-1-

16 1 0
                                    

        Sonunda dalgaların sesini tekrar duyuyorum. Tanrıya şükür. Denizin kokusu...

    O beni ve bu denizi bırakıp gideli 3 yıl olmuştu ama ne zaman buraya gelsem hep yanımdaymış gibi hissediyorum.

   Eğer o aptal serserilere bulaşmasaydı hala yanımda olurdu. Sanırım. Onu özlüyorum. Gülüşünü, sesini, varlığını...

    Derin bir nefes alıp kalktım. Ashley'ye uğramam lazım. Sürekli arıyor. Biliyorum benim için endişeleniyor ama elimde değil. O olmadan eksiğim. Sesini duymadan konuşmak istemiyorum. Gözlerini görmeden uyanmak istemiyorum ama mecburum. Ailemi ve beni önemseyen insanları üzemem.

     Yanaklarımdaki ıslaklığı silip yürümeye başladım. Nefes aldım ve adım attım. Cebimdeki titremeyle telefonu açtım. 'Alo.' Ses yok. 'Kimsiniz?' Ses yok. Sadece nefes alıp verme sesi. Güçlükle de olsa 'Justin' Diyebildim sadece. 'Justin eğer sensen sadece seni çok özledim.' Dediğimde son bir nefes verme sesiyle telefon kapandı.

     Derin derin nefes alıp adımlarımı hızlandırdım. Ağlamak istemiyorum. Sadece onu görmek istiyorum. Boğazımda bir düğüm nefes alamıyorum. O olmadan yaşayamıyorum.

    Ashley'nin evine geldiğimde kapıyı açtığı gibi üzerime atladı. Belki de bu halime en çok üzülen o dur. Bilemiyorum. "Nerde kaldın Selena? Seni beklerken neredeyse açlıktan ölüyordum."
"Sana bin kere yemeğe beni beklememeni söyledim. Midene gazerin mi var?" Dediğimde gülerek masaya oturduk. Ashley'nin ailesi çok anlayışlıdır. Justin'in gidişinden sonra moralimi düzeltmek için her şeyi yaptılar. Etrafımdaki insanlar böyleyken benim fazla can sıkıcı olmam çok kötü.

   Yemek bitince Ashley ve abisi Ian ile bahçeye geçtik. Ian "Hey Selena, oyun oynamak ister misin?" Dedi. "Tabiki." Dediğimde içeriye gitti. Elinde satranç kutusuyla geldiğinde donakaldım. Herşeyin onu hatırlatmasından nefret ediyorum. Ashley hemen Ian'ın yanına koşup "Seni aptal, getirecek başka oyun bulamadın mı?" Dedi. "Çocuklar. Annem eve gitmemi istiyor ." Dediğimde Ian
"O zaman ben seni bırakayım."
"Gerçekten hiç gerek yok. Ayrıca yürümeye ihtiyacım var." Dediğimde anlayışla gülümsedi.

  Nefes alıp yürümeye başladım. Sanki o yokken zaman ağır çekimde gibi. Her şey yavaş. Biraz yürüdükten sonra karşımdaki parka gidip banklardan birine oturdum. Gözlerimi kapatıp elimi ilk tuttuğu zamana döndüm.

     Biliyordum. O zamanlarda bana karşı bir şeyler hissettiğini biliyordum. Ben de ondan hoşlanıyordum. Sanırım o da bunu biliyordu. Sonra 22 temmuz akşamı doğum günümde buraya geldik ve elimi tuttu. Elimi öptü ve beni sevdiğini söyledi.

     Bu kasabanın her yerinde bir hatıramız var ve ben hiç birini unutamıyorum. Beynime kazınmış gibi. Gözlerimi açtığımda karşımdaydı. Gözlerim ve beynim bana çok güzel bir oyun oynuyor. Tekrar gözlerimi kapattım ve 'o karşımda değil' diye mırıldanmaya başladım. "Hayır. Tam karşındayım Marie." Dediğinde şaşkınlıkla gözlerimi açtım. O gerçekten karşımdaydı.

   

Nothing Like Us Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin