Şu an bu hikayeyi okuyorsan inan bana beni çok mutlu ettiğini kesinlikle bilmelisin. Ve bu sayfayı açtığın andan itibaren artık sende bir Tırtıl Ailesi'i üyesisin. Eğer tırtıl ailesi kimdir necidir diye merak ediyorsan bölümün sonunda ki yapılan birinci yaş günü videomuzu izlemeyi sakın unutma. Ve tabi multimedya'da ki hikayemizin ilk tanıtımını izlemeyide unutma bence ;)
Ben bir Hoşgeldin diyeyim ve seni fazla oyalamadan bölümü okuman için rahat bırakayım.
★★NOT: Eğer kelime hatası görürseniz kusura bakmayın. Elimden geldiğince yapmamaya çalışıyorum. Ve siz onları düzeltmekten hiç çekinmeyin.
Karanlığa doğru çekiliyorum. Koşuyorum koşuyorum. Sürekli durmadan bir ormanda koşuyorum. Peki niçin?
İnanının bende bilmiyorum.
Ormana karanlığın ürkütücülüğü çökmüştü.
Etrafta duyulan tek ses benim adım sesleri ve hızlı nefes alış verişlerimdi.
Hala ormanda koşmaya devam ederken birden ayağım bir ağaç köküne takıldı çok olmasada hafif tepeyi andıran yerden aşağı doğru yuvarlandım. Bir bu eksikti.Başımı korumak için kollarımı etrafıma sarmaladım. Kulaklarımın işittiği yerlerde ki kurumuş yaprakların bedenimin altında çatırdama sesler idi sadece.
Her hangi bir ses aradı kulaklarım. Tehlike arz eden bir ses...
Lakin hiç sıradışı bir ses yoktu. Bütün korku filmlerin de öyledir oysa ki. Ölecek olan kurban bir şekilde düşer ve o düşmesi onun hayatının hatası olur. Sonra katil onu hiç tereddüt etmeden beynine kurşunu sıkar.Yani bütün korku filmleri böyleydi. En azından benim izlediklerim buna benzer şeylerdi.
Hızla ağacın birine çarparak durabildim anca.
Başımda çok olmasa da hafif bir ağrı vardı. Ama şu an bunu değilde kaçma derdindeydim. Tekrara hızla koşmaya başladım. Bi ara tökezlesem de sonradan topaladım ve koşmaya devam ettim. Ara ara arkama bakıyorum çünkü kulaklarıma uğultu gibi sesler geliyordu. Birinin peşimde olduğunun farkındayım ama kim ve neden peşimde olduğuna dair en ufak bir fikrim yok.Giderek daha da soğuyan hava bedenimin titremesine neden oluyordu. Aslında o titreme korkundandı da soğuktan diye kendimi avutuyordum işte.
Başta ki kadar hızlı olmasa da sabit bir tempoda hala koşarken artık yorulduğumu anladığımda bir ağaca elimi koyarak nefesimi düzenlemeye çalışıyordum. Nerdeydim ben?Benim bu ormanda ne işim var?
Hala derin derin nefes alıp verirken kulaklarım adım sesleri işitti. Anında sağ elimi ağzıma götürerek nefes seslerimi kestim. Gözlerim kocaman açık bir halde etrafa bakınıyorum. Bedenim benden biraz daha iri bir ağaç gövdesinin arkasında saklanmış seslerin yerini tesbit etmeye çalışıyordum.
Ben hala etrafa bakınırken sesler birden kesildi. Başımı yavaşça ağacın bir yanından uzatarak göz gezdirdim.
Lakin etraf ürkütücü bir sessizliğe bürünmüştü.Nefesimin düzene girdiğini anladığım da elimi yavaşça çektim ağzımdam.
Etrafta ki sessizlik hakimiyetini sürdürürken saklandığım ağaç gövdesinden yavaşça sıyrıldım.
Tamam belki adım seslerinden rahatsız olmuştum ama bu sessizlikte hiç hayır alamet değildi.Çıt çıkmayan etrafa bakınarak yavaşça öne doğru yürümeye başladım. Kimsecikler gözükmüyordu. Biraz olsa da kendimi rahatlamış hissetmiştim ki arkama dönememle geri geri gitmem bir oldu.
Tabiki de o anlık korkuyla çığlığı da basmıştım.Tam karşımda biri vardı. Lakin sadece bedenden ibaretti. Çünkü kafasına geçirdiği kapşonu olsa da yüzünün olmadığını beş metreden bile fark ediliyordu. Kapşonun içi tamamen boştu. Ama havada gayette düz duruyordu. Sanki kafası varmış da üzerine geçirilmiş gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araf Zamanı
FantasiaKoskoca kalabalıkların içinde nasıl yalnız kalınırmış tanıdığım herkes çok güzel öğretmişti bana. Karanlığa bırakılmış biri olarak tek sırdaşım en derin karanlıklar olmuştu. Koskoca karanlıklar içinde yankılanırdı sessiz çığlıklarım. Oysa kahvenin e...