Sımsıkı kapattığım avucuma hapsettiğim şey ıslak topraklardı. Babamın mezarı başında dirseklerimi siyah mermer taşına dayamış, çiseleyen yağmura aldırmadan sessizce oturuyordum. Hızını artırmaya niyetli olan yağmurla yarışmaya hazırlanıyormuş gibi dolmuştu gözlerim.
Sessizliği dinliyordum. Saat, gece yarısını çoktan geçmişti. Başucunda olduğum beden babama ait olmasa belki de gecenin bir yarısı gizlice girdiğim bu yerde bir dakika bile duramazdım. Ama şimdi ölü bedenlerin o sessiz uğultusu bana ninni gibi geliyordu. Başımı kaldırıp, bedenimi biraz yukarı çektiğimde yirmi adım kadar ötemde olan fenerin aydınlattığı mezar taşlarını gördüm. İstemsizce üzerindeki yazıları okumaya başladım. İsimleri, ölüm tarihleri... Kendimi alıkoyamayarak bazılarının kaç yaşında öldüklerini hesaplamaya başladığımda daha ileriye bakmayı tercih ederek az önceki saçma uğraşımdan kurtulmaya çalıştım. Sağlı sollu her iki tarafı da çevreleyen sıralı, beyaz mezar taşları sonsuza kadar uzanıyormuş gibiydi.
Karanlığın içinde parlayan beyaz taşlar... Baktıkça bakıyor, gözlerimi ayırmıyordum. Amacım neydi bilmiyordum, merak da etmiyordum. Belki onlara belki de beni içine doğru çekmeye başlayan karanlığa meydan okurcasına yarı doğrulmuş halimden sıyrılıp ayağa kalktım. Sanki hepsi yattıkları yerden kalkmış, gözlerini üzerime dikmişlerdi. Garip bir haz ve korkuyla bakıyordum her bir taşa.
Rüzgarın sert hamlesi, ölümün soğuk darbesini suratıma çarpıyor, acı dolu sonu hatırlatmak istiyordu. Yoğun kahkahalar tüm çirkinliğiyle kulaklarımı dolduruyor, sessizliğin uğultusu artarak başımı döndürüyordu. Şeytanın kahkahası mıydı bunlar, yoksa kötü olmaya istekli ölülerin aciz çığlıkları mı?
Ölümün sıcaklığı, mezar taşlarının buz kesen soğukluğuna karışarak bir tüy gibi boynumdan sırtıma aktığında ürpererek gözlerimi varlığıyla bana güç veren babamın mezar taşına çevirdim ve avucumda sıkmakta olduğum toprağı diğerlerinin üzerine doğru serbest bırakarak tekrar yanı başına oturdum.
"Enselerindeyim baba, bitireceğim onları."
Hızını artıran yağmur dişlerimin arasından bir ok gibi dökülen kana bulanmış kelimeleri bastırmaya yetmiyordu. Elimi usulca mezar taşında gezdiriyordum.
"Oyun daha yeni başlıyor," dedim parmağımla adının üzerinden geçerken. Yaş akıtmamak için direnen gözlerim sızlamaya başlamıştı. Kan çanağına döndüklerine emindim. Onlara yardımcı olmak adına çatık kaşlarımı daha da çatmış, dudaklarımı ısırmıştım. Gök, tüm heybetiyle gürlemeye başladığında yarışın başladığını anlamışcasına kapandı gözlerim. Ve usulca aktı damlalar, yağan yağmurdan ıslak olan yüzüme.
Ellerim tekrar ıslak toprakla buluştuğunda başımı öne doğru eğmiştim. O gün, o her zamankinden karanlık olan gece; tekrar, tek bir ayrıntısını dahi unutturmak günahmışçasına, her bir zerresiyle aklıma düştüğünde acıyı gölgeleyen, nefret dolu bir sesle konuştum.
"Seni benden ayıranları, buna sebep olanları bir bir bulacağım. Kendi ellerimle vereceğim cezalarını."
Aynı kelimeleri söyleyerek, kararlılıkla başımı aşağı yukarı sallarken alev alev yanan dudaklarımı dilimle ıslatıyordum. Tam bu sırada bir ses duydum. İlerden gelen, belli belirsiz bir ses. Hızla başımı kaldırdım, gözlerim ileriyi tararken kımıldamıyordum.
Görünürde hiçbir şey yoktu ve ne olduğunu tam anlayamadığım ses tekrar etmedi. Rahatlayarak titrek bir nefes bırakmıştım ki arkamda bir şeyin varlığını hissettim. O kadar yoğun ve ağır bir histi ki, bu rahatsızlığı gidermek için hızla ayağa kalktım, arkama döndüm.
Arkamda korkunç bir varlığı görmek beni kimsesiz, bir o kadar da ıssız ve zifiri karanlık olan yolu görmekten daha mutlu ederdi. Kuşkulu bakışlarım eşliğinde etrafımda döndüm. Nefes alan tek bir canlı yoktu ortada. Sinirle tekrar yola baktım. Birkaç adım başı fenerle aydınlatılmış olan yolun benim gördüğüm kısmının fenerleri yanmıyordu. Neydi bu şimdi? Sanki arkamda biri vardı, sanki davetsiz, yabancı gözler ısrarla üzerimde gezinmiş ve ben onları hissedene kadar gözlerini üzerimden ayırmamışlardı. Şimdiyse boş bir yolla bakışıyordum. Islak saçlarımı kımıldatamayan sert rüzgar, odağımı değiştirmek istercesine gözlerimde dolandı, ardından yolun kenarındaki çalılıkları sallamaya başladı. Gecenin ve mezarlığın sessizliğini rahatsız eden bir sesti bu.