2.Bölüm "Girdap Boşluğu"

1.2K 577 274
                                    


Hissedilmek güzel bir his. Hissetmek çok daha güzel bir his.
Peki ya hissedilen güzel olmazsa yine güzel kalır mı hissetmek?

Mesele sırf ölüm hissettiğini düşün. Bedeninin her yerinde. Tüm hücrelerinde korkunun en saf hali var. Kurumuş dudakların ile bir kaç şey söylemek istersin ama susturulursun. Hem de kendi isteğinle. Çünkü bilmezsin ki hissetmek varken sözlere gerek duyulmaz. Çünkü farkında değilsindir ki hissetmek de aslında konuşmak. Yine de direnirsin sanki karşı gelecekmişsin gibi ölüme. Ama aslında sen direndiğini sanırsın. Bilmiyorsun ki hissetmekte hissedilen göre şekil alırsın, ona göre yön verirsin.

Ve unutmayın eğer hissedilen ölümse çığlıklarınız birer fısıltıya dönüşür sessizlik içinde.

Oysa ben ikisine de razıydım. Hissedilmek ve ya hissetmek. Kötü de olsa şu an bunlardan birine muhtaçtım. Lakin ne hissettim ne de hissedildim. Yine bir sonsuz bir uçurumunda kendi hissizliğim içinde göz kapaklarımı araladım. Hafif bir ağrı vardı göz kapaklarını zorlayan fakat yine de engel değildi görüş açım için.

Aralanan gözlerimle birlikte, yeni doğmuş bir bebeğin oksijene muhtaçlığı gibi uzunca çektim içime havayı. Aklımın için de tonlarca soru kelimeleri birbiri ile yarışırken artık nefesim düzene girmişti. Tamamen açılan gözlerim öylece bir kaç dakika etrafta göz gezdirdi. Zor olsa da görebildiğim şey beyaz bir oda. Desenli işlemeleri olan mürdüm rengi perdeden sızan ışık tenim de tatlı bir yakıcılık bırakırken bakışlarımı hemen sol çaprazımda kapı yanına asılmış olan saate kaydı. Henüz sabahın sekiziydi. Peki benim bu saatte böyle bir yerde ne işim vardı?

Hala odayı incelerken boynumu oynatamadığım fark etmiştim. Ağzımda olan kötü tadı gidermek için zor da olsa yutkunmayı başarabilmiştim. Sinir bozucu bir sessizlik içinde etrafı incelemeye devam ettim. Boynumu anlayamadığım bir nedenden ötürü oynatamıyordum ve bu yüzden yan taraflarımı görmem pek mümkün değildi. Göz bebeğimi kaydıra bildiğim kadar yana kaydırıp bulanıklaşan görüntümün netleşmesini bekledim.

Uzun süredir açık olan gözlerim gözyaşların etkisiyle görüşümü iyice karmaşık bir hale getirmişti. Nerede olduğumu bilmediğim için huzursuzca yerinde kıpırdandım kollarımı hafif kendime doğru çekerek. Ama kıpırdamam ile meydana gelen parmaklarımda hissettiğim sızlama eş zamanlı olmuştu.

Parmaklarımda ki sızının ne olduğunu anlamak için yavaşça sağ elimi görüş alanıma görecek şekilde kaldırdım. Gözlerimin önüne düşen görüntü ile kaşlarım hafifçe çatılmıştı. Çünkü parmaklarım da bir şeyler takılıydı ve sanırım kolumda ki sızının nedeni ise serum olmasıydı.

Tanıdık gelen koku ile anında yüzüm buruşurken nerede olduğumu kavraya bilmiştim. Hastane diye fısıldarken iç sesime hak vererek biraz hareket etmeye çalıştım. Ama sadece çalıştım çünkü başımı kaldıracağım an hissettiğim acı ile yatakta en başa geri dönmüştüm. O an ki can havliyle dudaklarımdan iniltili bir feryat çıktı, bu dört duvar arasında yayıldı. Acı bedenimi esir almıştı ben hala yatakta debelenirken.

Bir kapı kıcırtısı duyuldu çığlıklarımın arasında acılarımla baş başayken. Kısılan bakışlarımın arasında bir beden belirdi telaşla. Sonra hemen ardından bir çok beden başıma üşüşmüş kendi aralarında bir takım şeyler söylüyorlardı anlayamadığım. Acının esiri olan bedenimi her bir taraftan sardılar. Hareket etmemem için bedenimi tutuyorlardı ki buna tutmak denirse. Sanki ben kımıldamayayım da canımın acısı önemli değil dermiş gibi davranıyorlardı.

Araf  ZamanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin