Derler ki, İskender bir gün balık tutmak için bir dereye girmiş. Dere öyle bildik,büyük bir dere değilmiş. Suyu diz boyu ya var ya yokmuş. Duru suda balıkları gören İskender, o güne kadar görmediği güzellikteli balıkları tutup pişirmek istemiş. İskender eğilmiş incecik dereye, suda sırtları görünen balıkları elleriyle yakalamak istemiş ama yakalayamamış. İskender soyunmuş, iyice suya girmiş ama balıkları yine yakalayamamış. Çok öfkelenen İskender derenin bir kenarından suyun akışını değiştirerek, başka bi alana vermiş. Böylece balıkları susuz bırakıp yakalamak istiyormuş fakat bu çabasıda sonuç vermemiş. İskender o anda arkasından gelen bir sesle irkilmiş:
- Ey İskender, boşuna uğraşma, o balıkları tutamayacaksın. Balık tutmak ülkeleri fethetmeye benzemez. Her işin bir bileni vardır. Biliyorum, Canın bu balıkları çok çekti. Buyur al, demiş. O anda, yaşlı, uzun sakallı adam elini dereye daldırıp üç tane iri balığı kavrayıp İskender'e vermiş.
İskender, deminden beri uğraştığına mı yansın, yoksa bu ihtiyarın onunla alay edercesine yakaladığı balıklara mı? İskender öfkesini yenerek:
- Sağol ihtiyar! demiş.
Hemen oracıkta bir ateş yakmış, balıkları kızartmaya başlamış. Ama balıklar bir türlü pişmiyorlarmış. Buna sinirlenen İskender ormandan kucak kucak odunlar kesip getirmiş, ateşi alevlendirmiş. Alevlerin boyu dağlar kadar yükselmiş. Ama balıklar hala bir türlü pişmiyormuş. İskender iyice öfkelenmiş. Almış balıkları yeniden pişirmeye çalışmış. Ama balıklar alevin içinde zıplayıp duruyorlarmış. O kadar aleve, ateşe rağmen hiçbirinde pişme belirtisi yokmuş. Artık balık yemekten umudunu kesen İskender, balıkları tutup dereye geri fırlatmış. Suya düşen balıklar hiçbir şey olmamış gibi hızla yüzüp suda kaybolmuş. Öfkesi iyice artan İskender ihtiyara dönmüş:
- Bu balıklar büyülüydü, onları benimle alay etmek için verdin. Bunun cezasını ödeyeceksin, deyip kılıcını çekmiş ve ihtiyarın başını uçurmuş. İhtiyarın kafası yuvarlana yuvarlana bir tepenin üzerine ulaşmış. O anda ihtiyarın boynundan fışkıran kanlar suya dönüşmüş. Öyle bir hızla akmaya, fışkırmaya başlamış ki İskender neye uğradığını şaşırmış. Çevreyi,çukurları sular basmış. Sular fışkırdığında İskender atına atlayıp geri çekilmeye , sulardan kaçmaya çalışmış. Geri gide gide kendini bugünkü Yalova kıyılarında bulmuş. Arada kalan yerler birden bire denize dönüşmüş. O anda, ihtiyarın kafasının bulunduğu tepeden bir ses işitilmiş:
- Ey Iskender, büyük bir fırsatı kaçırdın. O balık tutmaya çalıştığın dereden âb-ı hayat akardı. Balıkları bu yüzden pişiremedin. Bunu anlayamadın ve ölümsüzlük suyunu kaçırdın, demiş. İskender geri dönmek istemiş ama önünde artık koca bir deniz duruyormuş. Derler ki, işte o koca deniz Marmara Denizi olmuş. İskender'in aradığı ölümsüzlük suyu, yani Âb-ı hayat ise Marmara Denizi'nin altında kalmış.