Bir zamanlar çok meşhur bir çiftlik vardı. Burda yetiştirilen atların eşi benzeri yoktu. Bağların bahçelerinin güzelliği dilden dile dolaşır ziyaretçileri hiç eksik olmazdı. Burası Tarık ve Suna Taşdemir kardeşlere babalarından kalmıştı. Birkaç emektar işçiyle birlikte ellerinden geleni yapıyor karşılığınıda fazlasıyla alıyorlardı. Murat Arman, genç ve yakışıklı yatırımcı, çiftliğin adını duymuş onlardan bir at satın almaya gelmiş ve Sunayı görür görmez çarpılmıştı. Asıl amacı çiftliğin üzerinde bulunduğu araziyi, yani bağları ve bahçeleri almaktı, daha doğrusu Yusuf Altay Arman oğlunu bununla görevlendirmişti. Yusuf Altay bey daha anne babasının zamanında buraları gözüne kestirmiş üstüne oteller ve tesisler kondurmayı kafasına koymuştu. Tarık babadan yadigar bu yerleri satmayı aklının ucundan geçirmiyordu, zaten kızkardeşi Sunada adını ondan almıştı.
Murat babası gibi değildi, yiğit bir delikanlıydı. Sadece Sunanın değil, arkadaşlığıyla Tarık'ında kalbini kazanmıştı. Tarık'ın Sunayla Muratın birbirini sevdiğinden haberi vardı. Murat Sunayla evlenmek istiyordu. Meseleyi babasına açtığında aralarında bir tartışma çıktı. Yusuf Altay Arman modern bir diktatördü: Çağa ayak uydurmak bunu yaparkende herşeyin onun isteği doğrultusunda yürümesini istiyordu. Suna onun gözünde bir at çobanıydı ve gelini olmaya layık değildi. Muratı bir fabrikatörün kızıyla evlendirmeyi düşünüyordu. Genç adam ayak diretince ona ve sevdiklerine tehditler savurdu. Çiftliğin müşterileri yavaş yavaş azaldı, kimse uğramaz oldu. Bununla bitse iyi. Bağların birkaçı ateşe verildi. Olayların dahada büyümesini engellemek için Tarık Yusuf Altay beyin iş yerine onunla konuşmaya gitti ve ondan sevenleri ayırmamasını istedi. Ama nafile. Yusuf Altay hiç acımadan adamlarına onu döğdürttü. Sonraları her nedense birdenbire olayların ardı kesildi, herşey eskisi gibi oldu.
Muratın evlendiğini duyduklarında bunu onları babasının zulmünden kurtarmak için yaptığını anladılar. Ona kızsalarda anlayabiliyorlardı. Herşey yoluna girecek derken Suna hamile olduğunu öğrendi. Şimdi sadece çiftlik değil oda herkesin dilindeydi. Abisi Tarık herşeyi satıp savıp gitmek istedi, ama Suna izin vermiyordu:
- Bu toprakları nasıl bırakırız abi? Anne babamızın emeklerini unuttun mu? Burayı alın teriyle yaptılar, çocukları için, bizim için. Bu kadar kolay mı vazgeçmek!
- Başka çaremiz yok!
- Sen gidiyorsan git. Dirimde, ölümde burda kalacak!Murat bir çocuğu olacağını duymuştu ve Sunayı onunla gizli gizli buluşmaya mecbur ediyordu. Ona olan aşkı küllenmemişti, tam tersi şimdi her ne pahasına olursa olsun onunla olmak istiyordu. Bir yanda babası ve karısı Handan, diğer yanda karnında onun çocuğuyla Suna. Babası Yusuf Altay rahat durmuyordu. Taşdemir kardeşleri yolundan kaldırmak için türlü eziyetlere mağruz bırakıyordu. Muratın karısından boşanmak istemeside bunun üzerine tüy dikiyordu. Sonunda Suna Muratla kaçmaya ikna oldu. Çocuk doğduktan sonra birlikte çekip gideceklerdi. Abisini arkasında bırakmak Suna için kabus gibiydi. Ya onlar gidince Muratın babası abisine eziyet ederse? Bu düşünceyle günlerce ağladı. Vaktinden evvel doğum sancıları tuttu. Doğum çiftlikte gerçekleşti. Bebek sağlıklıydı ama Suna halsiz düşmüştü. Murat çocuğunun adını koyarken Suna bu halde yolculuk yapamayacağından birkaç gün daha burda kalmalarına karar verdi.
Yusuf Altayın kulağına oğlunun kaçış planı gelmişti ve gidecekleri günün akşamında onun gidişini engellemek için Muratı adamlarının yardımıyla odaya hapsetti:
- Ne o kadına gelinim, nede o piçe torunum derim. Seni uyarmıştım, beni dinlemedin. Bundan sonra olacakların sorumlusu ben değilim!Murat saatler sonra kapıyı kırıp dışarı çıktığında geç kalmıştı. Babası çiftliği ateşe vermişti bile. Yangın sırasında dışarda olan Tarık yangını görür görmez içeri dalmış, kızkardeşini çekip çıkarmaya çalışmıştı. Ama alevler ona geçit vermemişti. Yanma pahasına kızkardeşini içerden çıkardığındaysa onun için çok geçti artık. Sunanın cansız bedeni kollarında salınıyordu şimdi. Murat koşar adımlarla gelip sevdiği kadının yanmış bedenini abisinin kucağından alıp sardı. Yere çöküp gözyaşları içinde kendini kaybederken Tarık yiğeninin derdine düştü. Ateşe tekrar atlamak isterken onu zor zapt ettiler. Ağlamalar, inlemeler devam ederken çiftliğin emektar kadınlardan biri kucağında bebekle onlara yaklaştı:
- Beyim çocuk yaşıyor! Suna hanım yorgundu, onu uyutmam için bana verdi. Bende onu çardaktaki hamağın içine koyup bahçedeki işlerimi gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cam kırıkları - Kardelen
RomansKardelen: İncinmekten korkarak kendini gizleyen narın çiçek. Ama karların ortasında açacak kadar cesaretli. Ya da güneşe yüzünü dönmek için acele eden, verdiği sözleri tutamayan hercai bir çiçek. Sen karar ver ne olduğuna... (2016)