Eşref cinnet geçirmişti. Ne kadar adamı varsa toplamıştı. Adamlarına "Kızımı, dostum Kazım'ı vuran adamı bulmazsanız çoluğunuzu çocuğunuzu yakarak öldürürüm! Kızımı vuran adamı bulun! Didik didik edin her yeri. Sorun soruşturun. Bulan kardeşimdir, neyim var neyim yok ortağımdır!" diye emir vermişti. Her yerde kızının katilini arıyordu.
Mahalleye doğru sürüyordum arabayı. Ali "Küçücük kızı vurdum abi! Hep o o* çocuğu yüzünden! Geberirken bile adam gibi gebermiyor ibnenin evladı ulan!" diye diye kafayı yemek üzereydi. Kafasını oraya buraya vuruyordu durmadan. Bir yandan araba sürüyordum, bir yandan Ali'yi sakinleştirmeye çalışıyordum. Dayanamadım durdurdum arabayı ilerde. "Senin suçun değil Ali. İsteyerek vurmadın ya kızı." diyordum ama nafile. Mahalleye varmaya yakın Ali'ye "Mahalleye vardık bak. Kendine gel, şüpheli hareketlerde bulunma. Her şeyi mahvetme Ali. Bulacağız bir çaresini elbet" dedim. Benim evime vardık, aceleyle içeri girdik. Saatlerce ne yapacağımızı düşünüp durduk. Nasıl çıkacağız bu işin içinden diye tartıştık. Açık bir çözüm getiremeden öylece uyuya kalmıştık. Sabah uyandıktan sonra, gece kaldığımız yerden devam ettik. Yemiyor içmiyor sürekli o geceyi düşünüyorduk. Ortaya attığımız çözüm önerilerimizden en mantıklı olanını söyledi Ali "Önce parayı bulalım bence. Bu gerçekten işe yarayabilir. Borcunu öder, bağ sağlığı dilersek belki imana gelir de bizden şüphelenmez şerefsiz. Hiçbir şeyden haberimiz yok gibi yaparız. Parayı görünce zaten her şeyi unutur it herif" dedi. Bana da mantıklı geldi. Ki zaten başka mantıklı planımız da yoktu. Kaçarsak, ilk bizden şüphelenmesi kaçınılmazdı. Daha sonra bulduğumuz yolunda çok zor olacağının farkına vararak; "Tamam da nereden bulacağız parayı Ali?" dedim. "Borç alırız abi. Gerekirse iki katı faiziyle birlikte en kısa zamanda ödeyeceğimizi söyleriz. İllaki bulunur, bu kadar paraya aç insan varken bu fırsatı kaçırmazlar bence" dedi. Çıktık dışarı arabaya binip mahalleden biraz uzaklaştık.
Borç alabileceğimiz herkesi, satılabilecek, para edecek en ufak şeyimizi bile hesaplıyor, durmadan düşünüyoruz. Para edeceğini bilsek donumuzu bile satacaktık. Saatlerce çıkmadık arabadan. Gökyüzündeki yağmur şelale olmaya ant içmişti. Akşam olacaktı neredeyse. Biraz çekinerek "Ali" dedim "Zeynep'in düğünden kalan altın falan bir şeyler yok mu?" Ali bunu duyduğuna üzülür gibi oldu "Olmaz abim, o olmaz. O para Zeynep'le son çaremiz. Bir bileziği, bir de yüzüğü kaldı zaten. Onu da alıp itin tekine vermem abi, buna gönlüm el vermez. Buluruz bir yerlerden dur hele. Mahalleliden azar azar toplasak bile denkleştiremez miyiz anasını satayım? Muharrem Abi'de vardır, kahvehanesi baya kazanıyordu son günlerde." dedi. "Ali elli bin liradan bahsediyoruz. Muharrem Abi'ye elli bin versen evini, kahvehanesini bir de üstüne arabasını da verir sana." dedim. "Bak şurada boğazımı kesseler Zeynep'in bileziğini, yüzüğünü almam. Başka bir şey düşünelim abi!" dedi.
Bendeki az birikmişliği hesapladık yine kırk üç bin eksik. Hadi zorlayalım dedik yine kırk bin eksik. Biz ne yapacağımızı düşünürken Eşref oraya buraya adam yolluyordu. Tamam dedik "Muharrem Abi'den bide mahalleliden bir şekilde bir şeyler toplayalım verelim. Taksit diye düşünsün pezevenk" dedim.
"O da tamam da abi ne için isteyeceğiz? Benim aklıma bir şey gelmiyor vallahi"
"Bilmiyorum Ali, onu da bir an önce düşünmek lazım"
"Hastahane parası deriz?"
"Kim hasta? demezler mi Ali?"
"Of be Abi!"
"Muharrem Abi belki sormaz ama diğerlerini bilmiyorum""Köyden amcam hasta de. Zaten pek irdelemezler. Varlıklı adamdır ama hasat zamanı olmadığı için tedaviyi karşılayamıyor. Parası gelince hepinize fazlasıyla hatta hediyelerle birlikte öder desen belki bir ihtimal inanırlar Ali"
"Çok mantıklı, öyle yapalım tamam" dedi.
Ali Zeynep'le Asuman'ı annesinin yanına göndermişti ne olur ne olmaz diye. Eşref mahalleye adam göndermiştir diye eve de gidemiyorduk. Korkunun iştah bırakmadığını unutmuş halde, akşama doğru bir yerde bir şeyler yedik. Ardından kahvehaneye gittik Muharrem Abi'yle konuşmak için. En azından birkaç bin lira falan alırız dedik. Birer çay içtik. Birazdan bir bahane bulup Muharrem Abi'yle konuşmak için kalkacakken, yan masadan bir ses duyduk; "Şu şerefsiz Eşref bir garibanı öldürtmüş aşağı mahallede. Eşref'in adamlarından birini yakalamışlar, ötmüş polise. Polis Eşref'i arıyor her yerde. Ha bir de Eşref'in küçük kızı ile Deli Kazım da vurulmuş, öldürülmüş diyorlar."
Ben Ali'ye Ali bana bakmaya başladı. İçimizdeki pişmanlık ve korkuyu yok edemiyordu yüzümüzdeki kesik kesik tebessüm. Sanki saatler önce bir tanesi 14 yaşında olan iki canı o almamış gibi tebessümü çoğaldı Ali'nin. Şu umut denen şey en iğrenç durumlarda bile neden bu kadar güzeldi? Neye üzülmemiz gerekiyordu, neye sevinmemiz gerekiyordu bilmiyorduk. Her şey bir an önce olacağına varsa da biz de çekeceğimizi çeksek diye düşünüyorduk.
Ali "Boş ver abi, konuşma Muharrem Abi'yle. Polisler eninde sonunda yakalar Eşref şerefsizini. Biz de kurtuluruz onlar da. Bütün olanları düzelteceğim sana söz. Biliyorum kötü bir durumdaydım. Bunların tek sorumlusu varsa o da benim, bunu da biliyorum. Ama sana söz ilk işim bunları düzeltmek olacak. Çok yanlış yaptım abi, çok! Bu salak kafam her şeyi, iş işten geçtikten sonra anlıyor. O küçük kızı nasıl öldürdüm hala inanamıyorum. Ama yemin ederim ne kadar kızsam da Eşref'e asla kızını öldürmek aklımdan geçmedi. Bir insan nasıl kıyar küçücük kızcağıza abi! Ben nasıl yaşayacağım bununla!" dedi. Ali'nin ağlaması bana her şeyi unutturmaya yeterdi. Elimi atıp omzuna "Ali gerçekten kaza değil miydi?" diye sordum.
"Elbette kazaydı Abi, annemin kınalı eli üstüne, Zeynep'in gözleri üzerine yemin ederim kazaydı""Tamam o zaman, git ellerini yüzünü yıka. Bu senin suçun değil. Kalk hadi kahvedekiler bakıyor bize." dedim. Kalktı elini yüzünü yıkamaya gitti Ali.
Eşref'e yanlış bilgi vermişlerdi, kızını onun öldürdüğünü sanıp garibanın birini öldürmüştü. Polisler peşindeydi. Yakalanması için içten içten dua ediyorduk ama saatler geçmesine rağmen yakalanmamıştı Eşref. İki gün geçti ama hala yakalanmamıştı. İçime çok kötü bir his doğmuştu o vakit. Ne zaman böyle bir şey hissetsem hep kötü bir şey olmuştu.