Anna'nın var olduğunu anladığım günden sonra, varlığımı Anna'yı bulmaya adadım. Arkasında hiç bir iz bırakmamıştı. Kaldığı yer, telefon numarası, soy ismi ve bir fotoğrafı dahi elimde yoktu. Ama kararlıydım, onu bulacaktım...
Yıllar sonra içimde bir ses belirmeye başladı. Çok anlaşılmasa bile bu ses Anna'nın sesiydi. Bana yol göstermeye çalışıyordu. Belli ki, Anna'nın başı beladaydı. Verdiği tüm ipuçlarını takip ettim. Hepsinden çıkardığım sonuç Anna'nın artık Los Angeles'ta olmadığıydı.
Aradan tam sekiz sene geçmiş ve ben hala onu bulamamıştım. Üstelik başı beladaydı. Ayağa kalktım. Aklımı ve kalbimi boşaltıp yaratandan yardım istemeye başladım. Gözlerimi açtım karşıdaki tabloya kilitlendim. İçimdeki ses " Evet! Evet! " diye yankılanmaya başladı...
Hemen bavulumu hazırladım. Merdivenlerden hızla aşağı indim. Hazırda bekleyen taksiye binmeden önce dönüp son kez evime baktım. Uzun bir macera beni bekliyordu. Taksiye bindim. Yolda online siteden ilk uçağa biletimi aldım. Artık hava alanına varmıştım. Bavulumu sağ elime aldım. Sol elime telefonu alıp, Mert'i aradım...
Tüm işlemler bittikten sonra artık uçağa binme vakti gelmişti. Sevdiğim kadını nerede bulacağımı biliyordum. İçimde soğuk bir heyecan, sönük bir korku vardı. Ve bu iki duyguyu bastıran derin bir AŞK.
Uçağın kalkmasına dakikalar vardı ve her saniye sevdiğim kadına yaklaştığımı hissediyordum. Sonunda bir umut doğmuştu içimde. Sevdiğim kadın İstanbul'daydı. Bana anlatmak istediği birşeyler vardı. Benimde duymak istediğim şeyler. Ortada sekiz yıl birbirimizi görmediğimiz halde yok olmayan büyük bir aşk vardı. Ve artık içimde yeşeren bir umut vardı...