O gün sabah bir daha aşağıya inmemiştim.Abim ve arkadaşları eğlenmek için çıktıktan sonra babam da işim var diyip gitmişti.Fırsattan istifade bornozumu kapıp kendimi duşa atmıştım.Sıcak suyun ruhumdaki kiri pası da götürmesini isteyerek uzun bir süre suyun altında kalıp kendimi haşlamıştım.Yine de insan rahatlıyordu.Sonunda biricik sapığımın da dediği gibi uyuyunca herşey düzelmiş gibiydi.Sabah uykumu almanın bedeli olarak bütün gece ayakta kalmıştım.Hayatımın değişeceğini bilsem hiç uyumadan yaşamayı kabul ederdim.
Sabahın ilk ışıklarıyla uzandığım yatağımdan kalktım ve çatı katımda dolanmaya başladım.Bir yandan da saçımın bir tutamını elime almış oynuyordum.Çatı katı tahta olduğu için etrafta yoğun bir talaş kokusu oluyordu.Çatı katımdaki tek açılabilir büyük pencereme ilerledim ve açtım.Gece başlayan yağmur çiseliyordu.Kollarımı pencerenin pervazına yaslayıp camda süzülerek resim çizen yağmur damlalarını izledim.Farklı farklı şekiller çiziyor,yarı yolda birleşip daha büyük oluyor ve yolun sonunda yok oluyordu.Tıpkı biz insanlar gibi.Bizde yola yalnız başlıyorduk,daha sonra doğru kişi olduğunu düşündüğümüz insanla birleşiyor büyükdükçe büyüyorduk.En nihayetindeyse sanki hiç var olmamışız gibi silinip gidiyorduk.Arkamızda yalnızca 1metre alana dikili ufak bir taş kalıyordu.
Durmaya yüz tutmuş yağmurun,açık penceremden içeriye sızan bir iki damlasına baktım.Onlara benim göz yaşlarım da eklenmişti.Ne zaman ölümü çağrıştıran konular aklına gelse annesini anımsıyordu.Doğum acısı dünyanın en ağır ikinci acısıydı.Bunu sağlık dersinde bir arkadaşımdan duyduğumdan beri kalbime bir ağırlık çökmüştü.Annem bizi doğururken ölmüştü.Bir başınaydı.Bu da demek oluyordu ki acı içinde ölmüştü.Üstelik yalnız olduğu için korkmuştu.Bir keresinde hocama özel olarak doğumda kanamayı durduramazlarsa ne olacağını sormuştum.Hocamın söylediğine göre kimisi dayanamayıp bayılıyor sonra ölüyordu,kimi ise sonuna kadar ayık kalıyordu ancak tam teşekkürlü hastanelerde bu gibi ölümler nadiren gerçekleşiyordu.Ancak annem hastanede değil bağ evindeydi.Babam annemin ölümünden beni sorumlu tutmasını biliyordu ya hani,karısı karnı burnunda evde tekken kendisi nerdeydi?Soramıyordum işte.Babamın vereceği tepki belli olmuyordu.Üstelik konu bir anda değişiyordu.
Telefonuma gelen bildirim sesiyle transtan çıktım ve yüzümdeki yaşları silip pencereyi kapattım.İçerisi soğumuştu.Kollarımı birbirine dolayıp ellerimle kollarımı sürterek ısınmaya çalıştım.Yatağımın içine girip yorganı üzerime örttükten sonra komidinin üzerinde duran telefonu elime aldım ve mesajı açtım.
Gönderen: Daimi sapık
Mesaj: Günaydın sümüklü.Sana bir hediyem var.
Kaşlarımı çattım ve cevap olarak 'Ne hediyesi?' yazıp gönderdim.Ah!Ah!En azından günaydın mesajı atan bir sapığım var.Bazen saçma bir şekilde bunun için kendimi şanslı buluyordum.Bu dört duvar arasında nasıl bir yalnızlıksa yaşadığım,nefesime sinmişti.Boğulacak gibi oluyordum.Bazen nedensizce üşüyordum.Saçlarımı tarayıp örüyor sonra çözüp bir daha örüyordum.Tabi ders çalışmaya ara verdiğim zamanlarda yapabiliyordum bunu.Bazen sırf yalnızlığımı yüzüme vurmamak için ara bile vermiyordum.Hırsla çalışıyordum.Sanki çok çalışmasam babam beni tıp okutmaktan vazgeçecekti.Bilerek yapıyordu.O kadar alan varken kadın doğumu seçmesi tesadüf olamazdı.Sanki bana,doğarken anneni öldürdün bari yaşarken başkalarını kurtar diyordu.Acı çekmem için yapıyordu.Ben üzüleyim,yıkılayım diye uğraşıyordu ama unuttuğu birşey vardı.Ben zaten yıkık,dökük,mahzun bir Gazel'dim.Aslında bana en iyi benzetmeyi sapığım yapmıştı.Hüma'nın çizimlerinde yüzümü kullanacağını öğrenen babamın beni okul bahçesinde bağıra çağıra okuldan almak ve ortağının parayı hayatının merkezine koyan oğluyla evlendirmekle tehdit ettiği gün ; 'Sen okunmayı bekleyen bir şiirsin Gazel ve şimdiye kadar seni gerçekten okuyan tek bir kişi var.' demişti.Ne güzel söylemişti.Belki o kendisini kastetmişti ama benim içim bir kişiyle doluydu.Çocukluk aşkımla...Adını bile hatırlamadığım,sadece evlerinin bahçesindeki kum havuzunda birlikte oynadığımız o çocukla.Oradan taşınırken daha sonra birbirimizi bulacağımıza söz verdiğimiz o küçük,masum çocuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ
RomanceBizim hikayemiz yıllar önce başlamıştı. Bir gölün kenarında her şeyden habersiz oynarken şekillendi kaderimiz.Bir hayaldi,bir umuttu ve bir bekleyiş... Yıllar sonra birbirlerini bulan siyah bir mürekkep ile beyaz bir sayfanın hikayesidir.