Bölüm 3 - Falling Apart

755 81 146
                                    

Taehyung okulun kapısından içeri girdiğinde gördüğü manzaraya hiç şaşırmadı. Jimin yaklaşık iki haftadır okul kapısının önünde onun gelişini bekliyor, Taehyung geldiğinde ise peşinden adamlarıyla birlikte yürüyerek sınıfına kadar takip ediyordu.

Sınıfına girdiğini gördüğünde Jimin de hemen yan tarafında olan kendi sınıfına gitmeden önce Tae'nin sınıfına bir bakış atıp gidiyordu, herkes ona bakıp selam verirken asıl ilgi alanında olan çocuğun kafasını çevirip oralı olmaması onu delirtiyordu.

"Kendi isteğinle ellerime düşeceksin Kim Taehyung. Ve ben de senden en güzel şekilde yararlanacağım."

Jimin, Taehyung'un onu rahatsız ettiği için yardım isteyebileceği kişinin Hoseok olduğunu biliyordu. Daha önce onun canını Yoongi ile yakmıştı, hiç acımadan ikinci darbeyi de vuracaktı. Herkesin birbirine saldırdığı bu okulda kimsenin Taehyung'a sataşmaması bu zamana kadar nasıl mümkün olabilirdi ki?
Jimin cevabı biliyordu. Taehyung bilmese de, o gizliden gizliye Hoseok'un koruması altındaydı.

Hoseok, Taehyung'u seviyordu.

Seviyordu demek az kalırdı, güçlü kaynaklarından öğrendiğine göre, ki bu Yoongi oluyordu, Hoseok ona aşıktı.

Hoseok için uzaktan sevmek, kalbinin kırılmasından daha az acı vericiydi.

Çünkü daha önce Jimin, Yoongi'yi onun elinden almıştı.

Şimdi de Taehyung'u almak istiyordu.

----FLASHBACK----
1 sene once...

Hoseok, çetesiyle birlikte her zaman buluştukları harabe evin içinde tek başına oturuyordu. Etrafta birkaç tane eski, birçok yeri yırtık olan deri koltuk vardı; onun dışında da pek bir şey olduğu söylenemezdi. Duvarları sprey boyalarla dört bir yanı süsleyen gruplarının simgesi olan pentagram işaretinin etrafında yazılı olan grup üyelerinin isimleri kaplıyordu. Pentagram evreni temsil eden bir semboldü, evrensel birliği temsil eden bir sembol. Burası onların kendi küçük evreniydi. Ayrıca sonsuzluğu da temsil ediyordu. Sembolün etrafına adlarının yazılma sebebi gruba bir girenin bir daha çıkamayacağıydı, sonuna kadar buraya bağlı olacaklarının göstergesiydi.

Başparmağı ile iç çekerek bileğinin iç tarafındaki pentagram dövmesini okşadı. Sevgilisi de yaptırmak istemişti; sözde bağlılığını göstermek istiyordu, ama Hoseok bunu reddetmişti; o güzel beyaz teninin hiçbir renkle kirlenmesini istemiyordu. Ayrıca ona güveni tamdı, bağlılığını göstermesi için aptal bir dövmeye ihtiyacı olduğunu düşünmüyordu.

Eline telefonu alıp sevgilisine atmış olduğu mesajın üstünden kaç dakika geçtiğine baktı. Hep burada, bu saatte herkes gittikten sonra buluşurlardı. En zor zamanlarında birbirlerinin yanında olmuş, hayatlarındaki her bir ayrıntıyı paylaşmışlardı. İkisi de birbirlerini ezberlemişti artık.

Mesajının üstünden yaklaşık bir buçuk saat geçtiğini gören Hoseok sinirle karışık bir şekilde endişelenmeye başlamıştı. Son zamanlarda kendisine çok ters davranıyordu ama hiç vaktinde gelmemezlik yapmamıştı.

Onu yoktan var etmişti Hoseok. İçindeki gücü görmüş ve daha fazla harcanmasına, ezilmesine dayanamamıştı. İlk gördüğü andan itibaren ondan hoşlanmıştı.

Bakışlarına hayrandı Hoseok, ilk gözlerinin içine baktığında ona hiç yaşamadığı duyguları yaşatmıştı. Anlam veremiyordu buna. Aşk dedikleri bu muydu sahiden?

Ses tonuna da hayrandı, o konuştuğu zaman, onu dinlerken etraftaki hiçbir sesi duymazdı. Dünyanın en güzel şarkısını dinlemek gibiydi; bazen aklına o anda söyleyecek bir şey gelse de susardı, onun sesini daha fazla duyabilmek için.

Holding on To You (VHope Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin