Küçük zihinlerin içine yerleştirilen hayatların var oluşlarından bahsedelim bugün. Özellikle bugün. Yarını ve dünü bir günlüğüne dışarı çıkarmış zihinlerden, o koskoca bedenlerin içine yerleştirilmiş dünyayı kurtarabilecek küçük ruhlardan, ta en baştan. Çocukluğumuzdan.
Evet ben bugün zihnimin bana bıraktığı çocukluğumdayım. Yani aradığınız kişi şu an akıl yolculuğunda çocukluğunu buldu. Lütfen daha sonra tekrar denemeyin.
Rengarenk bir uçurtmanın altında, onun özgürlüğüne sadece bir iple hakim olabilen tek kişiyim. O rengarenk şey gökyüzünde havalanırken, sanki müebbet hapis cezası alan bir mahkumu kurtardıktan sonra onca yıl sonra yüzünde hissettiği rüzgarın mutluluğu ile mutlu olabilen, o ağzı kulaklarında olan çocuk benim işte.
Bırakın bugün o kağıt parçasını gökyüzünde tutabilmek için fark etmeden o çamurun içine düşeyim. Yeni aldığım elbisemi kirlettiğim için annemden köşe bucak kaçayım. (Kaçamadı). Tek yediğim bu sebeple annemin okkalı bir tokadı olsun. Bırakın o tokat hayattan değil, annemden gelsin.
Maksimum altı dakika ağladıktan sonra abimin sesini duyup, elimin tersiyle gözyaşlarımı sileyim. Nefes nefese onun arkadaşlarıyla oynadığı bilye oyununa katılayım. Hepsi benden büyük ve erkek olduğu için bir zılgat da abimden gelsin. Sırf onlar beni aralarına almıyor diye kan ter içinde kendime yeni bilye kuyuları kazayım. Tabii benim temiz kıyafetler yine pert...
Umarım gözlerim kapalı bu zihin yolculuğumda, hikayenin bu kısmında yüzümdeki tebessümü tahmin ediyorsunuzdur.
Ee nerede kalmıştık? Ahh bilyeler...
Hırçın bir çocuk olayım. Sırf oyuna katılamadım diye hepsini kucağımda toplayıp kaçayım. Kasabadaki bütün çocuklar peşime düşsün. Ama yakalamak ne mümkün. O küçücük yaşta bütün kasabayı avucumun içi gibi bileyim. Kendime saklanıp, dinlenecek bir yer bulayım. Karanlık çöksün. Yorgunluktan orada yine uyuyakalayım. Uyandığımda karanlıktan korktuğum için ağlamaya başlayayım. Babam yine eliyle koymuş gibi bulsun beni. O küçücük bedenimi kollarının arasına alıp eve götürsün. Bana yine yarı kızgın yarı sevimli bakışlarıyla baksın. Yatağıma yatırıp üzerimi örtsün. Bırakın o gece uyuyamayıp yine babamın yanına koşayım. O da yine beni kollarının üzerinde uyutsun bütün gece. Sabaha kadar kolları ağrısa da bunu bana hiç hissettirmesin.
Bırakın bu gece bütün zihnimde çocukken en çok sevdiğim şeyle yani bisikletimle kasabayı karış karış gezeyim. Yine Muhsin amcanın, o köşeyi dönerken, kapıdaki köpeği beni o kuytu yere hapsetsin. Hep aynı şeyi yapıyor. Bir türlü sevemedi beni. Sonra o hapsolduğum yerden kurtulamayıp altımı ıslatayım. Küçük kardeşimi annemin dikkatini dağıtması için göndereyim. Çok uyanığım ya hani...
O ara bende üzerimi değiştireyim. Annem bunu anlasa da ben korkmayayım diye yine bana çaktırmasın. Yine bir şekilde kurtarsam paçayı.
Peşimde küçük kardeşim bahçede top oynayan arkadaşlarıma katılayım. Top sırası bana geldiğinde bütün gücümle topa vurup Semra teyzenin camını kırayım. Semra teyze yine oradaki tek çocuk benmişim gibi bağrış çağrış, terlikle beni kovalasa.
Sonra tek tek biriktirdiğim oyun kartlarını güneş batıp, gökyüzü kıpkırmızıyken saymaya başlayayım. Yine en hızlı ben koşayım. Nerede bir salıncak görsem sallanmadan geçmeyeyim. Akşama doğru yine annem beni oyunumdan koparıp zorla içeri soksun.
Bırakın da ben bugün yıllar sonra ilk kez çocukluğumla baş başa kalayım. Yaptığım yaramazlıkları tekrar tekrar yapayım. Bırakın da her gün farklı çocuk olmaktansa, geride bıraktığım çocukluğumu tekrar yaşayayım.
Ben bugün çocuk olsam diye değil de, ben hep o çocuk olsam diye yaşayayım.
Bu hikaye 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için Wattpad tarafından düzenlenen #çocukolsam yarışması için yazılmıştır.
GÜLŞAH BOZKURT