Nöbetçi asker tilki dediğimi duyar duymaz devamını dinlemeden komutanın odasına koştu. Koğuşa girer girmez "kalkın silahları alın pusuya düştük". Askerler pusu kelimesini duyunca ayaklandı. Silahlarını kaptıkları gibi dışarı koşarken dışarıdan bir patlama sesi gelmişti. Patlamanın sarsıntısıyla bir saniye duraksadıktan sonra koşmaya devam ettim. Dışarı çıktığım gibi varillerin arkasına geçtim. O kadar yoğun bir sis vardı ki sadece makinalı tüfeğin mermi izi gözüküyordu. Teröristler de bizde önümüzü görmüyor sadece oyalama için ateş ediyorduk. Sonra atışlar kesilmeye seyrekleşmeye başladı. O an anladım ki bize başka birşey geliyordu. Asıl garip olanı ise arkadan hiç atış sesi gelmiyordu kontrol için giderken kerimi aradım. Hemen arkadaki varilde emreyle beraber siper almış bekliyordu. Kısık bir sesle "kerim emre gelin yardımınız lazım" dedim. Sorgulamadan fakat son güçleriyle koşarak yanıma geldiler. Kerim zaten kolundaki sancıdan inliyor konuşmaya mecal bulamıyordu. Emre "ne oldu ne yapacağız" dedi. Ben "arkadan ateş gelmiyor kontrol etmemiz lazım nöbetçiler de haber vermedi"dedim. Emre endişelenerek yüzünü buruşturdu ve "hadi ne duruyoruz, kerim sen yat sadece yavaşlatırsın" dedi. Kerim tamam dercesine inlerken silahını karakol girişine doğru döndürdü ve yere iyice uzandı. Emreyle arkaya doğru koşmaya başlayınca komutan "nereye kaçıyorsun Allah'ın cezası" diye bağırıyordu. Komutanın bağırmasıyla biri ağır 5 tane tüfek ateş açtı. Karakolun arka tarafına geçince orada en fazla 3 yada 4 tane siper alınacak nokta vardı. O anda siperi ne yöne doğru alacağımı düşünürken kaskıma bir şey hızlıca çarptı ve o sarsıntı ile yere düştüm. Emre yere düştükten hemen sonra beni tekme atarak yanımdaki sipere itti ve kendisi de atladı. Saat 19.57 yi gösteriyordu. Nişancı daha rahat hedef almak için lazerini açtı ve onu görmüştüm. Onun yerini biliyordum şimdi yapmam gereken şanslı bir atıştı. Eğer fazla ateş edersem yerimi bulurlar ve bu sefer o kaskı bu sefer kesinlikle delerlerdi. Lazeri buldum nefesimi tutup kalbimi yavaşlatmaya çalışıyordum ama yetmiyordu çok heyecanlıydım. Sonra saydım 3 2 ve 1. Ateş ve lazer gözden kayboldu. Hemen önümde nöbet kulübesi vardı eğer koşabilirsem belki vurulmadan girebilirdim. Düşünecek bir şey yoktu koş ya da öl. Koşmaya karar verdim. Koştum ve bir anda arkamdan bir mermi sekti. O anda içeri atladım ve sırtımda bir namlu hissettim yavaş yavaş arkamı döndüğümde bir pkk'lı tam anlıma bir ak-47 dayamış endişeli bir şekilde bakıyordu. Elleri titriyordu anlaşılan ilk çatışmasıydı. Sessizce yerde yatan askeri göstererek "sen mi vurdun" dedim. Başıyla hayır dercesine işaret verdi. Tam konuşacakken adam bir anda başından vurularak üstüme düştü. Onu üstümden atarak kulübenin dışına baktım ve Emre gülümsüyordu. Tamda şüphelendiğim gibi arkadan saldırı için hazırlanıyorlardı. O an bizim halledemeyeceğimizi anladım Emreye "telsizi karakoldan alamadım gidersek destek çağırabilirim" dedim. Emre " topçu desteği isteyebiliyor musun" diyerek soran gözlerle bana bakıyordu. Endişeli bir şekilde "sanırım" dedim. Emre eliye hadi işareti yaparak karakolun duvarına doğru koşmaya başladı. Hemen arkasında onu takip ederken ön taraftaki çatışmanın sesleri iyice artmış büyük ihtimalle teröristler takviye almıştı. Karakolun mutfak camını kırarak içeri atladık. Eğilerek koğuşa geçip telsizi aldım ve o an aklıma geldi o günün şifresini almamıştım. Emre'ye "şifreyi bilmiyorum" dedim. Emre " ne diyorsun sen geri zekalı gibi çatışmadan kaçtık ve sen şu anda şifreyi bilmediğini mi söylüyorsun" dedi. Ben "komutana gidiyoruz" dedim. Dışarı fırladığımda etraf tam anlamıyla gecenin köründe ay misali aydınlanmış her yandan geçen mermiler ortalığı adeta aydınlatmıştı. Komutan yaklaşık 20 metre önümde karakolun sınırındaki kum torbalarına yaslanmış çatışmaya çalışıyordu. Oraya nasıl gideceğimi düşünürken kar fırtınası bir anda başladı. Oraya gidebilmem için en az 4 siper değiştirmem lazımdı birincisini değiştirirken kar hızlandı şimdi iyice kar yağıyordu. Tipi bile sayılabilirdi. Zaten sisin olduğu o gece tipiyle beraber artık önümdeki siper dışında hiçbir şey göremiyordum. O sırada aklıma onlarında bizi göremeyeceği gelmişti ve siper dinlemeden koştum. Sanki dibimizde biri var da yerimizi söylüyormuş gibi üstüme mermi yağıyordu şimdi. Lakin bunlar hedef alınarak değilde sadece taranarak ateşleniyor muş gibiydi. Birden ayağım takıldı ve kendimi yerde buldum. Tam ayağa kalkacak iken biri beni ensemden çekti. Kafamı kaldırdığımda yanımda komutan bir ateş ediyor birde bana yaralı mıyım diye bakıyordu. Kafamı kaldırmam ile iyi olduğumu anlamış olacak ki ağzından 'salak salak davranma mevzi al' kelimeleri döküldü. Ben 'komutanım telsizi buldum şifre neydi' dedim. Komutan sırıtarak 'geleli 1 ay oldu olmadı benim kadar bilgi biliyorsun. Şifre Kırkağaç' dedi ve telsize sarıldım. Tam konuşacakken koordinatları bilmediğimi hatırladım. Komutan anlamış olacak ki şöyle dedi 'beyaz tepe ile iletişime geç lazerle işaretlediğimiz yerin koordinatlarını bulsunlar'. Ben 'beyaz tepe burası kara bal çatışmadayız lazerle yer belirleyeceğiz kordinat bilidirin' dedim. Telsiz den ' anlaşıldı kara bal lazeri bekliyoruz. ' . Komutan ' hadi tutuyorum' dedi. Ben 'beyaz tepe ,kara bal lazer hazır'dedim. Telsizden gelen cevap 'sis çok yoğun lazeri göremiyoruz' oldu. Ben ' Bu nası sis ya ' dedim. Aklıma o an direkt koordinatları sormak geldi. Telsize ' beyaz tepe keçili köyünün güneyinde kalan dağın güney alt bölümünün yaklaşık koordinatlarını verirmisiniz' dedim. Telsizci '37'38 08.85 Kuzey 44'14 55.87 Doğu' dedi. Hızlıca teşekkür ederek Ankara' frekansına geçtim. Hemen 'Burası karabal şifre kırkağaç şu koordinatlara 6 çift top atışı istiyoruz' cevap 'şifre doğrulandı birlikler hazır koordinatları verin karabal'. Tam koordinatları söyleyecek iken sol yanımda bir bomba patladı ve kulaklarım çınlamaya başladı. Ölüm sessizliği gibiydi her yerde mermiler uçuşuyor bombalar patlıyordu. Gözüm kereme takılmıştı kolundan bir kere daha vurulmuş yerde yatıyordu. O sırada okkalı bir tokat yedim bir anda kualklarım açılmıştı. Komutan ' ne duruyorsun anasını satıyım söyle şunları mermi bitiyor.' diye bağırdı. Ateş etmek için kafasını kaldırdığında göğsünden vuruldu. hemen kanlar içinde kalan telsize ' koordinatlar 37'38 08.85 Kuzey 44'14 55.87 Doğu ' diye bağırdım. Ardından ' atışlar bitti havai fişekleri izleyin' dedi. Telsizi hemen bir kenara fırlatıp komutanın yarasına bastırmaya başladım. Önce ince bir ıslık sesine benzer bir ses duyuldu. Hemen ardından patlamalar ard arda geldi 1,2,3 durmadan yağıyorlardı ve bir anda kesildi. Bombaların yaptığı sarsıntı ile dengemi kaybedip kafamı taşa vurdum ve bir anda gözlerim kararmaya başladı. Sadece sesleri duyuyor, göz kapaklarım açıldığında bulanık ta olsa görebiliyordum. Lakin kıpırdayamıyor konuşamıyor hatta makina yardım etmese nefes bile alamıyordum. Böyle 1 yada 2 seferden sonra bir anda akciğerlerim kasıldı ve uyandım bir skorsky helikoperdeydim. Helikopter haşmet ama bir o kadarda sinir bozucu pata pata pata sesleri kafamda yankılanıyor adeta parçalıyordu kafamı elimi kaldırır gibi olduğumda tahminimce sıhhiyeci 'boynunu oynatma kurşun kafanı sıyırmış düşerken de kafanı çok sert bir biçimde yere vurmuşsun' dedi. Kendimi zorlamayı bıraktığımda gözüm kararmaya başlamıştı. Soluma baktığımda Komutan Kerem ve 2 tane daha asker görüyordum. Hafif bir inilti çıkardım ve adam nabzımı kontrol etti. Gözlerim derin karanlığa kavuşmasına ramak kala duyduğum son ses sıhhiyenin 'ölmek üzere' deyişi oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Vazife
Fiction généraleHayatı zor sanan ve odtü den yeni mezun olan yavuzun askere çağrılarak hayatı tanıması