Başlangıç

145 7 2
                                    

"Artık hayal kurmayı bırak! Bunların gerçekleşmeyeceğini hepimiz biliyoruz! Bu dünyada saf hayallere yer yok! Senin için endişelendiğimi görmüyor musun?! Herkes gibi olsan ne olurdu? Kime anlatıyorum ki..." Bilmem kaçıncı kez duyduğum bu cümleler, bizzat annemin ağzından dökülüyordu.

Annemden bunları duymak değil de bu sözlerin artık beni eskisi kadar incitmemesi, kendimi daha da kötü hissetmeme sebebiyet veriyordu. Karşılık vermeyi bırakın, artık duygularımla bile cevap veremiyordu vücudum. O kadar alışmıştım ki bu cümlelere artık bana ninni gibi geliyordu. Ki zaten annem bana şuana kadar hiç ninni de okumamıştı. Onun her zaman katılması gereken sosyal sorumluluk projeleri falan vardı. Bu projeler kadar değerim yoktu onun gözünde...

"Beni dinliyor musun sen?" dedi. Şaşırmış olmalıydı o da  cevap vermememiş olmama. Yoksa hiç duraksamadan konuşmaya devam ederdi yarım saat kadar. Ben bile şaşırıyorum bu günlerde kendime. Beni susturan birşeyler var sanki içimde. Bıkkınlık olabilir mi? Kesinlikle.

"Hayır dinlemiyorum. Ne kadar çabalıyor olsam da artık seni dinleyemiyorum." dedim dudaklarımdan fısıltıyla çıkan sözcüklerle. Ne bir abartma, ne bir kin vardı. Bir o kadar da sakin söylemiştim.

"Bir de cevap veriyor!" dedi daha önce hiç görmediğim mimiklerini  sergilerken.

Ayağa kalkarken, konforlu koltuğumla vedalaştım. Sehpanın üzerinden telefonumu alıp saate baktım. Saat gece bire geliyordu. Ekran kilidini kapatıp, arka cebime koydum telefonumu. Oturma odasının karanlığını aydınlatan televizyonun önünden geçerken, annemin 'ne oluyor?' bakışlarıyla cebelleşiyordum. Hızla kapıya ilerlerken, annemin dominant sesiyle duraksadım.

"Bu saatte nereye gittiğini sanıyorsun Arya?" demişti sanki bu saate kadar konuşup, canımı sıkan o değilmiş gibi.

"Hava alacağım biraz." dedim. Zaten izin verip, vermemesi önemli değildi. Bu kapıdan illa ki çıkacağımı istesede, istemese de biliyordu.

Spor ayakkabılarımı giyip, kapıyı arkamdan çektim. Asansörü kullanmayıp, merdivenlerden hızlıca indim.

Dış kapıyı aralarken, temiz havayı soludum. Bu bile şimdiden sakinleşmemi sağlamıştı. Adımlarımı hızlandırıp, gideceğim yeri çoktan kafamda belirlemiştim bile. Kafa dinlemek için en güzel yer neresidir? Tabi ki de sahil.

Sinirlendiğimde her zaman sahile giderim. Bunu beni tanıyan herkes bilir. Sokakların sessiz ve sakin olması, hiç araba sesinin olamaması; benim sakinleşmemi sağlar. Bir de bu huzurun üstüne denizin kokusu ve sesi eklenince daha da huzurlu bir hál alır.

Önüme aniden çıkan şeyle küçük bir çığlık attım. Birkaç saniye bu durumun etkisinde kalırken, önüme çıkan şeyin bir kedi olması beni az da olsa yatıştırmıştı. Attığım çığlığın pişmanlığını yaşıyorken, bana miyavlayıp ayağıma sürtünen kediyle birlikte bir hapşırma meydana gelmişti. 'Yok canım' ne alerjisi!

Bu dünyada en acı şeyde, sevdiğin bir şeyden uzak durmak zorunda bırakılmaktır. Birkaç hafta önce hastaneye gitmiş ve acı gerçekle daha bu yaşında karşı karşıya gelmiştim... Kedi tüyüne alerjim vardı. Bana resmen bir daha kedilere dokunamazsın demişti!  Ama, tabiki ben zorunluluğumu gözardı etmiş, bana sırnaşan kediyi sevmeye çoktan başlamıştım.

Bana daha da çok sırnaşmaya başladı. Harika! Bana resmen "Gel, kaldırıma otur, beni sev ve hiç ayrılma başımdan" diyordu.

Küçüklüğümden beri hayvanlara olan sevgim hiç bitmedi, bitmez. Her hayvanı seviyorum. Hayvanlar, sizi ne olursa olsun; güzelliğinize veya kokunuza, bu hayatta ne kadar hata yaptığınıza bakmadan sizi seven canlılardır. Bunun karşılığında sadece sizden, size verdiği sevgiyi isterler. Karşılığını vermek bu kadar zor olmamalı öyle değil mi?

Bazı insanlar hiç, bir hayvanın başını okşamamış kadar kötüler...

Merhaba arkadaşlar, bu hikaye benim ilk deneyimim. Umarım beğenmişsinizdir. Hatalarımı veya önerilerinizi yorumda belirtebilirsiniz. Çok sıkmak istemediğim için şimdilik bu kadar :)

 Kağıttan HayallerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin