Bugün korkunç bir şey oldu.
Annem telefonuma şehir dışındaki işinin kısa sürdüğünü ve beni 2 günlüğüne ziyaret edip başka bir yere gideceğini haber veren bir sesli mesaj bıraktı.
Paniklediğimi itiraf etmeliyim. Felix'in çıkardığı sesler annemin kulağına gidebilirdi. Bu da benim sonum olurdu. Annem beni polise şikayet edecek değil. Fakat Felix'i kaybetmeme sebep olacağı kesin. Bu yüzden bunu riske atamam. Annemin eve gelmemesi gerekiyor, veya o buradayken Felix'in evde olmaması...
Düşünmek için tam 8 saatim olduğunu fark edip irkildim. Onu nereye götürebilirdim ki? İkinci bir evimiz yoktu. Bulduğum evi de ifşa etmiştim. Onu saklayacak bir yerim yoktu. Annemin eve gelmemesi gerekiyordu. Ya da çok dikkatli olabilirdim. Felix'i annem uyanıkken uyuturdum. Zaten annem ölü gibi uyur. Bu yüzden sorun çıkmaz. Ama olur da herhangi bir sebepten bodrum katına inmeye karar verirse onu durdurmak için uyduracağım bahanelerle dikkatini çekebilirdim. O yüzden bodruma girmemesi için uğraşmalıydım.
Harika. Sorun olmayacak.
Akşam üzeri annem elinde valiziyle kapıyı çaldı. Kalkıp açtığımda bana sarıldı, kısaca karşılık verdim ve yalandan gülümsedim. İyi niyetimin göstergesi olarak valizini elinden alıp mevdivenlerin başına taşıdım. Onun için masaya bir tabak daha koydum. Karşılıklı oturup dışarıdan sipariş ettiğim yemeği yerken birer kadeh şarap içtik. Annem işindeki güzel gelişmelerden bahsederken onaylayan sesler çıkarıyor ve kafamı sallıyordum. Ama dediklerinin hiçbirine tam olarak odaklanamıyordum. Aklım tamamen Felix'teydi. Sürekli onun o korku dolu yüz ifadesi aklımda oluşuyordu. Ve buna bir çözüm bulmam gerektiğini fark ettim. Onu rahat ettirmeliydim. Bir şekilde kimliğimi belli etmeden ona kendimi sevdirmeliydim. Bana güvenmeliydi.
Ha-ha!
Nasıl güvenebilirdi ki? Sonuçta onu alıkoyuyordum ve çok da sağlıklı bir psikolojim yoktu. Beni tanısa kesinlikle benden çekinirdi. Ama ona iyi yönümü gösterecektim. Kötü yanımı Felix dışında bütün dünya görebilirdi.
Sikimde değil.
Annem iki kadeh sonra yol yorgunluğuyla birlikte tam anlamıyla pert olmuştu. Bilerek içki çıkartmıştım zaten, hemen uyusun ve uzun süre uyanmasın diye. Böylelikle Felix'in yanında daha çok vakit geçirebilecektim ve annem hiçbir şey öğrenmeyecekti.
Annem uyumaya giderken valizini yukarı taşıdım. Yattığında giysilerini çıkarmasına yardım edip ışığını kapattım. Konforlu bir uyku her zaman mutluluk verir. Annem mutsuzken onunla uğraşmak çok can sıkıcı olduğu için bu kadar çabalıyordum. Yoksa banane.
Annemi bırakıp odama girdim ve üstümdekileri çıkarıp ince kolsuz ve kısa bir gecelik giydim. Felix'in yanına inip sahip olduklarımın bir kısmından onu haberdar edecektim.
Cezbedici parfümümden iki fıs sıktıktan sonra bodrum katına indim.
Felix yatağın başına çekilmişti. Dizlerini kırmış, bağlı ellerini üzerine koymuştu. Onu duvara bağlamayı unuttuğum için kendime kızdım. Serbest elleriyle bana vurabilirdi. Vurması sorun değildi, beni bayıltırsa sorun olurdu.
Varlığımı hissedip kafasını kaldırdı ama hiçbir şey görmüyordu. Elleri kısmen serbest sayılsa da gözüne ulaşmasını engellemiştim. Dikkat kesilip ayak seslerimi dinledi. Onu korkutuyordum. İki adımlık mesafe kala durdum ve fısıldadım.
''Hey.''
''Lütfen gitmeme izin ver.'' dedi bitkin bir sesle. Henüz daha başındaydık ve o çoktan bezmişti. Onu eğlendirmenin bir yolunu bulmalıydım.
Yatağının ucuna eğilip dizlerimi dayadım ve emekleyerek ona yaklaştım. Dizlerinin üstündeki parmakları kasıldı ve nefesi iki kere aksadı. Onu kötü yönde de olsa geriyordum. Gerginlik iyidir.
Bir elimi kuş dokunuşu kadar hafif hissettirecek şekilde onun ellerinin üzerine koydum. İrkildi ve elini çok az geri çekti. Ama tamamen kurtarmadı. Sıcak dokunuşum ona zarar vermeyeceğimi düşündürmüş olmalıydı.
''Benden ne istiyorsun?'' diye sordu. Meraklıydı fakat çekingendi aynı zamanda da. Aklında daha birçok soru olduğunu kaşlarının arasındaki ince çizgiden anlayabiliyordum. Onu rahatlatmak için konuşmaya karar verdim. Az da olsa...
''Güvendesin.'' Bir süre cevap vermeyip bekledi. Belki de ne diyeceğini bilmiyordu. Onun düşüncelerde boğulmasına engel olmak için hareket ettim. Ona yaklaştım.
Bağlı ayaklarını kendime doğru çekerek uzatmasını sağladım. Önce ısrarcı davrandı fakat bacağını hafifçe okşadığımda bana izin verdi. Bacaklarını tamamen uzattığında emekleyerek üstüne geldim ve üst bacağının biraz gerisine oturdum. Onu korkutmak istemiyordum. Ellerini göğsüne çekmiş havada tutuyordu. İki elini avuçladım ama elleri bana göre çok daha büyüktü.
Elindeki kelepçenin uzunluğu ayarlanabiliyordu. Ben de mesafesini uzatıp ona elini kullanabilmesi için biraz izin verdim. Bileklerini ovuşturabildi.
Oturduğum yeri değiştirmeden ona biraz daha sokuldum. Nefesimi hissedip yine irkildi. Dudaklarımı kulağına yaklaştırdığımda belli belirsiz kafasını çekti. Kulağının altından bir çizgi çizerek onu öpmeye başladım. Sadece dudaklarımı değdiriyor ve çekiyordum. Hala tedirgindi. Ellerini tutup göğüslerime taşıdım. Onları avuçladığı an nefesini verdi ve bir süre almadı. Bu beni mutlu etmişti. Onu etkilediğimi fark etmek güzeldi.
Çene hattını takip ederek onu öperken kucağından kalkıp biraz daha yakınına oturdum. Hemen altımda şişkin ve sıcak aletini hissedebiliyordum. İkinci defa nefesini bıraktı. Onu mutlu ettiğimi fark ederek kendimi rahatlattım ve daha temkinsiz davranmaya başladım. Rahatça ona sürtünüyor ve göğüslerimdeki ellerini üstten sıkarak ona cesaret veriyordum. Dudaklarımla tatlı tenini keşfediyor ve her noktasını tanıyordum. Mükemmel bir uyum içinde birbirimizi mutlu ediyorduk.
Sonra Felix bana ihanet etti. Kendimden geçişimi fırsat bilerek ellerini boynuma çıkardı ve kelepçeyi boğazıma doladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FANCY
Aléatoire''Öyle bir sevişelim ki Felix, Tanrı'nın cehennemi bile tenimizin sıcaklığını kıskansın.'' Kızın ruhu kırmızıydı. Ve çocuk, kırmızının en tutkulu tonuna boyandı. *Sadece yasal veya psikolojik yetişkinliğe ulaşmış olanlar okuyabilir.