" Garson! "
" Hoş geldiniz. Ne arzu ederdiniz efendim? "
" Bize iki porsiyon standart akçaağaç şuruplu pancake ve yanında klasik krem peynirli bagel. "
" Hemen efendim. "Beyefendinin siparişi dikkatimi çekmişti. Çünkü en sevdiğim kahvaltı tabağına en sevdiğim kombinlemeyi yapmıştı. Sormak için hamle yapsam da beyefendi lafa girdi:
" Bağışlayın daha ismimi bahşetmedim. Adım Vincent Price. "
" Memnun oldum bay Price bende Daniel. "
" Memnun oldum bay Daniel. "Kahvaltı geldi, çok sürmeden kahvaltımı yaptım. Bay Price henüz tabağı yarılayamamıştı. İzin isteyip çıkmak istedim. Büyük bir centilmenlikle karşılayıp beni kapıya kadar götürdü. Tekrar görüşmek istediğini söyledi. Telefon numaramı verdim. Saat 10.06 olmuştu. Bir taksiye binip şirkete yöneldim.
Şirkete geldiğimde direkt olarak toplantı salonuna koştum. Bir dakika vardı. Hemen içeri girdim. Toplantı başladı. Uzun ve yorucu bir sunum yaptım. Toplantı sona erdiğinde ağır bir yorgunluk çöktü üzerime. Odama çekildim yine o anlamsız mide bulantısı, baş ağrısı ve halsizlik başladı. Mesai bitmişti. Eve gidecek halim yoktu. Şirketin çaprazındaki MC Donald da bir şeyler yerim diye düşündüm. Masanın üzerindeki puromu alıp, yola koyuldum.
MC Donalds'a on metre kala nefesim kesildi. Yere oturdum. Nefes almakta çok zorlanıyordum. Gözlerim kararmış hiç bir yeri göremiyordum. Karşıdan bir ışık bana doğru yaklaşıyordu. Bana yaklaştıkça gözlerim açıldı. Üstümdeki o hasta haller yok olup gitti. Elimi tutup, kaldırdı beni.
" Merhaba. İyi misiniz bayım? "
" İyi oluyorum galiba. "
" Yerde yatıyordunuz... (telefon çalar) Kusura bakmayın acelem var gitmeliyim. "
" Lütfen! Tanışmak istiyorum izin verin. "
" Ama daha isminizi bile bilmiyorum. "
" Adım Daniel. "
" Bende Anna. O zaman cumartesi günü saat 17.30'da Father's Office'de bir akşam yemeği. Geç kalma... "Anna hızlı adımlarla oradan ayrılırken ben arkasından sarı saçlarının bir sağa bir sola savrulmasına, topuklu ayakkabılarıyla sekerken sallanan kalçalarına bakıp hayran kalmaktan öteye gidemedim. Bir taksi çevirdim ve yol boyunca bana baktığı o deniz mavisi gözlerini düşündüm. Tüm hastalıklarımı içimden söküp atmıştı ama kalbimi de söküp o güzel gözlerine hapsetmişti.
Apartmana girdim. Emily karısı yine mızmızlanıyordu, üst kattaki yaramaz çocuk Justin yine evi başıma yıkarcasına gürültü yapıyordu, dışarıdan art arda geçen tren sesleri apartmanı titretiyordu ve ben bunların hiçbirinden rahatsız olmuyordum. Galiba yıllar önce ıssız bir mağarada bıraktığım o duygu tekrar beni bulmuştu "AŞK". Evet, aşık oluyordum bir sese, bir saça, iki göze...