İstanbul... Ah İstanbul! Uçaktan iner inmez yüzüme çarpan o memleket havası. Uzun zaman olmuştu, özlemiştim...
Hemen kendime gelip, neden burada olduğumu hatırladım. Gözlerimin ucuyla Mert'i ararken, bir grup polisin bana baktığını fark ettim. Çok geçmeden yanıma gelip, kimlik sordular. Kimliğimi en öndeki zayıf ve korkunç suratlı adama verdim. Önce kimliğime baktı. Sonra yavaşça kafasını kaldırıp, yüzüme kötü kötü baktı. Arkasında bekleyen genç polislere dönüp:
" Alın bunu, göz altında tutun. "
( Korkmuş ve şaşkın bir tavırla. )
" Ama nasıl olur? Komiserim... "
Ne olduğunu anlamadan kendimi polis arabasının arkasında buldum. İki yanımda polis vardı ve beni sıkıca tutmuşlardı. Ellerim kelepçeliydi. Yol boyunca yalvarıyordum.
" Bakın yanlış kişiyi tutukluyorsunuz. Ben masumum. Lütfen bırakın beni kuzenim bekliyor hava alanında... "
Kimse beni dinlemiyordu. Sanki kulaklarını tıkamışlardı. Boynumu eğip sıkıca tuttuktan sonra arabadan indik. Koşar adımlarla emniyet binasına girdik. Beni nezarethaneye koydular. Parmaklıkları kırarcasına sıkıp, bağırmaya başladım. Arkadan biri elini omzuma atıp, kısık ve çaresiz bir sesle " Kuzen ne yaptın sen? " dedi. Mert'in sesiydi. Hemen dönüp, sarıldım.
" Yemin ederim Mert benim suçum yok. Ben bir şey yapmadım... "
" Tamam kuzen şimdi suçumuz olmadığı anlaşılınca bırakırlar bizi. "
" Sen neden buradasın kuzen? "
" Bilmiyorum. Hava alanında seni beklerken kendimi burada buldum. Belki sen bir açıklama yaparsın diye düşündüm. "
Belli ki, Mert'i de benim yüzümden içeri atmışlardı. Umarsız bir tavırla " Bende bilmiyorum... " dedim.
...
Şişman gözlüklü bir amir bağıra bağıra içeri geldi. Korkunç bir sesi vardı. Yanındaki polise " Semih komiserin istediği adamlar bunlar mı? " diye sordu.
Polis " Evet efendim. " diye cevap verdi.
Şaşırdım, adını bile duymadığım bir adam neden bizi istiyordu? Mert'e sordum, o da tanımıyordu. Amir yanındaki polislere ucuz şakalar yaparak ve kahkahalar atarak odasına gitti. Ben ve Mert çaresiz bir şekilde banka oturup, kara kara düşünmeye başladık.
Artık her şey çıkmaza girmişti. Sevdiğim kadına kavuşmak isterken başıma gelmeyen kalmamıştı. Tekrar umutsuzluğa kapılmıştım...
Düşüncelerle birlikte gece olmuştu. Ve gözümüze uyku girmiyordu. Bütün polisler eve gitmiş, başımızdaki poliste horlayarak uyuyordu. Tekrar içimdeki ses konuşmaya başladı.
" Oturduğun bank Daniel. "
Bir şey anlatmaya çalışıyordu. Mert'e hemen kalkmasını söyledim. Sonra bankı iyice inceledim. Hiç bir şey yoktu. İyice baktığım zaman oturduğum yerde bir çatlak gördüm. Çatlağı zorlayıp kırdım. İçinde anahtar vardı. Nezarethanenin anahtarı olduğu barizdi. Hemen kapıyı açıp sessizce çıktık. Kapının önündeki polis uyanmıştı. Mert kafasına sertçe vurup, bayılttı. Amirin odasındaki özel eşyalarımızı aldık. Oradan uzaklaşıp, yasal olmayan bir otele gittik...