Ve şöyle ki; "Şüpheciler; yaratılışın sebepleri ve manaları hakkında bilgisizdirler. Kavrayışları; dakik ve doğru düşünceye, yüce ve tertemiz olan en güzel yaratıcının kara, deniz, düzlük ve yükseltilerde bulunan (varlıkların) türlerini yaratışındaki hikmetine ulaşamamıştır. Sonra bilgilerinin azlığı yüzünden inkar etmişler, bilinçlerinin (basiret) zayıflığı yalanlamalarına ve inat etmelerine sebep olmuştur. Öyle ki varlıkların yaratılışını inkar etmeye kadar gitmişlerdir. Yaratıcı-düzenleyici tarafından bilgelik, takdir ve düzen olmadığını iddia etmişlerdir.
ALLAH, onların nitelendirmelerinden çok yücedir. ALLAH onları öldürsün! Nasıl da yalan söylüyorlar! Onlar; kendi sapıklıkları ve şaşkınlıkları içinde, körler gibidirler; yapısı en iyi ve en sağlam şekilde inşa edilmiş, en görkemli, en muhteşem ve güzel halılarla döşenmiş, içinde yiyecek, içecek, giysi vesair ona ihtiyaç duyacakları her şey hazırlanmış, hepsinin uygun yerlere hikmetle ve düZenlice yerleştirilmiş olduğu bir saraya girseler; bir sağa bir sola dolanırlar. Gözleri ondan örtülüdür. Sarayın yapısını ve içinde hazırlanmış olanları görmezler. Bazen onlardan bir kaçı tökezliyerek yerli yerinde duran ve kendi gereksinimleri için hazırlanmış bir şeye çarparlar. Onun ne için hazırlandığı ve neden orada karar kılındığı konusunda bilgisizdirler. Homurdanır, şikayet eder ve öfkelenirler. Sarayı ve ustasını kötülerler. Yaratma işini ve ondaki sağlam düzeni inkar eden bu kimselerin durumu; aynı bu körler gibidir. Zihinleri varlıklarda ki sebepler ve illetler bilgisini kavrayamadığı için bu alemde şaşkınlıkla dolanır oldular. Yaratılışın güzelliğinden, mükemmelliğinden ve kuruluşun doğruluğundan sahip olduğu şeyleri anlamazlar.
Onlardan bir kısmı (yaratılış) sebebini ve amacını bilmedikleri bir şeyle karşılaşırlar. O zaman onu kötüler, tutarsızlık ve hata ile nitelendiriler. Onlar cüretle manicilerin küfrüne giren, onu açıkça ilan ederek doğru yoldan sapan ateist günahkar kimseler gibidirler veya bunlarla benzer (düşüncede) olan Allah'a kulluğu imkansız sanarak terk edip haktan ve yoldan sapanlar gibidirler.
~Yüce ve mukaddes olan en güzel yaratıcının varlığının ilk belirti be delili; şu anda olduğu üzere bu alemin kuruluşu, parçalarının birleşmesi ve onun düzenidir. Şüphesiz varlık alemi hakkında aklın ve fikrinle derinlemesine düşünürsen onu; içinde insanların ihtiyaç duyacağı her şeyin hazır olduğu, kurulu bir ev gibi bulursun. Gök bir tavan gibi yükseltilmiş, yeryüzü bir sergi gibi açılmıştır, yıldızlar aydınlatan çerağlar, mücevherler -yer altında- saklı hazineler gibidir ve her şey varlık aleminde şanına (niteliğine) uygun olarak hazırlanmıştır. Insan; o evin sahibi gibidir ve onda ki her şeye yetkili kılınmıştır. Bitki türleri onun ihtiyaçlarına göre hazırlanmış, hayvan çeşitleri yararına sunulmuştur. Bunda; varlık aleminin takdir, bilgelik, düzen ve dengeyle yaratılmış olduğuna ve onun bir tek yaratıcısı bulunduğuna dair apaçık deliller vardır. O varlıkların birbirleri arsında ki uyum ve düzeni sağlayandır. Ulu, kutlu, çok yüce ve yüzü kerimdir. O'dan başka ilah yoktur. Inkârcıların söylediklerinden ve ateistlerin nispet ettikleri şeylerden çok büyüktür! Çok yücedir!
~insanın yaratılışını anarak başlıyoruz. Öyle ise sen bundan ibret al! Ceninin rahimde ilk tasarlanışı şu şekildedir; o üç karanlık ile örtülmüştür;
1-Su kesesi (amniyon kesesi) karanlığı
2-Rahim karanlığı
3-Karın karanlığı
Orası (ceninin) beslenme gücünün olmadığı yerdir. Ne menfaat elde edebilir! Ne zararı ve belayı -kendinden- uzaklaştırabilir! Ne de dışkı çıkarabilir. Hayız kanı, gıdası olacak miktarda ona doğru akar ve suyun bitkileri beslediği gibi, onu besler. (Bu dönemde yaratılış tamamlanana kadar) her zaman gıdası odur.Yaratılış tamamlanıp,, bedeni sağlamlaştığında, derisi havayla temas edecek ve gözleri ışık ile direk karşılaşacak güce ulaştığında annesini doğum sancısı tutar. Doğum gerçekleşene kadar sancı oldukça şiddetli şekilde onu rahatsız eder ve baskı yapar.
Doğum gerçekleştiğinde daha önce -rahimdeyken- tükettiği ve beslendiği kan, rengi ve tadı değişmiş başka bir besin şeklinde annesinin göğüslerine gelir. O yeni doğan bebek için kandan çok daha uygun ve ihtiyacı olduğunda ona tam bir şekilde vefalıdır.
Çocuk doğar doğmaz emme isteğiyle dilini çıkararak dudaklarını hareket ettirir. Annesinin göğüslerini -sanki- ihtiyacı için asılı iki organ olarak bulur. Bedeni rutubetli, bağırsakları ince, organları yumuşak ve esnek olduğu sürece süt ile beslenir.Hareketlenip bedenin güçlenmesi için daha çok enerji veren besinlere ihtiyaç duyduğunda, yiyecekleri çiğneyenilmesi, yumuşatabilmesi ve rahatça yutabilmesi için öğütüçü (azı) dişleri çıkar. Ergenlik çağına kadar böyle devam eder. Ergenliğe girdiğinde, eğer erkekse, yüzünde erkekliğin nişanesi ve izzeti olan sakal çıkar. Onunla çocuklardan ve kadınlardan ayırt olur. Eğer kız ise, erkeğin ona ilgi duyması için yüzü sakaldan arı kalır ve güzel olur. Böylelikle insan nesli devam eder ve yok olmaktan korunur.
Insanın bu değişik hallerde donatıldığı şeyler hakkında düşün! Acaba böyle gir şeyin rastlantı eseri olması mümkün mü? Eğer bu kan rahimdeyken ona doğru akmasaydı sence ne olurdu? Susuz kalan bir bitki gibi çabucak solup kurumaz mıydı? (Bedeni) geliştiğinde doğum sancıları annesine basınç uygulamasaydı, canlı-canlı toprağa gömülmüş gibi rahimde kalmaz mıydı? Eğer süt doğum ile birlikte ona uyum sağlamasaydı (annesinin göğüslerine gelmeseydi) açlıktan ölmez miydi? Veya (süt yerine) bedenine uygun olamayan bir yiyecekle beslenmez miydi? Eğer dişleri vaktinde çıkmasaydı yemekleri çiğneyip yutması imkansız olmaz mıydı? Veya sadece süt emseydi bedeni güçlenip işlerini yapması için uygun hale gelebilir miydi? Nihayetinde annesi kendisi ile meşgul edip diğer kardeşlerinin terbiyesinden alı koymaz mıydı?