İlk öncelikle videoyu izlemeniz gerek. İzledikten sonra okumaya başlayabilirsiniz meleklerim ^^
■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■■Sene bilmem kaç.
Ama hatırlıyorum. İkimizde birkaç gün önce gelip kiraladığımız tekneye doğru yürüyoruz o gri rengi asfaltta. Asfalttan yukarıya doğru yükselen sıcak, bacaklarımızı yakıyor. Tahminen hava 35-40 derece.İlk olarak sen biniyorsun beyaz, mavi şeritleri olan tekneye. Elini uzatıyorsun gelmem için. Elini sımsıkı tutuyorum her zamanki gibi. Hiçbir endişem yok çünkü beni hep koruyacağını biliyorum.
Sonra bir bakıyoruz ki güneş bize gülümsüyor ve biz mavi suların üstünde hareket ediyoruz. Yine içimde o çocuksu his var. Yeniden gülümsüyorum ve mutlu oluyorum. Yeniden aşık oluyorum.
Kahverengi tonlarının karışmış olduğu gitarını eline alarak, teknenin arkasına gidip oturuyorsun. Gitarını çalıp sesinin her tonunu sunuyorsun bana. Sesini kulaklarım değil de kalbim duyuyor gibi. Garip.
Dayanamayıp dönüp sana bakıyorum. Mutluluğuma bakıyorum.
Ağzından çıkan her kelimeyi dikkatlice dinliyorum Dean.
Ve yine akşam olmaya başlıyor, eve gidiyoruz."Harika bir gündü." diyorum. Gülümseyerek karşılık veriyorsun. Biraz sonra hep yaptığın şeyi yapmak için ayağa kalkıp bahçeye çıkıyorsun. Bende arkandan geliyorum. Çiçeklere bakıyorsun. Telefonumu çıkartıp videonu çekmeye başluyorum kısık gülüşlerimle. "Sayın Castiel Novak. Çiçeklerine benden daha fazla ilgi gösteriyorsun. Sanırım onları kıskanıyorum." diyerek gülüyorum ve sen kopardığın bir çiçeği, kulağının arkasına koyduktan sonra bana bakıp gülüyorsun. Gülüşünü seviyorum. İçimi ısıtıyor sanki. Huzur veriyor.
Eve giriyoruz gülerek. Hep o kapıda sıkışıp kaldığımız, iki kişi geçemediğimiz için sıkışıp kalıyoruz yine. Ve bakmaya başlıyoruz birbirimize. Devamımda ne olacağını bildiğim için gülümsüyorum. Sende cennetten getirdiğin gülüşün ile gülümseyerek bana yaklaşıyorsun. Ben ise gözlerimi kapatarak kendimi sana bırakıyorum. Dudaklarımız birbirini tamamlarken, ben kalbimde sana ait bir parça hissediyorum.
Odaya çoktan gelmiş oluyoruz. Bir rüzgar esip savuruyor kıyafetlerimizi. Kendimi o yumuşak yatağa usulca bırakırken tenimde senin tenini her hissettiğimde titriyorum. Ve sonunda sabah oluyor. Gözlerimi açtığımda, bana bakan gözlerin ile karşılaşıyorum. İçim huzurla doluyor tekrar.
Gözlerinin mavisini çok seviyorum Castiel.Yaşanmışlıklar geliyor aklıma. Yaşadıklarımız.
Kalbimizin bedenimize hükmettiği anlar hani.
Her zerresini bütün içtenliğimizle güzelleştirdiğimiz anılar.
İlk anımızı hatırlıyor musun? Elbette hatırlıyorsun. Gülümsemenden anlıyorum. Çok gülmüştük. Senin yaptığın şapşal harekete ben çok gülmüştüm. O barda, o kıza söylediğin lafı asla unutmayacağım. Ve senin ayda bir kez annenlerin evine gitmen vardı. Ne zaman oraya götürsem, kapıya kadar gidişini izlerdim. Çünkü senin yanından ayrılmak istemezdim. Ben sana dalmışken, sen arkanı dönüp beni gördüğünde 'hadi git' dercesine elinle işaret ederdin. Bende dalgın halimden kurtularak, arabayı çalıştırır, oradan giderdim.Bu anıların hepsinde gülmekten kısılan masmavi gözlerin ve muhteşem gülüşlerin var. Bu kadar güzel kalmalarının sebebi sensin Castiel.
İşte asıl hikayemize geçelim benim küçük meleğim.
Sen televizyondaki bir filme dalmışsın. Ben tam mutfağa giderken bir şeyden rahatsız olduğunu farkediyorum. Gözlerini kısıyorsun sürekli. "Bir sorun mu var?" diyorum tedirginleşerek. Cevap vermiyorsun. Ben hareket etmeden sana bakıyorum. Ani bir şekilde ayağa kalkarak, iki elinle başını tutuyorsun. Ben ise artan korkumun etkisiyle bir iki adım ileriye adım atıyorum. Bağıröaya başlıyorsun. "Cas sorun ne? Neler oluyor?!" diye bağırıyorum içimdeki bütün korkumla. Vücudum titriyor ve gözlerimi senden bir saniye bile ayırmıyorum. Birden yere düşüyorsun. Beynim bacaklarıma ani sinyaller yolluyor sanki koşarak yanına geliyorum. Eğilerek yüzünü ellerimin arasına alıyorum. Benden daha çok titriyorsun Castiel. Bedenim parçalara ayrılacakmış gibi hissediyorum. Ambulansı arayıp tekrar sana dönüyorum. Kalbim, boğazımda atıyor sanki konuşamıyorum.