Multimedia: Sarada'nın yeni hali. Şu an 16 yaşındalar (Gözleri rinnengan bu resimde onun yerine siz normal gözlerini veya sharingan olarak hayal edebilirsiniz)
Yaşlanmış, kaya duvarların arasından geçerek merdivenlerden aşağıya yürüyordum. Etraf küf kokuyordu ve içerideki nemli hava beni boğuyordu. Karanlıkta gözlerimi kırpıştırırken duvarlarda asılı olan yanan meşaleler yolumu aydınlatıyordu. Merdivenlerdeki son basamağı da bastığımda karşımda duran taş tablete baktım.
Üzerinde Uchiha amblemi vardı ve yazılar anlaşılmıyordu. Buraya nasıl geldim, burası neresi hiçbir fikrim yoktu. Sadece karşımda duran Uchiha amblemi bana bakıyor ve beni çağırıyordu. Taş tablete yaklaştıkça gözlerimde dolaşan güç fazlalaşıyor ve onu serbest bırakmam için beni yalvarıyordu.
Tozlu taş tabletine elimi sürdüğümde parmak boğumlarım da yoğun bir toz tabakası bulaşmıştı. Avuç ilerimle tabletin üzerinde yazan yazıları belli etmek için sildim ve yazılara baktım. Yazılardan hiçbir şey anlayamıyordum ve böyle bir dilin olduğundan şüpheleniyordum.
"Sarada." diye bir kadifemsi ses duyduğumda hışımla arkama döndüm ve irkilerek etrafıma bakındım. Benden başkası kimse yoktu, zihnim bana oyun oynuyordu. "O cennet gibi gözlerini aç ve gerçekleri gör." diye tekrar birisi fısıldadığında titreyerek taş tablete odaklandım. Yüreğime fısıldayan bu ses bir erkeğe aitti ama aklım ve kalbim bu sesten sonuna kadar iğreniyordu.
Tekrar bir fısıltı aklıma dolanmıştı ama bu ses başka birisine aitti. Her zaman duymak istediğim birisine, sevdiğim birine aitti. Üstelik bu tanıdığım ve hoşlandığım ses tabletteki yazıları okumamı reddediyordu.
"Sarada! Bunu sakın yapma!"
Rüya sayesinde irkilerek gözlerimi açarken, saçlarımda hissettiğim yumuşak eller telaşla elini çekti ve "Üzgünüm, uyandırdım mı?" diye fısıldadı. Annem, şefkatli bir gülümsemeyle bana bakarken, camdan süzülen gün ışığı sayesinde elimi yumruk yaparak gözlerimi ovuşturdum ve yatakta doğruldum. "Hayır, uyanacaktım zaten." diye mırıldandım. Annem kafasını anlıyorum gibisinden salladı ve geniş bir şekilde gülümsedi.
"Anne sabahın bu saatinde neden bu kadar mutlusun?" diye mırıldanarak esnedim ve sırtımı yay gibi gerdiğim de anneme uykulu gözlerle baktım. Annemin bu gülümsemesi çok nadiren oluyordu, genellikle babam döndüğümde.
Babam döndüğümde.
Olay kafama yeni dank ettiğinde hızlıca yataktan zıplayarak "Babam mı geldi!" diye çığırdım. O da aynı neşeyle yataktan kalkıp ellerini çırptığında "Evet! Boruto'da dönmüş. Ben sabah onları karşıladım gerçi, Boruto da kocaman olmuş görmen lazım."
"Ah, evet. Tabii." diye mırıldanarak ayağa kalktım ve kıyafetlerimi giymeye başladım. Uzun belime kadar uzanan siyah saçlarımı toplama gereği duymadan saldım ve tarayarak düzleştirdim. Aynada kendime baktığımda göz altlarım da hafif torbacıklar oluşmuştu. Beyaz tenli olmam da gözlerimi daha çok belli ediyordu. Bakışlarımı, gözlerime odakladığım da rüyadaki olayı düşünmeye başladım. Bu rüya bir o kadar güzel ve içler ürperticiydi.
Sharinganımı açarak kendime baktığımda aklıma giren ani fikirle gözlerimi irice açtım. Cennetin gözleri, okuduğum bir kitapta sharinganın diğer ismiydi. Birileri sharinganımı açarak o taş tableti okumamı istiyordu, bir başka birisi ise beni engellemeye çalışıyordu.
Uzun zaman önce üç virgülü uyandırmıştım ve bunun sayesinde yeteneklerim kat ve kat artmıştı. Babam sharinganımı nasıl kullanacağımı öğretmemişti ama Kakashi-sama-dede sayesinde her şeyi öğrenmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heaven's Eyes
FanfictionKaranlık; insanların ruhu ve zihnini kaplayan bir örtü gibidir. Bazıları kalbi daha fazla kirlenmesin diye usulca örter kara çarşafı duygularının üzerine. Ama elbet bir gün geri dönülmek üzere örtülmüştür o karanlık çarşaf ve geri dönüş ne daha saft...