Görünmeyen cinler mi bu yörede dolaşıyor, yoksa etrafımdaki her şeyi böyle bir cennete dönüştüren kalbimdeki sıcak ve göksel bir hayal mi, bilmiyorum. Burada kente varmadan önce bir çeşme var, Melusine'yle kız kardeşlerini tutsak eden çeşme gibi beni de tutsak eden bir çeşme. -Küçük bir tepeden aşağıya doğru yürürken bir tümsek karşına çıkıyor, oradan yirmi basamak aşağıya inince mermer kayalıklardan çok berrak bir su fışkırıyor. Yukarıda daire şeklindeki alçak duvar, etrafı çepeçevre kuşatan yüksek ağaçlar, bu yerin serinliği; bunların hepsi çekici olduğu kadar ürpertici şeyler. Gün geçmiyor ki ben burada bir saat oturmayayım. Kızlar kentten buraya gelip su taşıyorlar, bir zamanlar kral kızlarının bile yaptığı en masum ve gerekli işmiş bu. Orada otururken ataerkil dünya canlı bir biçimde etrafımı sarıyor, çeşme başında tanışıp evlenen gelmiş geçmiş tüm atalar, çeşmenin ve su kaynağının etrafını saran iyiliksever periler. Bunu duyumsayamayacak kişi, yaz mevsiminde yapılan yorucu bir yürüyüşten sonra bu çeşme başının serinliğini hiç tatmamış olmalı.
-13 MAYIS-
Kitaplarını göndereyim mi diye soruyorsun? - Tanrı aşkına, bana onlardan bahsetme! Artık ne yönlendirilmek, ne teşvik edilmek, ne de çoşturulmak istiyorum, bu yürek zaten yeterince fırtınalı; benim ninniye ihtiyacım var, bunu da fazlasıyla Homeros'um da buldum. Öfkeli ruhumu sıklıkla onunla yatıştırıyorum, zira bu yürek kadar günü gününe uymayanı, bu yürek kadar kararsınızı görmüş olamazsın. Sevgili dost! Kederden hazzın doruklarına, tatlı hüznünden mahvedici aşk acısına geçerken beni sık sık görme sıkıntısını çekmiş olan sana bunları anlatmama gerek var mı? Kalbime küçük ve hasta bir çocuğa bakar gibi bakıyorum; her arzusunu yerine getiriyorum. Bunu başkalarına söyleme; bundan dolayı beni ayıplayacak insanlar çıkabilir.