Nadima, kızının sevdiği Şah'ın oğlundan vazgeçmesi için ''mutlaka bir çaresi olmalı'' diye düşündü. Aklına iki fikir geldi. Bunlardan biri, kızı Kays'ı tamamen unutması diğeri ise kızıyla birlikte Basra'ya gitmekti. Ablası, eniştesi yıllar önce çocukları ile birlikte Basra'ya göç edip yerleşmişlerdi. Her hâlükârda kendilerine yardım elini uzatacaklarından emindi. Aslında emin de değildi. Sıkıldı. Evden dışarı çıktı. Şaşkın şaşkın yürüyor, doğrusu nereye gideceğini de bilmiyordu.
Kasabanın doğum ebesi Zarif Ana'nın evinin önünden geçti. En güvendiği yılların komşusuydu. ''Onunla sıkıntımı paylaşayım bari.'' Hiç tereddüt etmeden açık kapıdan içeri girdi. Zarif Ana yalnızdı. ''İyi ki de o yalnız'' diye içinden bir oh çekti. Zarif Ana yaşlanmış, el melikesi kaybolmuş artık eskisi gibi ebelik yapamıyordu. Aslında pek de yaşlanmış sayılmazdı. Ablasının yaşındaydı. Yani kırkın üstündeydi. Nede olsa kendinden büyüktü. Zarif Ana, Nadima'yı görünce ''hoş geldin Nadima!'' Arkasından da'' çok oldu görüşmeyeli.'' dedi.
Nadima, saygıdan Zarif Ana'nın eli öptü. ''Hoş bulduk'' dedi.
Zarif Ana, hal hatır sorduktan sonra ''Hayrola! Seni düşünceli gördüm. Canın sıkılmış gibi bir halin var.''
''Bilmem ki nasıl anlatayım.''
Zarif Ana arif bir kadındı. Halden anlardı...
''Nadima! Ben seni tanırım. Ne sıkıntılar çektin. Ama şimdi ki sıkıntın daha ağır basıyor. Ne demişler, derdini anlatmayan derman bulamaz. Bana anlatabilirsin. Konuşmamız burada kalacak.'' Demesiyle Nadima'nın gözlerinden yaşlar boşaldı. Sanki bu anı bekliyordu...
''Kızım Leylâ!''
''Ne olmuş kızın Leylâ'ya?''
''Kızım âşık olmuş.'' Bütün olanları Zarif Ana'ya anlattı. Zarif Ana:
''Bildiğim ünlü Mahmood Hoca diye biri var. Ona gitmeni tavsiye ederim. O mutlaka bir çözüm bulur.''
Nadima, bu hocanın adını duymuştu. Bu güne kadar böyle bir gereksinme duymamıştı. Ama şimdi ona gitmekten başka çaresi yoktu.
Mahmood Hoca'nın evi kasabanın öbür ucundaydı. Az göbekli, üç parmak uzunluğunda siyah keçi sakallı beyaz tenli doğaüstü yeteneği olan zeki bir adamdı. Cin gibi bakışlarıyla insanları kolayca etkilemeyi çok iyi biliyordu. Medreseye gitmediği halde kendini iyi yetiştirmiş. Cinleri kovan güçlü nefesiyle karşısındaki insanları ister istemez kendi etkisine alıyordu. Bundan dolayı ona ''cin savar hoca'' diye bir lakap(1) takmışlardı. İlk zamanlarda kendini tanıtmak için yaptığı hizmet karşılığında insani bir hizmet diye hiç kimseden para almıyordu, ta ki şöhreti yayılıncaya kadar. Daha sonra işi paraya döktü. Bazen para yerine iki okka(2) tahıl alırdı. Fakirlerden hiçbir şey almadığı gibi kendine getirilen tahıl ve hurmadan onlara verirdi. Böylece herkese onu iyiliksever bir insan olduğuna inandırmış olmalı ki şöhreti kasabanın dışına bile taşmış, ünlü bir hoca olmuştu.
Nadima gün geçtikçe çok kötü düşüncelere saplandı. 'Kızım Şah'ın oğlu Kays ile evlenirse bu evde ömrümün sonuna kadar tek başıma yaşayacağım' diye umutsuzluğa kapıldı. Düşündükçe gecesi gündüzü sonu gelmeyen bir karamsarlığa doğru onu itiverdi. Buradan gitmekle her şeyin düzeleceğini zannediyordu. Bu düşüncesi koskoca bir kaya parçası gibi kafasında yer etti. Onu itip kurtulamıyordu. Böyle bir sevgi kızını mutlu etmeyecek diye biricik kızına bir türlü laf anlatamıyordu. Kızı bir sefer gönlünü Şah'ın oğluna kaptırmıştı. Bu yüzden kızının bu sevdadan vazgeçmesi için son çare olarak bu cin savar hocadan medet ummayı düşündü. Aslında kızını çok seviyor bütün kalbiyle onun mutlu olmasını istiyordu. Kızının evde olmadığını fırsat bilen Nadima, cin savar hocaya gitti. Hoca, kadıncağız derdini daha tam anlatmadan sıkıntının ne olduğunu anladı. Kadını dinlerken emme basma tulumba gibi başını bir aşağı bir yukarı sallayıp durdu...
''Sen haklısın. Kızını buraya getir! Okunmuş sudan içireyim. Okunmuş hurma da var. Her ikisi de çok etkilidir. Göreceksin kızın çok kısa bir zamanda bu sevdadan vazgeçecek.''
''Buraya geldiğimi kızımın bilmesini istemiyorum.''
''O zaman şu okunmuş suyu al! Kızına üç gün içinde içirmelisin! Yoksa suyun hiç bir etkisi kalmaz.''
Nadima, ''Allah senden razı olsun.'' Diyerek çabucak eve döndü.
(1) Lakap : özelliğinden dolayı sonradan takılan isim
(2) Okka : 1 okka 1.282 kğ
Kitabın tüm hakları saklıdır. ------------------ Lütfen yorum yapınız!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)
Roman d'amourSevgi kelimesi hiç de yabancı değil bizlere... Bunu herkes çok iyi bilir. Hakkında çok şeyler yazıldı, söylendi... Duygularımı nasıl anlatabilirim diye, ben de bir kaç cümle içimden geldiği gibi ilave etmeden yapamadım. Sevgi, insan...