Güneşin doğmak üzere oluşu beni hiç ilgilendirmiyor. Yapmam gereken şeyi biliyorum. Karanlık Lord'un emanetini bir an evvel bulup şu lanet okuldan çıkmak. Merdivenlerden hızlı hızlı yukarı çıkarken karşıma çıkan öğrenciyi kolayca etkisiz bırakıyorum. Sessiz olmak zorundayım. Birkaç ay önce mezun olduğum okulumun koridorlarında şimdi bir hain olarak dolaşırken, kimseye görünmemek zorundayım.
xxx
İhtiyaç Odası'na girerken bu sefer ne isteyeceğimi biliyorum ve kapı bana saklanacak şeylerim için bir oda yaratırken, ben hızlıca içeri giriyorum. Bu odayı biliyorum. O Granger denen Bulanık kızın İhtiyaç Odası'nda Weasley'le buluştuğu dönemleri hatırlıyorum. Ve onları bastığım andaki suratlarını. İkisi de iğrençler.
Bir çok ıvır zıvırla dolu odada ilerliyorum. Büyükçe bir dolabın yanından geçiyorum. Üzerinde yılan ve aslanın birbirine girdiği bir sembol var. Ne ironi ama? Bana gereksiz görünen kutu yığınlarını geride bıraktıktan sonra bir açıklıktan sağa giriyorum. O anda bir ayna çarpıyor gözüme. Aynada gördüğüm şey kendi yansımam ama nedense farklı bir şekilde görüyorum kendimi.
Biraz daha yaklaşıyorum aynaya. Suratımda o milyon dolarlık gülümsemem, saçlarım geriye doğru taranmış ve siyah cüppem üzerimde, oturduğum koltuktan gülümsüyorum etrafıma. Kafamdaki taç dikkatimi çekiyor o an. Üzerinde zümrütlerle bezeli bir yılan deseni var. Altın taç saçlarımın arasından çıkıyor dışarı doğru. Sanki o da benim bir parçammış gibi. Ve arkamda o kahveregi bukle bukle saçlarıyla, elimi tutan Granger. Bir anda ona olan tüm kinim geride kalıyor. Benim yerime Weasley'yi seçmiş olmasını unutuyorum ve aynadaki yansımamıza bakıyorum. Bize bakıyorum. Orada durmuş, bütün dünyayı unutmuş, bizi izliyorum.
xxx
Hastanenin kapısından hızla içeri giriyorum, kollarımda James'i taşıyarak. "Arkadaşımın durumu çok kötü!" diye bağırıyorum, doktorların ilgisini çekmek için. "Kahrolasıca biri bize yardım etsin!" O anda etraftan üç kişi koşarak yanımıza geliyor. Başka birisi bir sedyeyle koşuyor bize doğru. Ve ben, daha sonra olanları göremeden yere düşüyorum. Karanlık beni içine çekiyor.
Gözlerimi açtığımda bir hemşirenin koluma iğne batırdığını fark ediyorum. Onda ilk fark ettiğim şey mavi gözleri oluyor. Gülümseyerek bakıyor suratıma. Acaba beni mutlu tutmaya mı çalışıyor? James'e bir şey mi oldu? "Arkadaşım iyi mi?" diye soruyorum telaşlı bir şekilde.
"Çok halsiz düşmüşsünüz," diyor hemşire, kadife gibi bir ses tonuyla. Ya da onun sesini bana bu denli çekici kılan şey o koluma vurduğu iğnenin etkisi mi? "neyle besleniyordunuz bunca zamandır?"
Beslenmiyordum desem bana inanır mı acaba? Zaten üzerimdeki kıyafetlerden doğru düzgün bir yaşam yaşamadığımı anlamış olmalı. "James iyi mi?" diye soruyorum ısrarla.
Kadın gülümseyen gözlerle bakıyor gözlerimin içine. "Şimdi kendinizi düşünmelisiniz," diyor yavaşça. "güzel bir uyku çekin ve daha sonra arkadaşınız hakkında doktorlar sizinle konuşacaktır." Bunu söylerken benim omzuma dokunuyor yavaşça.
Kahrolasıca arkadaşıma ne oldu? Neden kimse bana bir cevap vermiyor? Onu bunca zaman sonra bulmuşken şimdi gitmiş olamaz, değil mi? Hayır, James ölmüş olamaz! Ve ben lanet olasıca uyumak istemiyor-
xxx
Granger'ın hafızasını okumayı bırakmama neden olan şey o siyah saçlı deli kadının asamı zorla elimden alması oluyor. Eğer biraz daha yerde yatarsam asla kalkamayacağımdan bahsediyor bana. Asamla Granger'a Öldüren Lanet atarken hiç çekinmiyor. Büyü yapma isteği neredeyse göz dolduruyor ama ona değil, hedef olarak yanlış kişiyi seçiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harry Potter: Eve Dönüş
FanfictionEtraftaki karanlığın son demleri de siliniyor yavaşça. Güneş yüzünü gösterirken ağır bir şekilde, artık dinlenme vaktinin geldiğini biliyorum. Derin bir nefes alıyorum boş sokakta ilerlerken. Düşüncelerimden sıyrılmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Ark...