Gözlerimi araladım.
Lanet dünyada boktan bir gün daha.
Bir şeyler atıştırmak için mutfağa yöneldiğimde, gözüm kahve makinesine takılmıştı.
O çok severdi. Ben nefret ederdim. Soğuk kahveden.
Her sabah içerdi. O sıralar ben duşta olurdum. Duştan sonraki ufak yiyişme seansımızdan sonra, ben okula giderdim, o işe.
Çok özlemiştim.
İşinden nefret ettiğini binlerce kez söylemesini bile.
Yolda el ele yürürken, insanların bize yönelttiği tuhaf bakışları bile.
Evet, NYC’de bile olsanız, burada bile, “aşk, aşktır.” felsefesini benimseyememiş insanlar vardı.
Beni bisikletiyle üniversitenin girişine bıraktıktan sonra, dudaklarını önce alnıma, sonra dudaklarıma bastırırdı. “Seni seviyorum, bebeğim.”
Cevap veremeden, kırmızı bisikletiyle uzaklaştığında, gözden kaybolana kadar onu izler ve eklerdim.
“Ben de…”
Şimdiyse, yürüyerek gidiyordum üniversiteye.
Kırmızı bisikletse bodrumda duruyordu.
Binlerce “seni özledim.” “seni düşünüyorum, bebeğim.” mesajının olduğu telefonumu parçalara ayırmıştım. Yenisine ise sadece operatörlerin attığı mesajlar geliyordu.
Son sınıftaydım, ama kafamı derslere veremiyordum. Siktiğimin sanat tarihini ne yapacaktım ki?
Grace burada olsaydı, bana şiirler okur, şevkimi geri getirirdi belki. O çok seviyordu. Şiirleri. Ben de severdim. Onun bana şiirler okumasını. Beraber geçirdiğimiz günleri. Şey, belki geceleri daha çok.
Şarkımızı özlemiştim.
she’s like cold coffee in the mornin’
im drunk off last night's whiskey and coke
she'll make me shiver without warning
and make me laugh as if im in on the joke
n you can stay with me forever
or you could stay with me for now…
Şimdilerde bu şarkıyı nerede duysam, kaçarcasına uzaklaşıyorum.
***
“Bayan Steve? Bayan Steve?! Steve! Ruth! Ruth Steve??!”
Kafamda dönüp duran düşüncelerin arasından, kendi ismimi duyunca irkilmiştim.
Kafamı iki yana sallayıp, toparlanmaya çalıştım. Sanat tarihi öğretmenimdi bu.
“Ruth, iyi misin? Biraz hava almaya ne dersin?”
Başımı belli belirsiz sallayıp, kürsüden çıktım. Evime, bu sefer yürüyerek değil de, koşarak gitmiştim.
Hızla geçen arabaları umursamamıştım. Keşke, biri bana çarpsa ve onun yanına gönderseydi. Yaşam sevincime. Grace’e.
Çantamdan hızla anahtarı çıkarmaya çalışırken fark etmiştim.
Bugün, o gündü.
30 Ekim…
Üstünden bir yıl geçmişti demek.
Ve ben, o bir yılın her günü yeniden ölmüştüm.
Gözlerimi kapattım.
Lanet dünyada onsuz bir gün daha.