''Ruhu deniz olanın, hayalleri yelkendir.''
Matematik sınavından çıkınca çalıştığım not kağıtlarımı aldım ve zemin kattaki kantine gittim. Bir kahve aldıktan sonra mor masaya oturdum. Kahvemden ilk yudumu aldıktan sonra sayfaları çevirmeye başladım. Beş sayfalık not kağıdımda sınavda yaptığım soruların sağlamasını yapıyordum.
Her rakamda yüzümdeki ciddiyet artıyor, kahvem soğuyordu. Bütün formülleri tek tek inceledikten sonra ilk baştaki sayfanın sağ üst köşesine 80 yazdım ve halihazırda ılık olan kahvemi iki yudumda bitirdim.
Günlerden Pazartesi ve öğleden sonraysa, hayat gerçekten sıkıcı olabiliyordu.
Gözlüklerimi çıkardım ve masanın üzerine koydum. Gözlerimi birkaç saniye kapalı tuttuktan sonra ovaladım. Gözlük kullanmaya başlayalı iki yıl olmuştu ve ben hala dünyaya iki pencereden bakmaya alışamamıştım. Aslında sadece okuma gözlüğüydü, fakat ayrı bir havası olduğu ve beni daha itici gösterdiği için sürekli kullanıyordum.
Not kağıtlarımı elime alıp, gözlüklerimi taktım ve ayağa kalktım. Kantin çıkışındaki kutuya yaklaşıp, her zaman yaptığım gibi kağıtları çöpe attım. Bu da bende alışkanlık haline gelen şeylerden biriydi. Geçmişe ait şeyleri orada bırakmak gerekirdi.
Üzerimdeki mavi kazağımın uç kısımlarını çekiştirdim ve merdivenlere yöneldim. Zil sesi tüm okulda yankılanırken ''Örgülü!'' sesi beyin hücrelerime yer edindi.
Ne olursa olsun dönüp bakmayacaktım. Beni itici bulabilirler, hatta arkamdan konuşabilirlerdi. Ama küçük düşürmeleri sinirimi bozuyordu. Sonuçta herkes gibi mini etek giymem, makyaj yapmam, erkeklerden konuşmam gerekmezdi. Hiç arkadaşım yoktu mesela. Ve bu benim tercihimdi. Benim!
''Örgülü, dur!''
Şu an arkamı dönüp, ''Benim bir ismim var!'' diye bağırmak istiyordum. Sayelerinde biri bana Esin deyince tuhafıma gidiyordu.
Biri kolumdan tutunca ister istemez durmak zorunda kaldım. Arkamı dönünce afalladım. Karşımda benden 10 santim kadar uzun, koyu kahve gözleri olan, cılız bir genç duruyordu. ''Kolumu bırakır mısın?'' dedim ve gözlerimle sağ kolumu işaret ettim.
Çocuk eli ayağına dolanmış gibi kendini geri çekti ve sağa sola bakınmaya başladı. ''Özür dilerim.''
Cevap vermeyerek yürümeye devam ettim. Fakat arkamdan gelmeye devam ediyordu. ''Bakar mısın?''
Pes ederek arkamı döndüm. ''Ne söyleyeceksen çabuk ol. Derse yetişmem gerek.''
Boğazını temizleyip''Hemen sinirlenme örgülü. Seninle arkadaş olmak istiyorum. Ben 12-A sınıfından Oğuz.'' diyerek elini uzattı.
Derin bir nefes alıp ''Benim bir ismim var.'' dedim ve merdivenleri çıkmaya devam ettim. Şu an tüm okulda öğretmenler zili çalıyordu. Adımlarım bir anda hızlandı ve kendi sınıfıma girene kadar aynı hızını korudu.
♣♣♣
Duvar kenarındaki sıramdan kalktım ve ayağımın yanına koyduğum çantamı alıp omzuma taktım. Bana çarparak yürüyen insanları umursamadan yavaş adımlarla çıkışa yöneldim. Sonuçta okulumun bitmesi birkaç ay vardı ve ben dayanabilirdim. Ertuğrul Erçil'in kızı güçlü olmalıydı.
Kollarımı göğsümün üzerinde birleştirerek havanın soğukluğuna direnmeye çalıştım. Mart ayı gerçekten zorluyordu. Kulağımın yanından esip geçen bir rüzgar bir tutam saçımı havalandırdı ve alnıma düşürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayal-et Sevgilim
Genç Kurgu♠ Tırtıl sonu olacağını bilse, aşık olur muydu kelebeğe? ♠