bölüm 3 : muhteşem bir gün

78 4 0
                                    

yaşlı bir kadından büyük pazarlıklarla aldığım jeepime - daha çok bir hurda- bindim ve okuldan nefret ettiğim gerçeği ile bir kez daha yüzleştim. Arabaya bindikten sonra sıkışmış kemeri büyü zorlularla taktım. Ha eridi ha eriyecek vaziyette olan karların üzerinden derse geç kalmamak için dua ederek gittim. Kırmızı ışıkta  durduğumda kâbusum geldi aklıma. İçimden bir ses -genelde  ayağıma taş bağlayıp denize atlamak gibi şeyler söyleyen o ses- hayatımın şimdikinden berbat olacağını söylüyordu. Kalbim sanki bu gerçekmiş gibi sızladı zaten hayatım berbattı daha kötü ne olabilirdi ki? Kırmızı ışık yerini sarı ve yeşile bırakır bırakmaz arkamdan kornayı çalan adama bir küfür savurdum. Okula geldiğimde ders başlamış olacak ki birkaç ucube dışında pek fazla kişi yoktu koridorda.306-F 'yi bulmak için başımı sağa sola çevire çevire gittim. Hadi ama nerede bu tarih sınıfı ? Kendi okulumda kendi sınıfımı bulamayacak kadar salak bir kız olduğum kesin. Ancak şuan canım sadece su içmek istiyordu. şuan bunu yapamayacak kadar meşguldüm. sınıfı sonunda bulduğumda kapıyı çaldım ve hızlıca içeri girdim. bir çok yüz bana döndü .Bay Pach ikinci dünya savaşı ile ilgili zırvaladığı şeyler arasında yerime oturmamı işaret etti. aceleci adımlar birbirini kovalarken gözüm ona takıldı. Yine suratında o iğrenen ifade. yani çözemediğim benden neden bu kadar iğrendiği yada nefret etiği demeliyim. neden. hiç bir konuşmamız bile yokken bana ilk geldiği günden beri böyle sinir ve nefretle bakıyordu. kendimi bakışlarında suçlu hissediyordum. yani sanki sevdiği insanı öldürmüşümde o da intikam için buradaymış gibi. “acaba unuttuğum hayatımda bir şey mi yapmıştım” düşüncesi hiç durmadan içimi kemiriyordu. o fareler sanki kendimi daha da kötü hissetmem için oradaymış gibi beynimi sorularla dolduruyor kafamda sürekli benden nefret ettiğini bağırıyorlardı. durun fareler konuşmaz . düşüncelerim kesinlikle bir insanı deli edecek düzeye ulaşmıştı ki bay pach beni ikaz eden boğazını temizleme sesiyle yerime oturdum. Elimde olmadan onu izlemye devam ediyordum. dağınık saçları, ela gözleri ve herşeyiyle usta bir heykel traşın elinden çıkmış gibiydi.Kardeşi-ikiz olduklarını söylüyorlar fakat onlar birbirine hiç benzemiyorlar- Elise ile birlikte bu sene gelmişlerdi.Elise de kardeşi gibi muhteşemdi. bir kaç çocuğun onun hakkındaki kötü düşüncelerini duymuştum. fakat elise kardeşi gibi bana öldürücü bakışlar atmıyordu. tam tersi benimle ilgileniyor arkadaş olmaya çalışıyordu. aramız çok yakın olmasa da bir kaçkez birlikte dışarıya çıkmıştık. o zamanlar Jaden ve pixie ayrılmışlardı. bu okulda şok etkisi yaratmıştı çünkü onlar okulun popülerleri bla bla bla … aslında bunlar umrumda değildi fakat elise'nin bağzı benzetmeleri beni aşırı derecede güldürmüştü. bu konu hakkında üç saat konuşmuştuk. hatta bir keresinde beni evlerine davet etmişti fakat kardeşinin bana gönderdiği kötücül ışınlar ve negatif enerjiyi düşünüp hemen reddetmiştim. aslında bunlara vakit ayıramıyacak kadar da doluydum. okul çıkışlarında garsonluk yapıyordum. bazı insanların -benim gibi - çalışıp kendilerini geçindirecek paralar kazanmaları lazımdır. elise'nin babası ve annesi bir uçak kazasında ölmüştü fakat çocuklarını sonsuza kadar yaşatabilecek parayı arkalarında bırakmışlardı. aslında bu bana çok mantıksız gelsede- hey beni sorgulamayın bir anne sevgisini görmedim ben!!- üstelememiştim.şanslı çocuklar (!). benim ise ailem yoktu. yada ben öyle biliyordum. size kısaca hayatımın başlangıcını ve bildiklerimi söyleyeyim. ben 2 yıl önce bir gece yarısı çok şiddetli yağmur yağarken saçım başım dağınık bir şekilde hastaneye gelmişim. gelmişim diyorum çünkü ne bunu nede  bundan öncesini hatırlıyorum. orada bayılmışım ve doktorlar beni hemen kontrol etmişler fakat bana ne olduğu konusunda bir şey bulamadılar. aslında adıma kayıtlı hiç bir şey bulamadılar nerede doğduğum ne zaman doğduğumda dahil olmak üzere hiç bir şey. ben ise o yeşil odada uyandığımda  ismimi dahi bilmiyordum. Neyse ki hemşirelerden biri pantolonumun ceplerine bakmaya akıl etmiş ve içinde bir kaç kağıt bulmuş yağmurdan ıslanmış olan kağıdı okumak ne kadar zor olsada ismimin rainy arene mcadams olduğunu öğrenmişler. aslında soy adımı bilmedikleri çin ve yaşım küçük olduğu için -bunu tavırlarımdan anladıklarını söylediler. saçmalık- koruyucu ailemden aldım. onlarla bir kaçkez görüştüm fakat soyadlarını almaktan başka hiç bir ilişkim olmadı. onlardan para almak istemediğimi sadece soy isimde bir  ilişkimizin olmasını açık bir şekilde söyledim. bunun sayesinde bana sadece bir ev ayarlayıp aramızdaki bağı koparttık. ondan sonra bir kaç ay sağlık sigortasının bana verdiği parayla geçinmeye çalıştım. fakat para azaldığında kendime bu işi buldum. Sağolsun komşum tedy bana çalıştığı yerde garson eksik olduğunu ve oraya başvurabileceğini söyledi ve ben yeni hayatıma böyle başladım. sadece ismim var olduğu için anlamlarını arattım. Arene eski yunan dilinde kutsanmış anlamına geliyordu. aslında bu ismimi çok sevsemde insanların bu nasıl isim sorularını daha fazla duymamk için ilk adımı kullanıyorum. kendim hakkında bir şey bilmiyordum evet ama umursamıyordum. ben böyle düzenimi kurmuştum ve yaşayabiliyordum…düşüncelerimde boğulurken Bay Pach'in sözleriyle kendime geldim."bayan mcadams derse dikkatinizi vermenizi öneririm." bütün yüzler bir kez daha bana döndü. "üzgünüm efendim" dedim homurdanarak bana hiç hoş olmayan bir bakış attıktan sonra sözlerine devam etti. "arkadaşlar dönem ödevi olarak eski çağlarda yaşam tarzlarını araştırmanızı istiyorum.bu ödevi ikili gruplar halinde yapacaksınız. kapının yanındaki panoda isimleriniz asılı şimdilik dersimiz bitmiştir" dedi ve masasındaki kitapları alıp çıktı. derin bir nefes alıp sınıftan kaçanlar kervanına bende girdim.Miranda'nın cıyaklayan sesiyle arkama döndüm.aşırı sarı  saçları-neredeyse beyaza dönüyordu-güzel vücudu ile herzaman kıskanılan bir kızdı. biz ise yakındık. okuldaki en yakın arkadaşımdı. benim hikayeme bayılıyor hep kendini benim yerimde olmak istiyordu.. "hey rae arkadaşına baktın mı?" derin bir nefes daha aldım "hayır sen" sesim biraz bıkkın çıkmıştı fakat bu onu etkilemedi. "evet ve bil bakalım kim?" kelime oyunlarından hiç haz etmediğimi bile bile neden bunu soruyor bilmiyordum. başımı umursamazca söylemesi için salladım."basket takımında kas yığını olan çocuğu ah hatırlıyor musun?" aklımdan basket takımındaki oyuncuları geçrdim. "mason?"dedim sorarcasına. heyecanla başını salladı. gülümsedim. erkeklere bayılıyordu. özellikle mason gibi kas yığınlarına takıntısı vardı ve doğruyu söylemeliyim o çocuğun çok hoş bir poposu vardı. düşüncelerimden utanarak kurtuldum.ortam sakinleşmeye başlıyordu. Birkaç kız gelen arkadaşlarına sevinmişti. Yavaşça aralarına girmeye çalıştım. Neyseki birkaç kişi daha bakıp çıktı. Panoda kendi ismimi aramaya başladım. Tam dördüncü kağıda geçecektim eric beni çağırdı.”hey rae sen buradasın” ona şaşkınlıkla baktım. Birinci sayfaya zaten bakmıştım. “hayır oraya baktım eric başkası olmasın?” kafasını gülerek salladı “senin ismini tanıyamayacak kadar aptal değilim bebeğim işte burada rainy arene mcadams” suratında pişkin bir sırıtma vardı. “veee galiba bizim ikizlere takılmışsın sana bol şans bebeğim “ sözleri birden beni çarparken o arkasını dönmüş yürüyordu.  Okulumuzun şebeğiydi doğruyu söyleyeyim bu işi çok iyi beceriyor. Yavaşça ismimi gördüğü sayfaya baktım. Galiba az önce gözden kaçırmıştım. İsmimi bulduğumda kalbim sıkıştı. Yok artık yaaaaa!!! İsmimin yanın asalet ile “Nathan SAGE” yazısı duruyordu. Bunlar genelde hikayelerde olmaz mı ? hani kız masum bir kızdır oğlan ise gecelere gece demeyen çapkındır. Kız oğlandan nefret eder fakat ödev yüzünden birleşmek zorunda kalırlar sonra birbirlerine yakınlaşırlar sonra ta ta ta 19 yaşında evlenmişler. Gözlerimi yanında yazan kişiyi yanlış anlamışımdır umuduyla kırptım. Ama hayır orada duruyordu. Hayır! onla ödev yapmak istemiyorum. Hemde hiçbir şekilde. Onun nefret bakışlarını görmektense ölürdüm daha iyi. İkinci katta olduğunu umduğum Bay Pach’in odasına gitmeye başladım. Merdivenlerden inerken hem hızlı olmaya çalışıp hemde birilerini düşürmemek için resmen bir engelli koşu atletine döndüğüme yemin ederim. Koridorun sonuna ilerlerken gözüm pixie ‘nin göbeği açık gömleğine takıldı. açıkçası bu gömlek onu tamamen kötü göstermiş anlarsınız ya “sürtük” teriminin karşılığı gibi. Bu kızda ne olduğunu bir gün bile anlayamadım. Tek bir gün bile. Tamamen sürtük gibi giyinen bir sürtüktü fakat okulun en popüleri olmayı nasılsa çok rahat başarıyordu. Gözlerimi kareli iğrenç gömleğinden alıp Bay Pach’in kapısına verdim.kapıyı yavaşça tıklatıp içeri girdim. Bay Pach bana şaşkınlıkla bakıyordu. Genelde onun odasına pek girmezdim. Her yere dolmuş kağıtlar yerlere saçılmış kitaplar benim gibi dağınık bir kızın bile başını ağrıtmaya yetiyordu. Yerdeki kitaplara basmamaya özen göstererek masaya doğru yürüdüm. Söze nasıl başlayacağımı düşünürken sözleri beni böldü “bir sorun mu var bayan mcadams?” gözlerimi kırpıştırarak “şeeey efendim been-“ gözlerini bana dikmiş sabırsız bir şekilde bakıyordu. “küçük hanım söylerseniz iyi edersiniz yoksa beni oyalamaktan size ceza verebilirim.” Bu okul niye hep ceza üzerine dayalı ki? Derin bir nefes alıpdoğru olduğunu düşündüğüm kelimelerle başladım.” Efendim beni birleştirdiğiniz arkadaşımla şey nathan sage aramız pek iyi değil yani-“ sözlerimi bir kez daha kesti elini kaldırıp beni durdururken söze başladı.”galiba yanlış bir anlaşılma var . bay sage bana kendi gelip sizi istediğini söyledi yani normalde böyle şeylere karşıyımdır ama o bayağı iyi bir öğrencim olduğu için isteğini kabul ettim. Hem zaten yapacak bir şeyimde yok” birden olduğum yerde  kaskatı kaldım. Bay sage istedi derken. Şaka falan mı bu. Çünkü şakaysa hiç komik değil. Bay pach beni uyarırcasına boğazını temizledi. Odadan çıkmamı isiyordu.başka bir şey demeden kağıt yığınlarının arasından çıktım. Etrafımdan öğrenciler geçerken aklımda tek kelime vardı o da “neden?”  galiba bu derse girmeyecektim. Hatta matematik yazılısıda umrumda değildi. Çarpık adımlarla dışarı çıktım. Bulduğum boş banklardan birine kendimi resmen attım. İçimdeki sakin kız beni teskin etmeye çalışıyordu. “sakin ol arene sakin ol” onu umursamadan tekrar düşüncelerime döndüm. Bu çocuk ne yapmaya çalışıyordu? Nefes alırken- almaya çalışırken gözüme onlar takıldı. Elise oğlanın suratına tükürürcesine bağırıyordu. İçim merakla kabardı. Dikkatlice onları izlemeye başladım. Elise bağırıyordu fakat nathan ona hiç karşılık vermiyordu. Suratı solmuştu. Elisi bağırmaya devam ederek. “onu sevdiğini biliyorum ama neden bunu yapıyorsun? Neden saçma düşüncelerini ve korkularını kafandan atmıyorsun? Yeter artık yoruldum tamam mı yoruldum. Onun gönlünü nasıl alıyorsan al nathan  ama korkmayı bırak artık.” Sözlerini tek nefeste söyledi ve arkasını dönüp gitti. Nathan orada öylece kalmıştı. İlk defa kavga etiklerini görüyordum. Onlar çok iyi anlaşan ikizlerdi hep. şimdi neden böyle olmuşlardı.birden aradan bir kelime kafama dank etti. “Onu sevdiğini biliyorum nathan” ah demeki sevdiği bir kız vardı. İçimde nedensiz bir acı oldu. Gözlerimin buğulandığına yemin ederim. Ama bu sözler neden beni etkiliyordu ki? Yani sonuçta benim hiçbir şeyim değildi? Peki neden böyle üzülüyordum ki? Nathan topukları üzerinde bana doğru döndü. İçimden bir ses buradan yok olup gitmemi söylüyordu fakat o beni çoktan görmüştü. Bana doğru yürümeye başlayınca elim ayağıma dolandı. İçimden ne söyleyeceğim hakkında bağırırken dışardan gülümsemeye çalışıyordum ki o bana daha çok yaklaşıyordu. Bana bakıp sırıttı. yanıma yaklaşırken tam ağzımı merhaba demek için açmıştım ki ağzım açık kaldı. Yanımdan beni hiç umursamadan geçip gitti. Tek kelime bile etmeden yanımdan geçip otoparka doğru yürümeye başladı. Şuan kulaklarımdan resmen duman çıkıyordu. Gözümü kapatıp düzgün şeyler düşünmeye çalıştım. Fakat yanımdan geçip gitmesi tekrar tekrar gözüme geliyordu. Gözlerimi açtım hurdama doğru ilerlemeye başladım. Şuan tek istediğim suydu. Derime işleyebilecek kadar su. Aceleci adımlarla otoparka park ettiğim arabama ilerledim bir yandan da onun arkasında kalmaya çalışıyordum. Arabamı bulduğumda içine hışımla bindim. Kemeri takarken sinirlerimi kovuyordum. Bir insan ancak bu kadar yüzsüz olabilirdi. Ondan nefret ediyordum nefret. Birdaha yüzünü görmemek için her şeyi yapardım. Eve dönen kavşağa geldiğimde hızla döndüm evimin sokağına girdim. Arabamı garaja sokmaya zahmet etmeden yol kenarına park ettim. Hışımla arabadan çıktım. Öfkem beni yerken çantamda anahtarımı bulmaya çalışıyodum. HA HA ANAHTARIM NERDE!!!!

LANETLİ ÖPÜCÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin