(Lotte Kestner - True)
Bunu neden istediğini söylememiş, sadece gülümsemişti. Kafamdaki tilkilerin kuyrukları iyice birbirine dolanmıştı. Damon'nın teklifini yalnızca görevimi yerine getirebilmek için mi kabul etmiştim? Ya da Damon'la daha çok vakit geçirebilmek için mi? Bir şeyler ters gidiyordu. Tek kural sakın ona aşık olma...
Telefonumu arka cebimden çıkarıp Kate'in numarasını tuşladım. "Kate bu gece Damon'la buluşacağız. Sanırım dikkatini çekiyorum." gözlerimi penceremin camına çarpan çınar ağacının dalına dikmiştim.
"Başaracağını biliyordum. Şimdi tek yapman gereken bu geceyi iyi değerlendirmek. Kıyafetler her zamanki yerde olacak. Muhteşem görünmeye özen göster."
Tüm cesaretimi toplayarak "Kate, Damon'nın suçu ne?" dedim.
"Ona aşık mı oluyorsun?" Kate'in ses tonu değişmiş, daha ciddi bir hal almıştı.
"Hayır Kate. Sadece merak ediyorum."
"Merak hiç iyi bir şey değildir. Sen sadece görevini yerine getir." telefonu suratıma kapatmıştı. Kate ilk defa bana bu kadar kaba davranıyordu. Böyle yaparak merakımı daha da alevlendiriyordu.
Saat neredeyse yediydi. Odamdan çıkıp hızla merdivenlerden aşağı indim. Annem ortalıklarda görünmüyordu. Sessizce kapıyı aralayarak dışarı çıktım. Hava çoktan kararmıştı. Penceremin bitişiğindeki koca çınar ağacına doğru yürümeye başladım. Kate her zaman kıyafetleri siyah bir el çantasının içine koyar, çinar ağacının köküne bırakırdı. Çantayı önceden camımdan aşağı sarkıttığım iple sıkıca bağladım. Tekrar eve dönüp kapıyı yavaşça kapattım.
"Aden sen odanda değil miydin?" bu annemin sesiydi.
Sırıtarak anneme doğru döndüm. "Şey geldi. Gitti." şey derken?..
"Şey kim?" kim gelebilirdi? Kim gelebilirdi? Alice. Hemen iki sokak ötede oturuyordu.
"Alice anne. Neyse ben odama çıkıyorum. Malum ödevler beni bekler." hızla merdivenleri çıkmaya başladım. Sonunda odama girip kapıyı üstüme kilitleyebilmiştim. Camımden sarkıttığım ipi yukarı çekip çantanın içindekileri yatağın üstüne boşalttım. Göğüs dekolteli, siyah tül bir elbise, küçük pırlanta bir kolye ve topuklu ayakkabılar...
Heyecandan bir türlü uyuyamıyordum. Koyunları saymaktan keçileri kaçırmak üzereydim. Derin bir nefes aldıktan sonra tekrardan gözlerimi kapattım. Uyku. Uyku. Uyku. Olmuyoooo!
Bu geceyi uykusuz geçireceğim kesinleşmişti. Yatağımdan doğrularak ayaklarımı aşağı doğru sarkıttım. En iyisi duş alıp hazırlanmaya başlamaktı. Duştan sonra saçlarımı kurutup giyinmeye başladım. Koyu göz makyajım ve her yerinden saç çıkan dağınık topuzum elbiseye farklı bir hava katmıştı. Kapımı olabildiğince sessiz açmaya çalışarak kafamı uzattım. Temiz...
Topuklu ayakkabılar ses çıkarır ihtimaline karşı elime almıştım. Yedek anahtarıda çantama attıktan sonra ayakkabılarımı giyip kapıyı kapattım. Topuklu denen günümüz işkence aleti şimdiden canıma okumaya başlamıştı. Tüm gece buna nasıl dayanabilirdim ki? Acıya aldırış etmeyerek Damon'lı bir motorsiklete bakındım. Etrafta çöpü karıştıran bir kaç kediden başka hiçbir şey yoktu. Çantamdan telefonu çıkarıp saati kontrol ettim. Tam anlaştığımız saatti. 00:00. Sarı, spor bir araba caddenin başında görünmüştü. Bu Damon olabilir miydi? Araba yavaşlayarak tam önümde durdu. Damon arabadan inmiş bana doğru yürüyordu. Elinde kocaman bir demet kırmızı gül vardı. Siyah takımının içine siyah bir gömlek giyerek saçlarını arkaya doğru taramıştı. Daha ne kadar yakışıklı görünebilirdi ki? Nefes al! Alt tarafı fazla yakışıklı olmuş...
"Aden Claflin! Acayip iyi görünüyorsun." gülleri bana doğru uzatmıştı.
Güllerin baştan çıkarıcı kokusunu alabiliyordum. "Damon kibarlaşmışsın." inanamıyormuşum gibi gözlerimi kocaman açtım.
Sırıtarak "Kaşınma istersen." dedi ve kapımı açtı. Yok artık...
Yanından geçerek arabaya bindim.
Arabayı çalıştırırken "Nereye gidiyoruz Damon?" dedim.
"Evime. Sana göstermem gereken bir pul koleksiyonum var." sesli bir kahkaha atmıştı.
Gözlerimi devirdim. "Yapma Damon! Gülmekten ölebilirim."
Bu bitmek bilmeyen uzun yolu hatırlıyordum. Gerçekten de beni evine götürüyordu. Evine?
"Geldik." Damon arabadan inmiş, kapımı açabilmek için arabanın önünden dolanmıştı.
Çiçeklerle bezeli korudan geçerken daha fazla dayanamayarak "Neden ev?" dedim. Buraya son gelişimde pek de hoş şeyler yaşanmamıştı.
"Yarım bıraktığımız işi tamamlamaya geldik." villanın kapılarını sonuna kadar açmış, içeri girebilmem için elini belime koymuştu.
Evin içi bir müzeden farksızdı. Hemen kapının yanında üst kata yükselen merdivenin tüm basamaklarında muazzam bir işçilik vardı. Her desen oldukça özenli bir şekilde oyulmuştu. Duvarlar koyu kahverengi, aynı desenleri barındıran ceviz ağacı olduğunu tahmin ettiğim bir kaplamayla tamamen örülüydü. Etrafı aydınlatan kırmızı şamdanlar evin estetik havasını tamamlarken göz yormuyordu. Salonda en göze çarpan şey yüksek ve oldukça kudretli görünen şömineydi.
"Bu evi müzeye koymalılar." gözlerime inanamıyordum. Şöminenin sağ tarafında duran siyah deri koltuğa oturduk. "Yukarı bak." Damon'nın dediğini yaparak kafamı yukarı kaldırdım. Tüm tavana boydan boya yunan mitolojisine ait öğeler çizilmişti. Bu muhteşem tablo Tanrılar ve insanlar arasındaki savaşı konu ediniyordu. Renk geçişleri, gölgeler ve daha bir çok detay ustalıkla resmedilmişti.
"Vay canına. Kaç yaşındasın sen? Yüz falan mı?" bakışlarımı sonunda Damon'a çevirebilmiştim.
Gülümseyerek "Sadece yirmi üç. Ev büyük büyük büyük babamdan kalma." dedi ve yerinden doğrularak iki kere el çırptı.
Şamdanlardaki mumlar hariç tüm ışıklar sönmüştü. Devreye giren müzik ile birlikte neyin yarım kaldığını anlamıştım. Dans...
Damon yavaşça eğilerek elini uzattı. "Benimle dans eder misin?"
Elimi avucunun içine koydum. "Ederim." Diğer kolunu belime koymuştu. Bende boşta kalan elimi omzuna bıraktım. Ne yaptığım hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Damon'nın gözlerine kapılmamak, o tuhaf sıcaklığında kaybolmamak imkansızdı. Bu ilk dansımız gibi değildi. Daha tutkuluydu. Daha inanılmazdı.
"Partide neden aniden çekip gittin?" gözlerimi gözlerinden bir an olsun ayırmıyordum. Nedense beni bırakıp gitmesi içime dert olmuştu. Damon hiçbir şey söylemeden beni yavaşça savurup hızla kendine doğru çekerek dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Ona karşı koymak yerine ellerimi saçlarının içine gömdüm. Muhteşem hissediyorum. Aynı anda gökyüzünün üç metre üstünde yıldızları izliyor ya da kar taneleri saçlarıma, tenime çarparken suyun üstünde yürüyorum. Milyonlarca düşünceye aynı anda kavuşuyor, aynı anda uzaklaşıyorum...
Damon dudaklarını aralamış, alnını alnıma yaslamıştı. "O gece herkesin içinde bunu yapmamak için kaçtım. Tam bir hafta boyunca senden kaçtım. Sende beni çeken her neyse ona karşı koyamıyorum. Olmuyor."
Gözlerimi açmaya cesaret edemiyordum. Fısıltıyla "Karşı koyma o zaman." dedim.
"Ya sana aşık olursam?" anlını yavaşça alnımdan çekmişti fakat eli hala belimdeydi.
Gözlerimi aralamamla göz göze gelmemiz bir olmuştu. Derin bir nefes vererek gülümsedim. "Bundan korkuyorsan olmazsın. Aşk cesaret ister." ellerimi iki kere çırptım. Işıklar yanmış, müzik kesilmişti.
Damon gülümseyerek yeniden ellerini çırptı. "Korkaklarla dans etmiyor musun?" ışıklar sönmüş, müzik kaldığı yerden devam etmişti.
"Evet." dedim dürüstçe.
Gözlerini kısmış beni izliyordu. "Sen trip mi atıyorsun? Bana mı öyle geliyor."
"Sana öyle geliyor." Ellerimi iki kere hızlı bir şekilde çırptım. Müzik canımı sıkmaya başlamıştı.
"Hey! O hassas bir ses sistemi. Bozucaksın." Damon'la birbirimize bakarken aniden kahkaha atmaya başladık. Gülmekten karnıma kramplar giriyordu. Damon'layken bir anım bir anımı tutmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzüne Dokun
Teen FictionDamon avucundaki elimi sıkıca kavrayıp beni arkasına saklamaya çalışıyordu. Koruma içgüdüsüyle önüme atılıyordu. Damon'nın ne kadar gergin olduğunu hissedebiliyordum. Siyah mercedesten ikisi iri yarı, takım elbiseli üç adam indi. Kumral olan elliyle...