!" dediğini duymuştum ama pek umursadığım söylenemezdi. Ne yani biyolojik olarak büyüdük diye içimizdeki çocuğu da mı öldürelim? Tabii ki hayır!
Bahadır salıncağı sallamayı git gide hızlandırırken:
-"Ya yavaşsana biraz" dedim. Böyle diyordum ama keyfim bir hayli yerine geliyordu o hızlı salladıkça aslında. Öte yandan Bahadır kahkaha atmaya başlamıştı. "Yavaşsana" dediğim için sanırım.
Türkçemize kattığım yeni kelime için bana teşekkür etmelisiniz!
Derken Bahadır daha da hızlandırdı sallamayı. Ama ciddi ciddi. Her an yere çakılabilir ya da havaya uçabilirdim. Kenarda şekerlerini yalayan çocuklar da sallanışıma hayran hayran bakıp "ben de istiyorum" diye bağırıyorlardı. Hatta bir teyze Bahadır'a bu işi kaça yaptığını sormuş, torununu da düşürmemek şartıyla böyle sallamasını rica etmiş ve torunun çok istediğini söylemişti.
Başka ülkede yaşayamam...
Bütün romantik anın bozulduğu o anlarda Bahadır sadece benim duyabileceğim bir sesle şunları söyledi:
-"Eğer affetmezsen daha hızlı sallarım. Salıncak kırılırsa da kaçar ve tüm suçu senin üstüne bırakırım"
Çok da umrumda.
Tamam, sanırım biraz umrumda.
Aslında onu affetmemem için hiçbir sebebim yoktu ama içimdeki Türk kızı "olsun biraz sürünsün hıyar" dedi ve ben de onu dinledim.
Sonuçta Türk kızıyız abi.
Birinci vazifemiz trip atmak, ikincisi süründürmek. Tabii ben sürünen kişinin Bahadır olacağını planlamıştım. Kendim değil. Bahadır o kadar hızlı sallıyordu ki birkaç kez düşecek gibi olmuştum ve korkuyordum. Teyzeler "yavrum bırak kızı" diyip duruyordu ancak nafile, Bahadır dinlemiyordu.
Sürünmüştür herhalde.
Sanırım içindeki Türk kızının da ayıptır söylemesi götü korkmuştu ki böyle düşünmemi sağlıyordu.
-"Bahadır tamam dur, ya durdur şunu. Aaaaağğğğ! Midem bulanıyor ya. N'olur yavaşla!" diye bağırdım. Ama tabii ki durdurmadı salıncağı. Çünkü onun istediği cevap bu değildi.
-"Affetim, valla affetim! Gözünü seviyim durdur şu... Ah!"
Ve beklenilen şey oldu, salıncak kırıldı. Ben de göt üstü yere yuvarlandım. Arka bölgemi dayanılmaz bir ağrı kaplarken Bahadır art arda küfürler savuruyordu.
Kaldırsana sevgilini hayvan!
Sanırım bu düşüncemi sesli söylemiştim. Anında geldi ve beni kaldırmaya çalıştı. Fakat ben kalkamadım.
Arka bölge gitti bende. Sanırım tek kırılan şey salıncak değil.
-"Seda iyi misin, çok özür dilerim. İyi misin?"
-"Ya bir de iyi misin diye soruyorsun. Ölüyorum lan burada, ağlayanım yok. Aaaaahhh! Gö..." Parkın ortasında aslında böyle bir cümleye başlamamam gerekiyordu ama olan olmuştu bile. Herkes anlamıştı. Bahadır da dahil.
Gülmeye başlayınca sinirlendim:
-"Ya of ne gülüyorsun ya! Ne geliyorsa başıma hepsi senin yüzünden" dedim. Beni kucağına aldı ve bir banka yatay bir şekilde koydu. Ben hala acı çekiyordum.
-"Hesabını kim verecek bu salıncağın?" Dedi biri. Bahadır da herkesle konuştu ama ne konuştuklarını pek anlamadım. Artık millete her ne dediyse kimse bir şey demedi sonra. Yanıma geldi ve:
-"Daha iyi misin?" dedi kısık bir sesle.
-"Yani..." diyerek geçiştirdim çünkü ciddi manada arka bölgemi hissetmiyordum.
-"Peki beni affettin mi?" dedi bu sefer. Kolarımı birbirine sararak:
-"Üşüdüm" dedim.
-"Koşalım mı?" dedi. Aklıma Ölüme Fısıldayan Adam isimli kitaptan bir replik gelince sırıtmama engel olamadım. Ama aynı zamanda sinirlendim de. Benim istediğim o değildi ki!
-"Ya öküz müsün sen? Bana sarılmanı bekliyorum burada!" dedim.
-"Yani affettin?"
-"Tabii ki affettim. Asıl ben özür dilerim. Senin bir suçun yokmuş" dediğim an Bahadır çıldırdı adeta. Bana sarıldır ve kucağına alarak parkta dolaştırdı. Hayatımın en keyifli saniyelerini yaşıyordum o an. Ama sonra beyfendi yorulduğunu söyleyip beni yere indirdi. Ama koluma girdi. Çünkü arka bölgemdeki ağrı yürümemi de biraz engelliyordu. Ve sonra dolmuşa binip evin yolunu tuttuk.
Herkes zengin değil sonuçta dünyada!
Fikirlerinizi yorumlarla belirtirseniz sevinirim🙈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMŞUNUN ÇOCUĞU
Teen FictionSeda ve ailesi yeni bir apartmana taşınırlar. Seda ve Bahadır için her şeyin başladığı yer orasıdır işte :)