1

50 1 0
                                    


Yağmur yağıyordu sokaklar ıslaktı ama buna aldırmadı. Otuz beş yılın yorgunluğunu tüm bedeninde duyarken, biriktirdiği sırların beyninde, çektiği acıların ise yüreğinde büyük bir ağırlığı vardı. Tüm bunlara rağmen kendi derinliğine, kendi köklerine inmek için biraz enerji buldu. Yürüyordu şehrin dışına ve gecenin içine doğru. Saçlarından yanağına doğru süzülen damlalar kendine bir yol bulurken, gördüğü her görüntüyü içine ördü, görmediklerini de düşlerine sardı. Pişmanlıklarını ıssız sokaklara, korkularını ise karanlığa savurmak istedi. Bu yolculuk ile düşlerine ve hayallerine uzanırken sırları da peşinden geliyordu. Geride ise elde, dilde ve yürekte kalan ne varsa alnının kırışıklarında, yüzünün çizgilerindeydi. Bunun farkına vardı. Elinin tersiyle alnının ıslaklığını sildi. Kirpiklerinden salınıp gözlerinin önüne oturan görüntü ise özlemlerinden sıyrılıp gelen orta yaş yolculuğunun resmiydi. Bu görüntüye hoş geldin dercesine gülümsedi. Bu yolculuğun bu aşamasında bu düşü görmesi, bu hayali kurması gerekiyordu. Bu düş hayatta görebileceği belki de en büyük ödüldü. Derin bir nefes aldığında ciğerlerinde yalnızlığın nemli kokusunu hissetti. Susmuş gecenin karanlığında yürüyordu ve elleri ceplerindeydi. Ellerini çıkarsa kendini yalnız hissedecek ve üşüyecekti. Yüreği kilitli, dişleri sıkılıydı. Şuan ne yüreğini açacak bir duygu seli, ne de dişlerini gevşetebilecek bir özgür yaşam alanı vardı. Beynini ise sinsi sinsi bir şey kemiriyordu. Bir bilebilse ne olduğunu söküp atacaktı şüphesiz. Ne kelebekler aydınlatabildi geceyi, ne de dilinden bir ezgi havalandı. Geceyi sokak sokak adımlarken, karanlıkta nasıl bir sürpriz ile karşılaşacağını bilmeden tadına ve kokusuna aşina olduğu ıssızlığın kapısını çalmak, orada kendine bir yer bulmak istedi. Ağzındaki son salgıyı yutkunduğunda susamışlığının, yorgunluğunun ve açlığının farkına vardı. Ama kaç zamandır yürüdüğünün, nereye geldiğinin farkına varmadı. Ayaklarından dizlerine, dizlerinden de sırtına doğru renksiz bir yorgunluk yükseldi. Sırtından tüm bedenine yayıldı. İçi, dışı ve tüm bedeni grileşmiş bir akşam gibiydi.

Yağmur yağıyordu sokaklar ıslaktı ama aldırmadı. Yürüyordu geceleyin şehrin ıssız ve karanlık sokaklarından dışarı doğru. Çöplerden beslenen sokak köpekleri boğuk sesler çıkararak sivri dişlerini gösterirken, bir araç fantastik melodiler bırakarak hızla yanından geçti. Ardından da başka bir araç... Üç sarhoş yürüyordu sokakta kendi dünyalarına doğru. Biri boşlukta nara attı, diğeri küfretti her şeye, üçüncüsü ise kaygısız bir şekilde elindeki şişeye sarıldı. Birkaç ışık aynı binada aynı anda söndü. Uzaktan silah sesleri geliyordu. İlyas yürüyordu, avuçlarında sıcak bir özlem, gözlerinde mavi bir aydınlık, bedeninde kendisi, yüreğinde ise hiç tanıyamadan yaşayıp tükettiği gençliği... Yürürken ardında ne bir iz bıraktı ne de geçtiği yolları hatırladı. Gökyüzünde bulutlar çarpışıyordu. Ateş topları düşüyordu karşı dağlara. Şehrin güne dönük yanını bulmak istedi. Bu başı ve sonu kesilmiş zaman aralığında geride bıraktıklarını ve yanında taşıdıklarını düşündü. Düşledikleri başka, yaşadıkları ise başkaydı. İşyerinde başka, evde başkaydı. Aynaya her baktığında başka bir yüzün izlerini, bu izlerde başka soru işaretleri gördü. Çocukluğundan beri zulasında taşıdığı gizli ağırlığın altında ezildiğini, yorulduğunu hissetti. Belki bu yüzden kendini tanımakta zorlanıyordu. Kendi iç çelişkilerini dışarı vurmanın bir yolunu aradı. Bu yol kavgaydı, bu yol isyandı, bu yol umarsızlıktı, bu yol delilikti, bu yol uyumsuzluktu. Bunu fark etti.

Yağmur yağıyordu sokaklar ıslaktı ama aldırmadı. Yürüyordu bilmediği caddelerde sokaklarda. Ayağındaki postallar su çektiği için iyice ağırlaşmıştı. Sanki bunlarla yaşadığı hayatın ağırlığını da taşıyor gibiydi. Sanki yaşadığı hayat postalların içine hapsedilmişti. Bu hayatta giriştiği her kavganın yenileni olmanın ezikliğini yaşadı. Babasına yenilmiş, karısına yenilmiş, ev sahibine yenilmiş, çocukluğuna yenilmiş, korkularına yenilmiş, bir dönem işsizliğe yenilmiş, işe girince işyerinde amirine yenilmişti. Bu yenilgiler hayata hep birkaç adım geriden başlamasına neden olmuştu. Sadece evdeki 'Değerler Köşesi' diye tanımladığı kör duvarda asılı duran panodaki Köylü Kasketli Adam ve fakülteden arkadaşı Ömer'in fotoğraflarındaki bakışları aykırı ve tam olarak tanımlayamadığı bir anlam taşıyordu. Onlar da hayata yenilmişti ama onlar dövüşerek, direnerek, dik durarak yenilmişlerdi. Bu tanımsızlık o aşamadan sonra İlyas'ı hep başka arayışlara itti. İlyas içinde yaşadığı hayatı tanımlamaya, sırlarını öğrenmeye çalışıyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 29, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Güneşin Gölgesi YokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin