.VII

128 36 1
                                    

Üç gün sonra Zeynep ve Asuman eve dönmüştü, içi rahatlamıştı Ali'nin. Sabahtan aradı "Gel birlikte bir kahvaltı yapalım abi" dedi. Eşref'in hala yakalanmaması beni tedirgin ediyordu ama Ali, Eşref'in yakalanacağına Allah'a inandığı gibi inanıyordu. Ben de biraz karamsar olduğumu düşündü. Biraz olumlu düşünmem gerektiğine karar verip Ali'nin kahvaltı teklifini kabul edip gittim. Zeynep'in hazırladığı güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra Ali ile dışarı çıkıp dolaşmaya karar verdik. Ali buralardan ayrılmayı kafasına koymuştu. "Abim gideceğim ben buralardan. Herkese bir borcum var, olmaz artık böyle. Köye gideceğim. Elbet tutarım bir şeylerin ucundan, elim ayağım tutmuyor değil ya. Her şeyi amcam halletti zaten. Ev hazır, yarısı döşeli bir halde hem de. Düşünebiliyor musun? Hem orada içkiyi de kullanmam artık. İçen kimseler yok diyebiliriz." dedi.


"Ne zaman gitmeyi düşünüyorsun peki Ali?"

"Hemen bugün gideceğiz abi. Elimdekileri kalan borçlara veririm sonra da çeker giderim. Kalırsam hep böyle olacak, sorunlar peşimi bırakmayacak biliyorum. Zeynep için de kızım için de en iyisi bu." dedi. Ben de dışarı çıkacakken kapıya ceketimi getiren Zeynep'e bakıp "Sen ne düşünüyorsun yenge, gitmeyi istiyor musun sen de?" dedim.

"Ali daha iyi olacağını söylüyor, elbette isterim. Zaten bu güne kadar kalmamız bile hata. Kızımın dinç bir şefkate, yani babasına ihtiyacı var. Nerede olduğumuzun önemi yok. Birlikte olalım yeter" dedi. Ben zaten niye sorduysam, bu ikisi birdi zaten. Ali'yi kessem Zeynep'in, Zeynep'i kessem Ali'nin kanı akardı. Bundan emindim

Dışarıya çıktık biraz hava almak için. Güzel güneşli bir gündü. Sabahları esen o biraz soğuk rüzgar ve insanın üşümesine kıyamayan güneşle birlikte gezmeyi çok severdik Ali ile. Sohbetimize devam ettik ve gerçekten kararlı gördüm Ali'yi. Ne kadar uzaklaşacağımızı istemesem de Ali için, Zeynep için ve Asuman için en iyisinin buralardan gitmek olacağını biliyordum. Belki de benim için de en iyisiydi. 

Biraz sonra tekrar Eşref konusunu açtım Ali'ye "Bu şerefsiz hala yakalanmadı Ali, ne düşünüyorsun? Gitmekle sence gerçekten doğrusunu mu yapıyorsun?" dedim.
"Yakalanır o şerefsiz abi, bak geçen gazetede okudum; üç kadını iki günde öldüren bir adamı beş gün sonra yakaladı polis. Şimdi sen düşün onlarca suçu olan ve üç gün önce masum birini öldüren Ali'nin ne zaman yakalanacağını" dedi. Ali'nin bahsettiği haber iki ay önce çıkmıştı. Bir hafta sonra katilin o olmadığı anlaşılmıştı ve yakaladıkları adam serbest bırakılmıştı. Fazla kanıt yoktu ve yakaladıkları adam gözaltındayken bile benzer bir cinayet yaşanmıştı. Yakaladıkları adam resmi kayıtlara göre cinayetlerin işlendiği sırada iş yerinde olması ve kamera kayıtlarının bulunması onu serbest bıraktırmıştı. Katil de iki ay geçmesine rağmen hala bulunamadı. Ama bunu söyleyemedim Ali'ye. Çünkü gerçekten benim de Eşref'in yakalanacağı konusunda olumlu bir hissim vardı. Zaten böyle giderayak Ali'nin de canını sıkmak olmazdı. Eşref yakalanmasa bile yirmi bin TL zarar için kızının ölümünü ikinci plana atamazdı.

Ali az birikmiş parasını çıkararak"Abi gidelim şu bakkala falan borcu halledelim de akşamüzeri yola çıkacağız zaten geç olmasın." dedi. Biraz Ali'nin parasıyla biraz da benim paramla bakkalın, manavın borçlarını hallettik. Beklediğimizden çok para arttı. Ali geçenlerde söylediğim "Kızının çantası yırtık Ali" lafıma çok üzülmüştü, unutmamıştı. Belliydi. Çarşıdan dönerken güzel, küçük bir kız çantası gördü, aldı. O çantanın kolundan öyle bir tutuyor öyle bir gururlanıyordu ki. Hiç o kadar utandığımı ve sevindiğimi hatırlamıyordum.

Mahalleye girince bir kalabalık uğultusu, polis sireni derken yüreğimiz ağzımızda son sokağı döndük. Ali'nin evinin önünde büyük bir kalabalık vardı. Kalabalığı aceleyle geçtik. Bacaklarımın öyle bir titriyordu ki zar zor yürüyordum. Bu sefer kötü bir şey olmasın, bu sefer olmaz diye iç geçiriyorum. Ali, polise yetmiş yıldır ölü bir adamın ölü sesiyle "Bu benim evim" dedi. Polis izin verdi geçtik.

Polisi geçer geçmez gördüğümüz şey karşısında yüz yirmi dört bin alem başımıza yıkıldı: Eşref, bıçağı küçük Asuman'ın boynuna dayamış. Polislere: "Yaklaşmayın! Nerede o kızımı vuran korkak köpek! Bana Ali denen iti getirin yoksa bu kahpeyi şuracıkta keserim! Anam avradım olsun keserim! İçerideki kahpeyi kestim, bu küçük kahpeyi de keserim!" diye bağırıyordu. O an o adamın kollarında hüngür hüngür ağlayan, korkudan altını ıslatan Asuman'ın gözleri, babasının elindeki çantaya takıldı. Tüm evrenin duyabileceği bir fısıltıyla dudaklarını oynatıp "Baba" dedi. Ali öne atıldı Eşref gördü Ali'yi. Ali koştu kızına doğru, Eşref "İşte buradasın it oğlu it!" dedi. Ali göz yaşlarına yetişmeye çalışıp koşmaya devam etti, Eşref bıçağı Asuman'ın boynuna yaklaştırarak "Yaklaşma!" dedi. Asuman hüngür hüngür bağırdı tekrar "Baba!" Ali durdu. Eşref, boynu o bıçağın sapından daha ince olan küçük Asuman'ın boynunu kesmeye başladı.

Asuman'ın 'baba' çığlığı havada kaldı. Baba kavramı anlamını yitirdi. Ben altmış katlı bir bina yedim. Ali'nin ruhu göçtü, donup kaldı.  Asuman'ın artık hareket etmeyen gözünü izlemeye başladı, ben izledim, anneler izledi, babalar izledi, yere inemeyen melekler izledi. Ve yemin ederim Tanrı bile izledi. Ali yere yığıldı, ben yere yığıldım, anneler yere yığıldı, babalar yere yığıldı, yere inemeyen melekler çoktan yere yığılmıştı. Ve yemin ederim Tanrı hala izliyordu. 

ZiftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin