(Y/N: Dış görünüşlerini medyadaki gibi hayal edebilirsiniz.)
"Bu yanlış. Çok yanlış." diye mırıldandı Taehyung kendi kendine. Aklından geçen şeylerin yanlış olduğunu biliyordu, ama kalbinin sesini susturamıyordu. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, sanki birisi sesini duyabilecekmiş gibi elini kalbinin üstüne koydu. Son zamanlarda Hyung'unu her gördüğünde böyle hissediyordu. Hyung'unu her zaman havalı bulmuştu; olmak istediği insanın temsiliydi sanki. "Böyle hissetmemin tek sebebi, onun gibi olmak istemem. Değil mi?"
Elini kalbinin üzerinden indirdi, vücudunun iki yanına indirerek iki elini de yumruk yaptı. "Hoseok hyungdan nasıl havalı olunurmuş öğreneceğim. Ben de havalı olacağım. Benim de kız arkadaşlarım olacak. Bir sürü de arkadaşım." Ama Taehyung sadece kendini kandırıyordu, aslında tek isteği Hoseok ile konuşabilmekti, ilk gördüğü andan itibaren yapamadığının aksine. Onun ile konuşabilmek için herhangi bir sebep istiyordu, daha önce de aklına gelen bir sürü fikir olmuştu; ama onlar da şu anda düşündüğü saçma sebepten bin kat daha saçmaydı.
Taehyung'un böyle bir şeyi istemesi her ne kadar saçma olsa da, bir o kadar da normaldi aslında. O hep okulda fark edilmeyen öğrenci olmuştu; dışlanan, hiçbir arkadaş ortamına kabul edilmeyen, görüldüğünde kafa çevirilen. Sanki hiç yokmuş gibi. İnsanların ona neden böyle davrandığını az çok kestirebiliyordu; çünkü bu okula ilk geldiğinden beri bütün dersleri gerçekten iyiydi ve ne gariptir ki bu lanet okulda kimse çalışkan öğrencileri sevmezdi; sanki herkes bu okula serseri olmaya gelmiş gibi.
Tae buraya zorunluluktan gelmişti, evlerine en yakın okul buydu. Diğer okul ise bir saatlik mesafedeydi; ailesi Tae'nin hastalığı yüzünden kendilerinden bir adım bile uzaklaşmasını istemiyorlardı. Altı üstü orta dereceli astımı vardı, çoğu geceler uykusundan kalkıyordu spreyini kullanmak için, gün içinde de birkaç kere kullanıyordu zaten. Hem doktor da iyiye gittiğini söylemişti ona, ailesinin neden bunu bu kadar büyüttüğünü anlayamıyordu. Yatılı kalmayı bırakın, gidip gelmesine bile izin vermemişlerdi. İzin verseler Tae bu insanlığın buruşturup bir kenara attığı okulda okumak yerine gidip gelmeyi tercih ederdi.
Hiçbir zaman onlara özenmemişti ama artık fark edilmemekten sıkılmıştı. O da arkadaşları olsun istiyordu, tıpkı diğer normal gençler gibi. Sinemaya gitmek, gezmek, şakalaşmak... Her şeyden önemlisi konuşmak istiyordu, sadece konuşabilmek. Okulda konuşabileceği birkaç insan olsa fena olmazdı. Derste söz alması dışında kimseye hiçbir iletişimi olmuyordu, gerçi son zamanlarda buna da çekinir olmuştu. Sınıftakilerin kendisine attığı sorgulayıcı bakışları görmezden gelmek imkânsız bir hal almıştı.
Hoseok'dan yardım isteyecekti, bunun sebebi ise öncelikle bu okulun en saygı gören öğrencisi olmasıydı, ondan habersiz okulda hiçbir şey dönmezdi. Hoseok çok sert, acımasız, duygusuz bir insandı; en azından herkesin düşüncesi onun hakkında böyleydi. Ama Taehyung onu ilk gördüğünde diğerlerinden farklı olduğunu hissetmişti; garip bir şekilde kendisini ona yakın hissediyordu. Hoseok genç bir prens gibiydi onun gözünde; sanki kral olan babası ölmüş de zorunlu olarak koca bir imparatorluğun başına getirilmiş gibi.
Herkesin düşündüğünün aksine Hoseok da kaybolmuş gibiydi. Taehyung onda kimsenin göremediği şeyleri görmüştü sanki. Derin düşüncelerini zilin sesi böldü. Tenefüslerde konuşabildiği tek kişinin kendi olması acı vericiydi. "Bu böyle devam ederse yakında deli de olacağım" diye söylendi kendi kendine. Tam kalkacakken biraz uzağında okulun bir diğer belalılarından Jimin'in kendisinden tarafa baktığını gördü, aslında son zamanlarda onun kendisine attığı bakışları yakalıyordu. Kimsenin onu takmadığı bu okulda, Jimin'in davranışlarını garipsiyordu ama anlam veremiyordu. Durup dururken neden bu şekilde davranıyordu ki? Ama bir yandan da gidip ona benimle bir derdin mi var sohbetine de girmeye meraklı değildi, açıkçası başına herhangi bir bela getirmek istemiyordu.
Jimin bakışlarına karşılık geldiği fark ettiğinde Tae'ye göz kırpıp gülümsedi. Tae bakışlarını ondan ayırdı, başını hafifçe iki yana sallayarak iç çekti. Tae onun neden bir çetesi olduğunu anlayamıyordu. Gözleri gülümseyince birer çizgi halini alıyordu ve çocuksu görünüyordu. Boyu da diğerlerine göre biraz daha kısaydı. Tanrı aşkına, Tae'de olmayıp da Jimin'de olan ne vardı anlayamıyordu. Yaptığı hareketler, konuşması bile gözlemlediği kadarıyla çocuk gibi olabiliyordu. Kim lisede bile çocuk gibi görünen birisinin çevresinde olmak isterdi ki?
Taehyung, Jimin'in onu gözleriyle takip etmesini umursamadan oturduğu banktan yavaşça doğruldu, kafasını eğmekten neredeyse burnunun ucuna gelecek olan siyah çerçeveli gözlüğünü iki eliyle düzelti ve içine derin bir nefes çekti. "Nasıl olacak bilmiyorum ama bu sefer bunu yapacağım." diye söz verdi kendine. "Bu sefer vazgeçmek yok. Ne olursa olsun."
Herkes hızlı bir şekilde okula girmişti, Taehyung ise yavaş adımlarla elleri ceplerinde başını öne eğmiş ilerliyordu. Ama bir yandan kolunda hissettiği el ile durmak zorunda kaldı. Tae karşısındakinin yüzüne bakmadan kolunu sıkan eli çekti. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye söylenerek kafasını hafif kızgın bir hareketle kaldırdı ve elin sahibiyle göz göze geldi.
"Biraz konuşmaya ne dersin, Kim Taehyung?"
Yazarınız Uriemstrongella'dan selamlar :)
Beni yazmam konusunda cesaretlendiren, yazma sürecim boyunca desteğini esirgemeyen sevgili Noona'ma teşekkürlerimi yolluyorum
Sen kendini biliyorsun ^^
Söylemesem içim rahat etmezdi *.*
Olmasaydın, olmazdı <3
Umarım beğenir ve severek okursunuz ~
(Çok heyecanlıyım asdgdhffhgjkfgdjkldjgkl :D)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Holding on To You (VHope Fanfiction)
FanfictionTaehyung günlüğünün dışı simsiyah, içi bembeyazdı... Taehyung'un günlüğünün dışı sert, içi yumuşacıktı... Ona ilk görüşte kalbini yerle bir eden kişiyi hatırlatıyordu. Ona ilk görüşte aklının her köşesini kaplayan kişiyi hatırlatıyordu. Derin bir ne...