"İKİ REHİNE. TEK KURŞUN."

130 3 0
                                    

Sam uyuyor. Onu şuanda öldürebilirim. Suratı diğer tarafa dönük-bu çok zor olmaz. Hareket edersem uyanır mı? Beni durdurmaya çalışır mı? Yoksa bu kâbusun sona erdiğine mi sevinir sadece?
Bu şekilde düşünmemeliyim. Neyin gerçek,neyin iyi olduğunu hatırlamaya çalışmalıyım. Ama eğer tutukluysan ,günler sonsuz gibi görünür ve ilk tükenen şey umuttur.
Kötü düşüncelerimi uzaklaştıracak mutlu anılar için beynimi patlatıyorum ama onları bulmak gittikçe zorlaşıyor. Buraya geleli daha on gün oldu (yoksa on bir mi?) yinede normal bir hayat çoktan uzak bir anı gibi gelmeye başladı. Bu olay olduğunda otostopla Londra'daki bir konserden geri dönüyorduk. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu ve birbirini takip eden bir sürü araba bize dönüp bakmadan süzülüp geçti. En sonunda yanımıza bir minivan yanaştığında iliklerimize kadar ıslanmış ve geri dönmek üzereydik. Minivanın içi sıcak ve kuruydu. Bize bir termostan kahve ikram edildi. Sadece kahvenin kokusu bile keyfimizi yerine getirmeye yetti. Tadı daha da güzeldi. Bunun özgürlüğü son tadışımız olduğunun farkında değildik.
Kendime geldiğimde başım zonkluyordu. Ağzım kan içindeydi. Artık sıcak minivanın içinde değildim. Soğuk ve karanlık bir yerdeydim. Rüya mı görüyordum? Arkamdan gelen bir sesle yerimden sıçradım. Ama bu sendeleyerek ayağa kalkan Sam'di sadece.
Soyulmuştuk. Soyulmuş ve bir kenara atılmıştık. Bizi çevreleyen duvarlara tutuna tutuna güçlükle ilerledim. Fayanslar soğuk ve sertti. Sam'e çarptım ve kısa bir an için,onun o çok sevdiğim kokusunu içime çekerek ona sarıldım. Sonra o an geçti ve durumumuzun farkına vardık.
Kullanılmayan bir yüzme havuzundaydık. Umursamaz ve sevgisiz bir şekilde havuzun bütün panoları, tabelaları ve hatta basamakları bile çıkarılmıştı. Kurtarılabilecek herşey kurtarılmıştı. Geriye, içinden çıkılması mümkün olmayan derin pürüzsüz bir hapishane kalmıştı.
O cani pislik çığlıklarımızı dinliyor muydu? Muhtemelen. Çünkü nihayet biz susunca , başladı. Bir cep telefonunun çaldığını duyduk ve kısa, olağanüstü bir an için birinin bizi kurtarmaya geldiğini sandık. Ama sonra telefonunun ekranının havuzunun zemininde yanımızda parladığını gördük. Sam kıpırdamadı, bu yüzden ben koştum. Neden ben olmak zorundaydım? Neden her şey benim başıma gelmek zorundaydı?
"Selam,Amy."
Hattın diğer ucundaki ses bozuk ve mekanikti. Merhamet dilemek , çok kötü bir hata yaptığıni söylemek istedim ama adımı biliyor olduğu gerçeği bütün inancımı yok etmiş gibiydi. Hiç birşey söylemedim, bu yüzden o ses, merhametsiz ve hissiz bir şekilde devam etti:
" Yaşamak istiyor musun?"
"Kimsin sen? Bize ne yap..."
"Yaşamak istiyor musun?"
Bir an cevap veremedim. Dilim hareket etmedi. Ama sonra:
"Evet."
"Yerde telefonun yanında bir silah var. İçinde tek bir kurşun var. Ya Sam ya da senin için. Özgürlüğünün bedeli bu. Yaşamak için öldürmek zorundasın. Yaşamak istiyor musun, Amy?"
Konuşamıyordum. Kusmak istiyordum.
"Evet, istiyor musun?"
Ve sonra telefon kesildi. O anda Sam sordu:
"Ne dedi?"

Sam yanımda uyuyor. Şimdi yapabilirim.

Kadın acı içinde bir çığlık attı. Ve sonra sustu. Sırtında mor çizgiler oluşmaya başlıyordu. Jake kırbacı tekrar kaldırdı ve şaklatarak kadının sırtına indirdi. Kadın sıçradı, bir çığlık attı, sonra:
"Bir daha," dedi.
Başka birşey söylediği çok nadir olurdu. Adamın bazı müşterileri gibi konuşkan biri değildi. Seksten mahrum ilişkilerin içine sıkışıp kalmış yöneticiler, muhasebeciler ve memurlar umutsuzca konuşuyorlardı - onları para için döven bir adam tarafından sevilmek için herşeyi göze alabilirleridi. Kadın farklıydı- kapalı bir kutuydu. Adamı nerden bulduğundan hiç bahsetmemişti. Veya neden geldiğinden. Talimatlarını- ihtiyaçlarını- açık seçik belirtmiş, sonra ondan buna uymasını istemişti.
İşe her zaman bileklerini bağlamakla başlarlardı. Kadının kollarının duvara bağlı olması için sıkıca tutturulmuş iki deri kayış vardı. Demir ayak kelepçeleri de ayaklarını yere bağlıyordu. Kıyafetleri, odaya getirilmiş bir sandalyenin üstüne düzgünce konuluyor ve kadın öylece, iç çamaşırlarıyla, zincirlenmiş bir şekilde cezalandırılmayı bekliyordu.
Rol yapma oyunu yoktu. "Lütfen canımı acıtma, babacığım," veya, "Ben çok ama çok yaramaz bir kızım"lar yoktu. Kadın sadece adamın onun canını acıtmasını istiyordu. Bu birçok açıdan rahatlatıcıydı. Her iş bir yerden sonra rutine biniyordu ve arada sırada üzgün, özenti kurbanların fantezlerine pezevenlik etmek zorunda kalmamak Jake'e iyi geliyordu. Ayrıca, kadının onunla doğru düzgün bir ilişki kurmayı reddetmesi sinir bozucuydu. S&M(Sado-mazoşist) ilişkilerdeki en önemli unsur güvendi. Boyun eğen kişi, güvenli ellerde olduğunu, baskın olsn kişinin, onun karakterini ve ihtiyaçlarını bildiğine ve her iki taraf için de uygun olan şartlar altında ona doyurucu bir deneyim yaşatabileceğini bilmek ister. Eğer bu yoksa, o zaman bu kısa bir süre içinde saldırı veya tacize bisle dönüşebilir- ve bu kesinlikle Jake'e göre bir şey değildi.
Böylece Jake, bazı şeyleri yavaş yavaş bir araya getirmeye başladı.- bazen garip bir soru, arada bir garip yorum. Ve zamanla temel unsurları sezmeye başladı: Kadın aslen Southamptonlu değildi, ailesi yoktu, kırklı yaşlarına yaklaşıyordu ve bu hiç umrunda değildi. Ve aynı zamanda, birlikte geçirdikleri seanslardan kadının istediği şeyin acı olduğunu biliyordu. Seks buna dâhil değildi. Kızdırılmak veya zevk almak istemiyordu. Cezalandırılmak istiyordu. Kırbaç darbeleri hiçbir zaman çok ileri gitmiyordu ama sert ve aralıksızdı. Kadının vücudu bunu kaldırabiliyordu- uzun boylu, kaslı ve son derece koyu renk tenliydi-
Ve vücudundaki çok eski yara izleri onun S&M (Sado-mazoşist) sahnesinde yeni olmadığını söylüyordu.
Ve bütün araştırmalarına, kelimeleri dikkatlice seçilmiş sorularına rağmen, Jake'in onun hakkında emin olduğu tek bir şey vardı. Bir seferinde, giyiniyorken, kadının fotoğraflı kimliğin ceketinin cebinden yere düşmüştü. Kadın kimliği göz açıp kapayıncaya kadar almıştı- onun görmediğini sanmıştı ama Jake görmüştü. İnsanları tanıdığını düşünürdü ama bu onu gafil avlamıştı. Eğer kimliğini görmemiş olsa, kadının bir polis olduğunu asla tahmin edemezdi.

Merhaba herkese. Hikayemim beğenen ve olumlu yorum yapan herkese teşekkür ederim. İyiki varsınız,görüşmek üzere hoşçakalın!..

O PİTİ PİTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin