10.Bölüm Yeşilin Gizemi

17 1 9
                                    

Komutan "ateş kes, kontrol edin ve bulun şu adamı" dedi. Ben arkadan gelerek "saol" dedim Emre'ye. Emre "her zaman bu arada bende özür dilerim, biraz sert itmiş olabilirim" dedi. Kısa bir sırıtmadan sonra aynı ses "buradayım" diye bağırdı. Emre ile koştuk bu bir askerdi. Asker " koşun arka da arkadaşımı göğsünden vurdular bıraktılar yetişin!" Diye bağırıyordu çaresizce. Kolundan ve diz kapağından vurulmuş askeri görünce Emre'nin ağzı tutulmuş, kelimeler boğazında takılmıştı. Zorlanarak eğildim ve "başın sağolsun,merak etme emin ellerde" dedim. O an sanki askerin bütün acısı dinmiş gibi sırtımdaki siyah ceset torbasına baka kalmıştı belkide can kardeşiydi o,kurtaramadığı. O an gözlerinden bir yaş süzüldü. Sarıldım omzuma yapıştı yerde yatarak. Ses çıkarmadan içine içine ağlıyordu. O sırada Emrenin bağırışıyla komutan ve birlik gelmiş bizi izliyordu. Kulağına "biz karabaldan geliyoruz merak etme, öcünü aldık. Şimdi kalkalım seni götürelim" dedim. Ayağa kalkıp onu da kaldırdım. Komutan geçti karşımıza. Asker gözü yaşlı bir şekilde "yasin erbakar hakkari emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!" Diyerek bağırdı. Ardından komutan elini Yasin'in omzuna atarak "başın sağ olsun bizimle geliyorsun" dedi. Geldiğimiz yoldan aşağı iniyorduk şimdi. Yasin bekirin omzuna dayanmış bir şekilde sırtımdaki poşete bakıyordu. Gözleri sanki bir denizmişçesine derin ve karanlık kadar boş gibi. Tepeden aşağı indiğimizde araca bindik. Araçta Yasin yanıma oturdu ve "teşekkür ederim orda yaptıkların için" dedi. Ben "sende aynını yapardın" dedim soğuk kanlılıkla. Bana bile fazla soğuk gelmişti bu tavrım, sanki bu dağlar değiştiriyordu düşüncelerimi yüreğimi. O "yaptığını duydum, biliyormusun o benim kardeşimdi. Şimdi o poşetin içindeki kişi. Daha dün şakalaşıyor eğleniyorduk, bu sabah ise kavga etmiştik. Bir özür bile dileyemedim helallik isteyemedim." Dedi gözleri dolarken. O anda içimde bir küçük parça titremiş bütün düşüncelerim bir birine karışmıştı. Sessizliği telsizden gelen sesler bozdu "beyaz şahin,karabal kartalı 1 iyimisiniz?". Komutan gözümün içine bakmaya başlamıştı,bende ona bakarak "karabal kartalı 1,beyaz tepe şu anda karakola dönüyoruz yanımızda sizden Yasin Erbakar var. Bir şehidimiz var başımız sağ olsun.". Şimdi telsizden cevap geliyordu "anlaşıldı sağolun". "Vatan sağolsun" dedi Yasin. Karakola kadar tek bir çıt bile çıkmamıştı,herkes bir torbaya birde Yasin'e bakıyordu. Karakola varınca Yasin "ben kendim giderim revire sen kardeşimi taşı lütfen nazik davran" dedi. "Peki" diyerek cesedi sırtladım. Bir yandan da Bekir'in kolundaki 'yeşil' (fulardan dolayı bu lakabı uygun görmüştüm) bana ters ters bakıyor, Bekir ise ona bir şeyler söylüyordu. Cesedi nereye götüreceğimi düşünürken revire uğradım. "Lale komutanım şehidi nereye koymam gerekir?" . Lale hanım "depoya koy başka yer yok, hem soğukta kalır koku yapmaz" dedi. "Emredersiniz" derken gözüm yeşile kaydı. Lale hanım sanki yeşile farklı bir gözle bakıyor gibiydi ya da sadece acemilere iğneyi hızlı yapıyordu. Cesedi depoya koyduktan sonra yatakhaneye geçtim. Arkadaşların hepsi bir köşede toplanmış günü konuşurken, kerim yine kendi başına ranzasında kitabını okuyor ve uzanıyordu. Kerim'e "kalk yemeğe gidelim yavaştan" dememle birlikte "oooo kahraman bahşetmiş" demesi bir oldu. Arkadan "dostunu vuran kahraman" diye bir ses yükseldi. Şimdi herkes susmuş bekire bakarken bende ona bakıyordum. Artık tahammül edemiyordum bu adam çok canımı sıkmıştı. "Nereden bileyim ben onun asker olduğunu terörist gibi giyinmiş size namluyu doğrultmuş naapsaydım sizimi vursaydı." Diye bağırdım bir anda. Gülerek "doğru ya acemi nerden bilsin. Sen telsize şükret yoksa şimdiye senin boğazına yapışırdım" demesiyle yumruğumu sallamam bir olmuştu. Bunun üstüne daha Bekir hamlesini yapamadan bizi tutmuşlardı. Bağrışmayı duyan komutan da "ne yapıyorsunuz hemen odama gelin ikinizde" diye bağırdı. İkimizin de kolundan 2 asker tutarak kapıya götürdü bizi. İçeri girdiğimizde komutan arkasını dönerek "hadi bekirden bekliyordum bu andaval kaç olaya sebep oldu, ama sen sen nasıl yaptın lan daha geleli haftalar oldu olay çıkarıyorsun.". Bekir " hıh acemi işte" diye çıkışınca komutan "sussana lan pezevenk" diye çıkıştı. Yakşalık 10 saniyelik sessizlikten sonra komutan " şimdi siktirin gidin gözümden bu seferlik bişey demiyorum yavuz ama bekir sen git ve depoyu temizle" dedi. Bunun üzerine aynı anda "emredersiniz komutanım deyip odadan çıktık. Kerim'in yanına döndüğümde "tamam sakin biz bize düşersek orospuları nasıl indircez bu dağlardan" diyerek nasihat verdi. Ben "kerim hadi yemeğe gidelim karnım çok aç ve bu konuyu sorguluycam biraz" dememle kafasını salladı ve yemek haneye geçtik. Yemek duasından sonra Emrenin yanına oturmak istedik arkadaşları izin vermeyince Emre "bırakın gelsinler otursunlar" dedi. Önümüzdeki arkadaşları çekildi Emre'nin karşısına oturduk. Emre " ne oldu Bekirle yeşil için mi kavga ettiniz" dedi. O an ki bakışımla gülmeye başlamıştı. Samimi ama bir o kadar da sakin gülüşüyle "normaldir dert etme bilmiyordun.Yeşil Bekir'in kardeşi". Demesiyle gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Kerim'se olayları anlamaya çalışırcasına uzun bakışlar atıyordu.
Bende ona anlatacağım dercesine bir bakış attım. Sessizlikten sonra Emre "tek bakışla anlaşabildiğin biri olması güzel hayatta kalmanı sağlar" sonra kerime dönerek "ortağın bu gün ölüyordu yanlız bırakma onu" dedi. Bunun üzerine "afiyet olsun memnun oldum tekrardan" deyip masadan kalktım. Ben kalktıktan 2 , 3 dakika sonra Kerim de kalktı. 2 Dakika da yatakhaneye geçmiş olmama rağmen Kerim olayları öğrenmek için merakla peşimden koşmuştu. Nefes nefese kalan Kerim "senide 2 dakika boş burakmaya gelmiyor ha ya kaçıyorsun ya düşüyorsun" dedi imalı bir şekilde. Bende "eee boş bırakma o zaman" dedim ve olayları anlattım. Ardından Kerim "iyiki gelmedik hep ben yok ken yaşa bunları" dedi. Tam cevap verecekken yatakhaneye çavuş girip bağırdı "ışıklar sönüyorrrrrr". Işıklar sönmeden önce yapacak birşey yok dercesine bakış attım. O da bana gözlerini kısıp baktı ki ışıklsr kapanmıştı. Yine uykununo narin hassas ama bir o kadarda güzel kollarına bırakıyordum kendimi. Birden bir sesle irkildim ayağa kalktım dolabımdan "hey yavru kurt benim tilki hatırladınmı?" Diye bir ses geldi dolaba koştum hızlıca. Fark ettim ki telsizi açık unutmuştum ve sinyal alıyordum. "Ne oldu lan korkudan uyuyamadın da bizemi sarıyon" diye cevap verdim. Tilki "aaa olurmu öyle şey sadece eski dostumla biraz muhabbet etmek istedim mesela şu an seni izleyerek" dedi. O an pusu kurduklarını anlamıştım cama dönüp el sallarken " hoş gelmişsin bi çayımızı içeydin" dedim. Tilki "olur ama sıcak olsun" dedi. Benim "aaa olurmu öyle şey intikam soğuk yenen bir yemektir" dememle telsizde sessizlik hakim oldu. Bende nöbetçi askere koşarak bağırmaya başladım "pusu var saldırıya uğrayacağız tilki burada"...........

Evet bu bölümde biraz heyecan olsun kim bilir belki tilki yüzünü gösterir en yakın zamanda yazmaya çalışacağım :) Fakat şimdilik hoşçakalın ;)

Son VazifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin