Kendisini ayna da seyreden Brensika(Gök Tanrıça) yüzünü inceledi. Çökmüş yüzü onun güçsüzlüğünü daha çok belirtiyor, ne kadar makyaj yapsa da yüzünü gizleyemiyordu. Hatta yüzünde ki makyaj kalıntıları yorgunluğu ile iş birliği yapmış daha çok kötü gösteriyordu.
Taht odasının kapıları aceleyle açıldı ve Wesle(Haberci) içeri girdi. Brensika bakışlarını Wesle'ye verdi ve diyeceklerini dinledi. Gök Tanrıçanın yüzünü gören Wesle bir kaç dakika da olsa durakladı ve nefes nefese konuşmaya başladı:
'' Toprak tanrıçamız Jiana...''dedi tepki ölçmek istercesine. Brensika'nın kaşları kalktı ve devam etmesi için kafasını salladı. '' Toprağın kudretiyle yeni bir tanrıça yaratmış. Orman halkından duyduğuma göre Gök Tanrı Brensika'dan daha güçlüymüş. Tüm Tanrıçaları tek bir hareketiyle yakıp savura...''demesine kalmadan Brensika sinirle odanın ortasına yürümeye başladı.
Uzun ve görkemli asasını sallayarak etrafında bir ışık kümesi oluşturdu. Gittikçe büyüyen parlak top Brensika'yı içine aldı. Uzun sürmeden Brensika'yı tamamen kapladı ve gözden kayboldu. Yok olması ile oluşan hava dalgası Wesle'yi savurdu ve yere düşürdü. Ama bundan daha önemli bir şey vardı;
BRENSİKA NEREYE GİTMİŞTİ?
...........
Jiana kaşları çatık bir şekilde Pilla'ya baktı. Hayvan Tanrıçası'nın gözleri korku, endişe ve meraktan berilmişti. Asıl Gök Tanrıçasının azabından korkuyordu Pilla. Ne de olsa onun kibirinden geçilmezdi ve bu kibiri yüzünden etrafındakileri yakıp yıkardı.
Büyük odada beliren ışık kümesi ile Jaina heyecanla tahtından kalktı. Işık yavaşça kayboldu ve yerini Gök Tanrıçası'na bıraktı. Brensika özgürlüğe kavuşmuş gibi gerindi ve ona şaşkınlıkla bakan iki tanrıçaya dikkatini verdi. Eliyle Pilla'ya gitmesi gereken bir emir verdi. O da gittikten sonra taht odasında kalan iki kardeş sessizliği sürdürdü.
Jaina kardeşinin çökmüş yüzünden anlıyordu güçsüzlüğe yenik düştüğünü. Bu görüntüye dayanamadı ve dikkatini ağaç kümesi içindeki küçük bedene çevirdi. Sert ağaç dallarının; toprak yardımıyla etrafını kapaması onun uzun bir uykudaki mahkum gibi gözükmesine neden oluyordu. Ama tam tersi aslında o kozasında gelişmekte olan bir kelebekti. Ve oluşumunu tamamladığında tüm tanrıçalardan daha güçlü bir varlık olacaktı.
'' Kardeşim! Bugünde çok güzelsin bakıyorum.'' dedi küçümseyici bir tavırla. Anlamıştı Jaina kardeşinin gözündeki öfkeden niçin geldiğini. Ona hesap soracaktı. Biraz bağıracak ve belki de hiç bir şey olmamış gibi gidecekti. Hep olan kavgalardı bunlar. Ama bu aralar daha bir sinirli, daha bir kibirliydi...
Ani bir sinirle Brensika ağaçlardan birine yıldırım fırlattı ve ağaç yanmaya başladı. Bunu hisseden Jaina göğsünü tutarak inledi be kardeşine baktı.
'' Ne yaptın sen?'' dedi. '' Niye aniden geldin? Niye sinirlisin Brensika? Yoksa onun için mi?'' diyerek kürenin içindeki kızı gösterdi. Sonra ise histerik bir şekilde sırıttı ve lafına devam etti. '' Ne o yoksa haberi aldın mı? Senden daha güçlü birinin olucağının konuşulması hoşuna gitmedi mi kardeşim?''
Brensika aniden Jaina'nın boğazına yapıştı ve delicesine sıkmaya başladı. Jaina ise ne kadar tanrıça da olsa nefes alıyordu. Hem de topraktan. Ve Gök Tanrıça Jaina'nın toparak ile bağlantısını koparmıştı. Bu da onun mosmor kesilmesine neden olmuştu.
Brensika kolları arasında çırpınan kardeşini görünce içinde ki acıma duygusu ile Jaina'yı yere bıraktı. Jaina ellerini hemen alttaki toprağa sürmeye ve güç almaya çalıştı. İç organlarının birbirine yapıştığını ve nefes alabilmek için içlerine toprak doldurduklarını düşündü.
Uzun sürmeden Jaina toparkandı. Kardeşi ise küstahça dallardan oluşan küreye bakıyordu. Sinirle arkasina döndü ve ona şaşkınlıkla bakan kardeşine karşın sinir bozucu bir sesle konuşmaya başladı.
'' Benim iflasımı bildiğin halde evrenden bile güçlü bir varlık yaratmaya çalıştın. Ağır bedelleri çekmeyi göze aldın Jaina. Bunun bedelini fazlasıyla sana ödeteceğim. Ah korkma! Şiddet bana göre değil. Ben senin için daha uzun süreli cezalar düşünüyorum.'' dedi.
Brensika etrafında oluşturduğu küçük hava dalgası ile yükseldi ve bağırarak söylenmeye başladı. Jaina'nın anladığı kadarıyla kuş dilinden söylenilen bir lanetti bu. Ve kardeşinin ona öğrettiği ve anladığı kadarıyla sözler şunlardı;
Her şeyin azabını çekmeyi göze alan kişi gücenilmeden en ağır azabı yaşayacaktır. Ve bu laneti kimse bozamayacaktır. Ama bir ayrıcalık ki; onun yarattığı varlık ancak onu uyandırabilmenin bir yolunu bulabilir.
Gittikçe yükselen Brensika belli bir noktaya geldiğinde sesini arttırdı ve daha hızlı okumaya başladı. Toprak Tanrıçası korkmuş ve Brensika'nın etkisiyle dizlerinin üstüne düşmüştü. Ama ne kalkacak bir hali ne de ona kafa tutacak bir cesareti vardı. Hatta onun şu an haklı olduğunu bile düşünüyordu.
Brensika elinde oluşturduğu bulut topunu patlattı ve büyük bir sis tabakası oluşturdu. Sis tabakası her yere dağılmış ama içinden Brensika ve Jaina görülebiliyordu. Gök Tanrıçası yere inmiş, Toprak Tanrıça'sı ise ayaklarının dibinde yatıyordu.
Brensika ağlayarak kardeşinin ağlayan bedenine sarıldı ve onu öptü. Yaptığı hatanın farkına yeni varmış gibiydi. Ama geri dönüşü olamayacak kadar sinirliydi de. Kardeşinin yanından uzaklaşıp ağaç küresine yakınlaştı. Orada ki yatan tanrıça her şeyden habersiz bunlara sebep olmuştu. Belki de sonsuz bir boşluğa düşürmüştü. Ama o yapmıştı.
Sinirle küreye asasıyla vurdu ve küre sanki bunu beklermişçesine dağıldı. İçinde ki oluşumunu tamamlamamış beden dışarı savruldu. Brensika ise hala belli belirsiz olan sis tabakasının içinde kayboldu.
Bir yabancı olarak başından beri olayları izleyen Pilla ise hemen yerdeki tanrıçanın yanına koştu. Tanrıçanın normal renginden farklı; onu ölü gibi gösteren bir morluk vardı. Canlı kımızı dudakları bile morarmıştı. Ama ne yapabilirdi ki. O artık bir uykuya dalmıştı.
Pilla bir ıslık çaldı ve yanında iki güzel siyah çizgili beyaz kaplan belirdi. Kaplanlardan biri Jaina'nın bedenini tahta çıkarmış, diğeri ise oluşumdaki tanrıçayı sırtına atmıştı. Pilla, tanrıçanın hala oluşumunu tamamlamakta olduğunu yakınlaştığında anladı. Onun için dış ortamdan kesilmesini sağlayarak şeffaf bir küre yaptı ve taht odasından çıktı.
Artık taht odasında ki toprakların düşmesi ile oluşan gürültüyü duyabiliyordu. Ne ironik ki Jaina'nın sarayı onun için bir mezar olmuştu. Ve bu mezar yakında büyük savaşların olacağını çığlık atarak söylüyorlardı.
Media: Jiana
ŞİMDİ OKUDUĞUN
○Tanrıça'nın Gözyaşı○ •Varoluş•
FantasiaTanrıçalar ve insanlar arasındaki incecik o çizgi de ne olduğunu hiç bir şekilde bilmeyen Mya normal bir hayat sürmektedir. Ama bazı olaylar onun için bile ağır gelicektir. Peki Mya Tanrıların varlığını kabullenebilecek mi? **** Tanrıça'nın Gözyaş...