"Sana ne kadar çok pişman olduğumu milyon kere söylemedim mi? Bunu daha ne kadar dile getirmeliyim Nam Taehyun?" oğlan, gözyaşlarını ellerinin tersiyle silerken gecenin soğuğunda sırtını ara sokaklardaki bir bar duvarına dayadı ve nefesini dışarıya verdiğinde oluşan dumanı izlemeye başladı.
"Benden sonra daha da meşgul olmaya başlamışsın. Bunun için mutluyum. Senin hep iyiliğini istedim.."
"Seni son görüşümde, siyah saçların vardı. Siyah saçlarının favorim olduğunu biliyordun. Benim için değildi değil mi? Eğer öyleyse.."
"Saçmalıyorum, özür dilerim."
Gözlerini kapattı ve kiraladıkları evleri düşündü. Amerikan mutfağı, masaları. Ve masalarının üstündeki güller.
Taehyun gitti.
Güllerse soldu.
Taehyun ona o gülleri vermişti.
Taehyun gittiği için mi solmuştu çiçekler, yoksa o onları solmaları için mi terk etmişti tüm olanlardan sonra, gerçekten bilmiyordu. Kafası bulanıktı.
Aralıktan bu kadar çok nefret ediyorken hala o anlara dönmek istediği içinse çok üzgündü. Neler olmuştu öyle, ne kadar çok kırılmıştı Song Minho? Küçük kalbi sadece Nam Taehyun'ı taşıyabiliyorken, o da gidince nasıl boşlukta kalmıştı? Aralık'a geri gidip, her şeyi başa alıp iyileştirmek istedi. Yapamazdı değil mi? İşaret parmağını ısırmaya başladı ve iyice yere çökmeye başladı. Küçüldü, hem fiziksel hem de mental olarak. Gitgide küçüldü, kollarıyla bacaklarını sardı ve dizlerine o yumuşak çenesini koydu. Gözlerinden yaşlar düşmesine izin verirken soğuğu umursamadı. Ona ulaşmak istiyordu, ama yapamıyordu. Yapamazdı, değil mi? Hayatını boka çevirmek istemiyorum Taehyun.
Uyuyamadığı için gözlerinin altındaki morluklar ayın parlaklığı altında net olmasa da belli oluyordu. Beresini kulağını kapatması üzerine çekiştirdi, çaresiz miydi şimdi? Çok mu?
Bugün onun doğum günüydü. Acaba Taehyun, Minho'nun ona aldığı balıkçı yaka kazağını giymiş miydi yine?
"Geçen yazları hatırlıyor musun Taehyun, karavan kiralayışımızı? Senin yolcu koltuğunda kahkahalar atışını ben çok iyi hatırlıyorum. Onu izlemek güzeldi.."
"Taehyun.."
"Lanet olsun, bana tüm aşkını vermene rağmen ben nasılda sana sadece bir elveda verebilmiştim?"
"Kendimden tiksiniyorum.."
"Üzgünüm, yemin ederim çok üzgünüm." Oğlanın gözyaşları da, hıçkırıkları da artmıştı.
"Her, Aralık geldiği her vakit, en başa gitmek istiyorum Taehyun. Seninle her defasında aynı şeyleri yaşayabilirim. Yemin ederim, asla sıkılmam. Biliyorsun, değil mi?"
"Bütün her şey seni özlemekle sonlanıyor."
"Teninin kokusunu, tatlı gülüşünü. Yemin ederim hepsini o kadar çok özledim ki!"
"Eylül gecesi, beni kollarına sardığın geceyi. İlk beni ağlarken gördüğün geceyi. O anı bile özlüyorum.."
Hıçkırıkları yoğunlaştı, devam edemedi bile.
"Taehyun.."
"İyi ki doğdun, sen... Sen değerlisin."
Düşündü, sayıkladı. Eğer birbirimizi tekrar sevseydik, yemin ediyorum seni daha doğru severdim. Hak ettiğin gibi. Tam olması gerektiği gibi. Zamanda geriye dönüp, bunu yapmak isterdim. Değiştirmeyi çok isterdim. Ama bunu yapamam.
Her zaman, her seferinde Aralık'a geri dönmüş olmayı diliyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
back to december • namsong
FanfictionSen bana tüm aşkını verdin, ama benim sana verebildiğim tek şey elvedaydı. This story goes to: @nerbomchi