Karanlık sokağın sessizliğini, topuklu ayakkabılarımın takırtısı bozuyordu. Bu sesi çok seviyordum, bu yüzden bütün gece dolaşabilirdim ama evde beni bekleyen sinirli bir anne olduğunu da biliyordum; yani eve gitmem gerekiyordu. Biraz sonra tek ışık kaynağının cızıltılı sesler çıkaran bir kaç eski sokak lambasının olduğu , karanlık bir sokağa girdim. Bir anda içimi kaplayan korkuyu bastırmak için sessizce bir şarkı mırıldanmaya başladım ama arkamdan duyduğum gülüşme sesleri nedeniyle, kaldırım taşlarına ve sokak lambalarına verdiğim sessiz konser yarıda kalmıştı. Yürümeye devam ederken arkama baktım. Gördüklerim karşısında “Lanet olsun!” diye fısıldadım istemsizce ve daha hızlı yürümeye başladım. Tam olarak göremesem de, 3 kişiydiler ve ellerinde şişeler vardı. Bir o yana bir bu yana yalpalayarak en fazla 10 adım gerimde yürüyorlardı. İçlerinden birisi “Hey, bebeğim. Bu gece beni eğlendirmeye ne dersin?” diye bağırınca koşmaya başladım. Hızlanan ayak seslerinden onların da koştuğunu anlamıştım. Ne yapacağımı şaşırmıştım, topuklu ayakkabılarla koşamadığım için beni kesin yakalarlardı ve eğer yakalarlarsa…
Yapmak istedikleri şeyi kesinlikle istemiyordum bu yüzden önünden geçtiğim ilk evin bahçesine daldım. Kapıyı kırarcasına çalmaya başladım. Kapı açılır açılmaz kendimi içeriye attım ve “Kapıyı kapat!” diye bağırdım. Kapıyı açan kişi hızla kapıyı kapattı ve ben bu sırada ona bakma fırsatı buldum. Karşımda, yeşile dönük ela rengi gözleriyle bana şaşkınca bakan bir erkek vardı.