"Uzanıp Erek'ten Süphan'a baktım"
Asude bakışları puslu gecelere çiy damlası gibi düşen, asi duruşlu dağ çiçeğim; Kardelen,
Günlerden bir Zemheri akşamıydı ve vuslat yakın gibiydi. Sanki gecenin en karanlık noktasına ulaşmıştım ve sabaha doğru atıyordum yorgun adımlarımı. Bu gece bir fakiri seyyah olup, yollara düşmeliydim. Keleplenmiş bir ip yumağı misali çözüldükçe çözülmeli ve yüreğimin en uç noktasına kadar gitmeliydim. Seninle vuslata az kalmıştı belki ama yine de senden önce yüreğimin götürdüğü, sevdamın uzandığı, duygularımın yurt edindiği o kara parçasının en uzağına kadar gitmek için fazla da bekleyemedim. Biliyorum kızacaksın bana; acele ettiğim için, biliyorum bir de Süphan Dağı'nın, Erek Dağları'nın, Tendürek'in ve o dağların sultanı Ağrı'nın eteklerinde açışını görmemi isteyecektin. Belki de haklısın, ama ne olur kızma bana! Sen de biliyorsun ki dağlarla kucaklaşma zamanı gelmişse gönül ferman dinlemiyor Sevgili Kardelen...
Yüreğimdeki dervişin kirli sakallarına yansıyan umut ışıkları bana her zamanki gibi güç veriyor, dizlerime derman oluyordu. Ve sokulup sol yanıma, belki de hiçbir zaman olmadığı kadar asabi bir ses tonu ile haykırıyordu kulağıma; "hadi gidiyoruz, düş peşime Dünyam!" diye...
Seni özlemişti, gözlerim. Sana susamıştı hayata tutunabilmek için olanca gücü ile sert kayaları tırmalayan ellerim. Sana mısralar döktüresi gelmişti narin yapraklarına dokunmaya hasret ellerim. Ve ben sana hasret yüreğimle koyulmuştum yollara. Kulaklarımda gaipten bir ses çınlıyordu kaç zamandan beri. Bildik, tanıdık bir sesti sanki. Çocukluk yıllarımın eski ahşap kaplı radyolarından hafızama yazılmış bir ses; Hüsamettin Ağabey'in sesiydi sanki ve sürekli tekrarlıyordu hep aynı dizeleri. "Oğul giderim Van'a doğru!"
Bindiğim otobüsün arka koltuklarından ileriye doğru uzanan bakışlarla dalıp gidiyordum gecenin karanlığına ve kalemim sökülüyordu kınından. "Şiir; şiirden anlayana yazılırmış Kardelen, yalnız sevgililer hariç..." diyordum ve hemen önümde neşter vurulmayı bekleyen bir yara gibi duran kâğıdın yüreğine bir cerrah edasıyla usulca dokunuyordum...
"-Kimlik mi, kimsesizlik mi?-
Gönlüm uzakları özleyince
asude bakışlarım bir geceye uzanmıştı
Kardelen.
ve ürperen bedenim sarılmıştı
mavi bir geceye,
Yüreğim sızlayınca ince ince
yollar da usulca ağlamıştı,
dilime dolaşan o birkaç heceye
kar- de- len...
Biliyorsun sensiz, ben sensizdim
belki kimsesizdim,
bunca zamandır uzayıp giden yollarda
senin;
özlediğim billurlaşmış sessiz sesindim.
Ben sen değildim biliyorum
sen de ben değildin zaten.
Aradığım neydi bu derin gecenin koynunda
Bilmiyorum;
Kimlik mi, kimsesizlik mi?" diye şiirimsi duygular nokta nokta dökülüyordu kalemimden...
Otobüs karlı dağları aşıyor, bazen de uçsuz bucaksız ovalara düşüyor ve büyük bir azimle ilerliyordu duygularımın ta en uç noktalarına doğru. Ağrı Dağı'nın dumanlı başı ve soylu duruşu bana Dilan'ı hatırlatmıştı Kardelen. O karakışın uzadıkça uzadığı, baharın ise gelmek için nazlandığı, Sarıkamış Dağları'nın asi kızı Dilan düşmüştü aklıma. Hani o adı gibi kendisi de halaylı, türkülü, düğünlü, toylu Dilan'ı yâd etmişti gönlüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKRA KÜLTÜR SANAT VE EDEBİYAT DERGİSİ
RandomAkra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi bu tür nicel sınırlandırmaları tanımayan ve yazara bu tür işkenceleri reva görmeyen üç yüz sayfayı aşkın sıra dışı bir dergidir. Bu yüzden de daha uzun zaman adından söz ettireceğe benziyor. İmtiyaz sahibi Tuzla...