Eski Aşk

35 12 2
                                    

"İstanbul kuşu ne yapıyorsun bakalım oralarda gezdin mi İstanbul'u nasıl güzel mi orası."
Melis in tatlı heyecanı yüzümde kocaman bir gülümsemeye sebep olmuştu. Melis Ayvalık'taki tek arkadaşımdı. Hatta arkadaştan öte sırdaşım kardeşimdi benim. Onunla hedefimiz aynıydı hatta tercihlerimizi bile neredeyse aynı yapmıştık. Ama kader beni buraya onu da İzmir'e sürükledi.
"İyiyim İzmir güzeli. Çok özledim seni ya."
"Bende seni çok özledim. Ne yaptınız alıştınız mı İstanbul'a."
Alışmış mıydık. Hayır ama alışmak zorundaydık.
"Alışmaya çalışıyoruz işte. Yani İstanbul iyi güzelde fazla kalabalık. Galiba ben sakin yerlere alışkın olduğum için bana biraz garip geliyor. Arada bazen annemle akşamları dışarı çıkıyoruz ama burayı tam bilmediğimiz için fazla gezemiyoruz. Öyle işte alışıcaz bakalım. Sen ne yaptın başladı mı okulun?"
"Evet çoktan başladı benim okulum. İzmir çok güzel ya ben hemen alıştım çok sevdim burayı. Keşke beraber olsaydık yine."
Gözlerim dolmuştu. Belki de Melis'in de gözleri doldu. Tek isteğimiz beraber aynı üniversiteyi kazanmaktı. Benim kardeşim yoktu ama Melis benim öz kardeşim annemin ikinci kızı gibiydi. Annem Melis'i çok sever.
"Kader be güzelim yapacak bir şey yok. Ama sen ilk fırsatta buraya geleceksin ona göre."
"Emredersiniz hanımefendi."
İkimiz birden gülüşüyorduk.
"Begüm?"
"Efendim?"
"Çetinle hiç konuştun mu?"
Çetin deyince yüzümde ki gülümseme düşmüştü. Aklıma yine onun yaptıkları gelmişti. Bazen halen inanamıyorum ona. Sözde beni çok seviyordu, beni hiç bırakmayacaktı ben nereye gidersem oda yanımda gelecekti falan filan. Hepsi yalanmış. Ondan artık nefret ediyordum.
"Onunla konuşacak bir şeyim yok benim. Ne hali varsa görsün."
"Sana bir haberim var Begüm."
"Ne haberi?" Çetin'le ilgiliydi onu anlamıştım.
"Çetin de İstanbul'u kazanmış."
Evet günün şoku buydu galiba. Sormaya korktuğum bir soru var ama sormak zorundaydım.
"Hangi üniversite peki?"
"Senin üniversiten maalesef. Ama o başka bölüm merak etme."
"Kızım şaka mısın ya. Bir de benim bölüm olsaymış tam olurmuş o zaman. Of ne yapıcam ben ne güzel kurtuldum diye seviniyordum. Onu her gördüğümde hatta ismini her duyduğumda midem bulanıyor. Nefret ediyorum ondan."
"Aman kızım ya boşver eğer görürsen görmezden gelirsin."
Görmezden gelebilirsem tabi.
Melisle yine uzun bir süre kızsal dedikodularımızı yaptık. Baya bir konuştuktan sonra telefonumu kapatıp yatağın bir tarafına koydum ve yatağıma uzandım. Yarın okul başlıyordu. Of keşke söylemeseydi Melis Çetin'i. Ama bir anda görseydim okulun ortasında şok geçirirdim. Böylesi daha iyi oldu. Onu gördüğümde onu görmezlikten gelirim ve onu sinir edecek birşeyler yaparım. Ondan intikam almak istiyordum. Ama ne yapabilirdim ki. En iyisi Melis'in dediği gibi yapmaktı. Onu görmezden gelmek ve onu tanımıyormuş gibi yapmak.

Gözlerimi açtığımda yatağımdaydım. Hangi ara uyumuştum ben. Telefonu elime aldığımda saat sabahım altısıydı. Altı mıydı? Tekrar telefona baktığımda gerçekten altıydı. Ne zamandan beri uyuyordum acaba. Baya uyudum galiba yoksa ben bu saatte hayatta kalkmazdım. Saat dokuz ders vardı. Hayır haftanın ilk günü sabahtan ders mi olur hiç. Hazırlanmak için iki saatim vardı. Kalan bir saatte yol mesafesiydi zaten. Yatağımdan kalkıp banyoya gittim. Duş almak iyi olacaktı biraz kendime gelirdim. Aklım halen Melis'in söylediklerindeydi. Acaba Çetin'i görünce ne yapacaktım. Daha doğrusu ne hissedecektim. Çok karmaşık duygular içerisindeyim. Ondan nefret ediyorum ama onu seviyor muydum acaba. Belki de beni korumasını ve bana verdiği güven duygusunu seviyordum.
Hızlı bir duş aldıktan sonra kurulanıp hemen üstümü giyindim. Saçlarımı saç kurutma makinesiyle kuruttum. Ama saçlarım bu sefer çok kabarmıştı. Normalde saçlarımı kurutmam ama az bir vaktim vardı ve bu vakitte bu uzun saçların kuruması çok zor olurdu. Oflayarak saçlarımı hafif ıslattım ve saç köpüğüyle şekil verdim. Hafif makyaj yapıp odamdan çıktım. Saat yediydi. Mutfağa gidip kahvaltı hazırlayabilirdim. Bugün annem iş aramaya çıkacaktı. Aslında benimde bir an önce bir iş bulsam iyi olacaktı. Her ne kadar annem istemese de öyle şey olmazdı. Tek bir maaşla İstanbul da geçinmek imkansızdı.
Annemi uyandırmak için odasına gittim. Annem daha uyuyordu.
"Anne"
"Hııı"
"Anne ben kahvaltıyı hazırladım. Çıkıyorum şimdi evden."
"Hı hı tamam."
Annemin bu haline gülerek yanağından öpüp odadan çıktım.
Mutfakta biraz birşeyler atışırdıktan sonra evden çıktım. Metro yine tıklım tıklımdı. Sıkış tepiş okula gelmeyi başarmıştım. Okula girdiğimde etrafa bakmaya korkuyordum. Daha doğrusu onu görmekten korkuyorum. Hiçbir yere bakmadan sadece yere bakarak hızlı hızlı gitmek en iyisi bence. En azından sınıfa kadar. Öyle yaparak hızlı hızlı gidiyordum ki sert bir yere çarparak neredeyse dengemi kaybediyordum. Kafamı kaldırdığımda gördüğüm kişi karşısında biraz şaşırdım.
"Yine mi sen ya."
"İnsan bir önüne bakar demi. Hayır yani koskaca okulda o kadar kişi arasından beni nasıl buluyorsun anlamıyorum."
"Bakıyorum da sizin çeneniz açılmış beyefendi. İnsan bir özür diler."
"Hey Allah'ım ya sabır. Kızım ben mi sana çarptım sen bana çarptın. "
Evet Begüm çocuk haklı. Bir de utanmadan üste çıkmaya çalışıyorsun. Tamam ben önüme bakmıyordum ama oda mı bakıyordu yani.
"Tamam haklısın özür dilerim. Etrafıma bakmamaya çalışıyordum sadece."
"Neden böyle birşey yapıyorsun. "
"Boşver uzun bir hikaye. "
"İzninizle yetişmem gereken bir ders var hanımefendi müsaadenizle gidebilir miyim? "
Yemin ediyorum bu çocuğun çenesi açılmış. Ya da dengesiz bir kişiliği var.
"Sanki zorla seni alıkoyuyorum ya git nereye istiyorsan."
Sesli bir şekilde ya sabır diyerek yoluna devam etti.
Tam yoluma devam edecektim ki sınıfın nerede olduğunu bilmediğim aklıma geldi. Şimdi ararsam derse geç kalacaktım.
"Atakan!"
Atakan tam gidiyordu ki geri döndü.
"Efendim baş belası."
"Ya ben şu sınıfı soracaktım. Ama bu sefer tek tek anlatırsan sevinirim."
Hafiften gülerek kafasını salladı. Gerçekten dengesizdi bu çocuk. Ayrıca çok güzel gülüyordu bugün keşfettim. Kayıt günü gerçekten onun ters bir anına gelmiştim. Sahilde oturduğumuzda da gayret sakindi. Bana sınıfın yerini anlatırken hem onu dinliyor hem de onu izliyordum. Hâlen bana bir yerden tanıdık gelen bir siması vardı.
Ataka'nın tarif ettiği yere yürümeye başladım. Yine etrafıma bakmadan hızlı bir şekilde (bu sefer dikkatli bir şekilde) sınıfa gittim. Sınıfta neredeyse herkes gelmişti. Bende amfi sıraların arka tarafında bir yer buldum ve oturdum. Aklımda o siyah gözler vardı. Çok tanıdık gelen siyah iri gözleri aklından çıkartamıyordum.
"Yanın boş mu?"
Düşüncelerimden sıyrılarak kafamı kaldırdım. Siyah saçlı bronz tenli yeşil gözlü aşırı makyajlı bir kız karşımda bana bakıyordu.
"Evet boş" dememle boya küpü kız hemen yanıma oturuverdi. Hayır insan bir nezaketen de olsa sorar demi oturabilir miyim diye demi.
Sınırlı bir şekilde tekrar önüme döndüm ve sınıftakileri incelemeye başladım. Herkes sessizce oturuyordu sınıfa yeni girenler ise yer bulup oturuyorlardı.
"Oturabilir miyim?"
Diğer tarafımı döndüğümde sarı saçlı mavi gözlü kız gülümseyerek benim vereceğim cevabı bekliyordu.
"Oturabilirsin tabi" dedim bende aynı şekilde ona gülümseyerek.
Kız hemen yanıma oturdu. Çok tatlı bir kıza benziyordu. En azından diğer tarafımdaki kız gibi öküzce davranmamıştı. Yerine yerleştikten sonra bana döndü.
"Merhaba Açelya ben."
"Begüm bende."
Açelya dediğim gibi çok tatlı bir kızdı. Doğal bir güzelliği vardı. Hoca gelinceye kadar onunla sohbet ettik.
"Nereden geliyorsun peki" dedim. Bir taraftan da sınıfa kısa bir bakış attım. Herkes birbiriyle kaynaşmış gibiydi. Yanımdaki oturan kız hariç.
"Ben İzmirden geliyorum. Sen nereden geliyorsun peki."
"Ayvalık bende."
Yanındaki kız bir anda öksürük krizine girdi. Biz ne olduğunu anlayamamıştık. Bana anlamsız bir şekilde baktı. Ne olduğunu gerçekten anlayamadım. Tam soracaktım ki hoca sınıftan içeri girdi. Bende önüme döndüm. Şimdi değilse sonra öğrenirdim derdini.
Hoca klasik ilk ders konuşmalarını yaptıktan sonra bizi pek tutmadı. Herkes sınıftan çıktıktan sonra yanımda oturan boya küpü hemen yanımdan kalkıp sınıftan çıktı.
Bu kızın derdi ne acaba.
"Onu tanıyor musun?"
"Hayır tanımıyorum. Ama tepkisi garipti. Neyse illaki öğrenirim. Hadi çıkalım" dedim yeni dostuma.
Okulun bahçesine çıktıktan sonra boş bir bank bulup oturduk.
"Ne yapalım" dedi Açelya. Ders erken bitmişti. Diğer derste öğleden sonraydı ve daha çok vardı.
"Okulda da hiçbir yeri bilmiyoruz. Dışarı mı çıksak acaba?" Dedim.
"Burada benim bir arkadaşım var İzmirden. Dersi vardı bir arayayım çıktıysa onunla birşeyler yaparız olur mu?"
"Peki olur." Dedim. Milletin memleketinden arkadaşları var ben burda dımdızlak. Aa pardon Çetin var unuttum. Pislik yine aklıma geldi of.
Açelya çantasından telefonunu çıkardı. Bende etrafıma bakarken konuşmaya başladı.
"Alo. Bitti mi dersin? Bizimde bitti? Nerede miyiz? Şey arka çıkışın önünde banklarda oturuyoruz.Tamam görüşürüz." Konuşması bitince telefonunu tekrar çantasına koydu ve bana döndü.
"Birazdan gelir."
"Yakın bir arkadaşın mı?"
"Yani pek yakın sayılmaz. Bizim komşumuzun oğlu ayrıca aynı lisedeydik. Burada bana abilik yapacak anlayacağın. Annem ısrarları yüzünden."
"Ah bu anneler." dedim gülerek. Ah bizim koruyucu meleklerimiz. Onlar olmasa ne yapardık.
"Hangi bölümde peki?"
"Oda psikoloji okuyor. Ama o 3. sınıf." Açelya kafasınla karşıyı gösterdi.
"Geliyor işte."
Açelya karşıya bakıyordu. Bende onun baktığı yöne baktım. Karşımdaki kişiyi görünce yine ufak çaplı bir şok yaşadım.
"Oo yine mi siz hanımefendi."
Şansa bak be. Açelyanın o meşhur müstakbel abisi Atakanmış.
"Siz tanışıyor musunuz?"dedi Açelya şaşkınlıkla.
"Hayır.Yani evet. Şey biz kayıt günü tanışmıştık(Pek iyi bir tanışma olmasada).Ama senin bahsettiğin kişinin Atakan olduğunu bilmiyordum."
"Bilsen gidecek miydin? "dedi Atakan gözlerini devirerek. Bir trip yemediğim kalmıştı şu çocuktan.
"Ben öyle birşey mi dedim şimdi."
"Tamam gençler sakin. Böylesi daha güzel oldu herkes birbirini tanıyor. Evet  ne yapıyoruz. Buraları sen biliyorsun."
"Acıktınız mı? Birazdan okulun öğle yemeği başlayacak. Sonra yaparız bir şeyler."
"Bana uyar. Sana da uyar demi Begüm."
Açelya baktım. Aslında Açelya olmasa bu hanzoyla bir yere gitmezdim. Yine sinirlerimi zıplatmayı başardı saolsun. Dengesiz.
"Olur gelirim" dedim. Bir yandan da sesim mesafeliydi. Bu mesafe Açelya ya değil Atakan'aydı.
"Hadi o zaman." diyip ayağa kalktı Açelya. Bende çantamı omuzuma alıp kalktım. Tam gidiyorduk ki ayağım birden takıldı. Az kalsın yere kapaklanıyordum ki sert bir el kolumdan tuttu ve beni kendine çekti. Gözlerime açtığımda Atakanla göz göz gözeydik. Bir eli kolumu diğer eli ise belimi tutuyordu ve yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Uzaktan birisi görse yanlış anlaşılmaya müsait bir tabloydu. Gözlerimiz hala birbirine kenetliyken Açelyanın kıkırdamasıyla kendime geldim ve doğruldum. Atakanda kolumu ve belimi bırakıp sesli bir şekilde boğazını temizledi. Açelya ya baktığımda bana göz kırpmıştı. Bende ona ölümcül bakışlarımı yolladım. Yine sesli bir şekilde kıkırdadı. Allah'ım ben ne sakar bir kızdım ya. Az kalsın okulun orta yerinde rezil oluyodum. Hoş yine rezil olduk ya neyse.
"Artık gidebilir miyiz şu yemekhaneye." Atakan gerçekten sinirlenmişti. Ben olsam bende sinirlenirdim haklı çocuk.
"Tamam canım kızma hemen" dedi Açelya. Canım ya sevdim ben bu kızı halden anlıyor.
Önüme döndüğümde biraz ilerimiz de iki kişi bize dikkatlice bakıyordu. Biri adını bilmediğim boya küpü olan kızdı. Diğeri ise dikkatli bir şekilde baktığımda tanıyabildim. Kumral sarı saçları, uzun boyu, ela gözleriyle onu tanımamak mümkün değildi. Kalbim bir an sıkıştı nefes almakta zorlandım. Aynı zamanda midem bulanıyor ve gözlerim doluyordu.
Karşımda ki o boya küpünün yanındaki Çetin'den başkası değildi.

YAZ KUŞUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin