Su Testisi

489 26 0
                                    


       Nadima, kızıyla Kasr-i Kays sarayından ayrıldıklarında çok öfkeliydi. Eve geldiklerinde öfkesi hala devam ediyordu. Dili damağına yapışacak kadar susamıştı. Testiden bir tas su aldı. Saffia Sultan'ın hakaretleri hiç te yutulacak gibi değildi. O anda aklına okunmuş su geldi. Kızına bu sudan içirmek için bu bir fırsattı. Kendi suyunu içtikten sonra okunmuş suyu hiç tereddüt etmeden testiye(1) boca etti. Kızına seslendi...

     ''Kızım! Sana da biraz su vereyim mi?''

     ''Anne! Sen zahmet etme! Ben testiden suyu alırım.''

      Leylâ nerden bilebilirdi ki annesi kızına okunmuş sudan içirecek. Ne düşünebilirdi ne de ''annem bana okunmuş su içirecek'' diye aklına gelirdi. Su tasını ağzına götürdüğünde annesi, ''Leylâ o suyu içme'' demesine fırsat kalmadan suyu bir nefeste içiverdi. Ortada sessizlik vardı. Bu ortamdan çıkmak bahanesiyle Leylâ annesine...

      ''Anne! Neden bu kadar gerginsin? Niçin tedirgin oldun? Saffia Sultan ile konuşmanız pekiyi geçmediğini seziyorum. Odadan çıkarken suratın asıktı. Neler konuştunuz? Merak ediyorum.''

      ''Saffia Sultan, bana akıl vermeye ve beni ikna etmeye çalıştı.''

      ''Evet anne! Tahmin etmiştim. Seni çok iyi anlıyorum.''

      ''Ne demişler, ''herkes dengi dengine evlenmeli'' sana göre biri mi yok. Güzelsin, karşına iyi biri çıkar onunla evlenir ve mutlu olursun. Olmuyorsa, zorla olmuyor işte.''

      ''Mutluluk benim de hakkım değil mi?''

      ''Mutluluk herkesin hakkı, yeter ki içinde ihtiras ve haset olmasın. Peki kızım! Son pişmanlık da para etmez. Kaderinde ne varsa onu göreceksin. Seni canımdan daha çok seviyorum. Bu günden sonra ne sana ve ne de bana herhangi bir kötülük gelmesini istemiyorum.''

   (1) Testi : Geniş gövdeli dar boğazlı topraktan yapılan fırınlanmış su kabı

     ''Biz hiç kimseye kötülük yapmadık ki bize kötülük yapsınlar.''

     ''Kızım! Kısa bir müddet için Basra'ya gidelim. Teyzen Nesrina ve çocukları çok özledim. Kanaatim; ikimiz içinde bir değişiklik olur.''

      ''Demek istiyorsun ki tek çıkar yol buradan ayrılalım. Sen istedikten sonra ben ne diyebilirim ki. Gönlüm, aklım, fikrim hep burada kalacak. Kays'ı seviyorum. O da beni bir mecnun gibi seviyor.''

     ''Biz değil, hiç bir kimse Şah'a karşı güç kullanamaz. Bizi koruyacak kimsemiz de yok. Bir karar vermelisin. Ben böyle düşünüyorum.''

     ''Anne! Karar vermem için bana biraz zaman ver.''

      ''Akıllı kızım! Vereceğin karar bizim için daha hayırlı olacak diye ben de senin gibi düşünüyorum.''

      ''Anneciğim! Kays'ı görmem için bana izin ver!''

      ''Tamam! Git! Sakın konuştuklarımızı ona anlatma!''

       Bir kaç gün önce sözleştikleri yerde buluşan âşıkların mutlulukları yüzlerinden okunuyordu. Gönüllerindeki aşk ateşi hiç sönmeyecek gibi tutuşmuş, sanki alev alev yanıyordu. Güzel günlerin hayali içinde yaşıyorlardı. Dünya yıkılsa bile umurlarında değildi. Kays:

      ''Annem için hediye bir yüzük almak istiyorum. En iyisinden olsun ki annem de beğensin. Bana yardımcı olur musun?''

      ''Elbette! Neden olmasın?''

Sarrafın birine gittiler. Değişik yüzükler, Halep akması ve altın bilezikler vardı. Kays:

      ''Hangi yüzüğü beğeniyorsun? Onu satın alacağım.''

Nihayet Leylâ çok değerli yakut ve zümrüt taşlarla işlenmiş güzel bir altın yüzük beğendi. Kays satın alacağı yüzüğü Leylâ'nın yüzük parmağına taktı. İkisi de parmaktaki yüzüğü inceledikten sonra birbirlerinin yüzüne bakarak gülümsediler. Yüzük Leylâ'nın parmağına göreydi. Çok güzel durdu. Kays da satın aldı. Ertesi gün için her zaman ki gibi aynı yerde buluşmak üzere söz birliği yaptılar. Leylâ eve geldiğinde...  ''Annesinin bir tanesi, gününüz nasıl geçti?'' diye sordu...

''Ayrılık, hasretten başka ne dememi bekliyorsun?''

Nadima, kızının üzgün olduğunu biliyordu. Soru şekli çokyanlıştı. Bundan dolayı oldukça oldukça pişman oldu...

''Evimize gelen adamları Kays'a anlattın mı?''

''Hayır! Sakın ona söyleme diye beni tembihlemiştin ya!''

''İyi ettin! Benim akıllı kızım.''

      ''Anne! Bugün pazarda benim beğendiğim değerli, hem de çok güzel bir yüzük annesine satın aldı. Sağ elimin yüzük parmağıma taktıktan sonra çok yakıştığını söyledi. Tekrar buluşmak için sözleştik.''

       ''Sen beğendiğine göre, yoksa senin için mi aldı?''

       ''O bana beğen dedi. Sadece beğendim. Benim için neden alsın ki çok pahalı bir yüzüktü.''

       ''Sen nice değerli yüzüklere layıksın.''

       ''Anne! Onu öyle bi seviyorum ki tahmin bile edemezsin. Kays'tan ayrılırsam kahırdan ölebilirim.''

      ''O nasıl söz! Allah korusun! Sen anne olduğun zaman beni daha iyi anlayacaksın.''

       Nadima, ''bu işin sonu nereye varacak'' diye sürekli düşünmeden edemiyordu. 'Aşk güzel şey ama bunun sonu daha hüsranla bitmeden bir gün önce kızım kendi iradesiyle bir karar vermesi bizim için daha hayırlı olacak. En kötüsü kızım çok acı çekecek.' Bir tanem diyerek kızının boynuna sarılır sarılmaz ağlamaya başladı. Bu aşırı sevgiye karşı Leylâ'nın da duyguları kabardı. Gözyaşlarına hâkim olamadı. Sanki ikisinin de ağlamaya ihtiyacı vardı.

      Nadima, kızına anlattığı ailesinin öz geçmişini ve kızına içirdiği okunmuş sudan dolayı bin pişman oldu. Kendini kızının yerine koydu. Ya kızım bunu bana yapsaydı. Onu affetmez analık hakkımı ona haram ederdim. ''Yaptığım hiçte iyi bir şey değil'' diye ertesi gün kasabanın en yaşlı bilgini Abd-î El Melik hazretlerinden fikir almak için yanına gitti. Ak sakallı, nur yüzlü beyaz sarıklı bilgin, fikirleriyle insana iyimserlik havası veren, yardım sever bu zata her şeyi olduğu gibi anlattı. Zat onu haklı bulduğu halde gençleri birbirinden ayırmak çok günah olduğunu üstüne basa basa söyledi. Kur'an da Bakara-222 'Allah tövbe edenleri sever.' ayetini okudu...

      ''Her namazdan sonra Allah'tan af olmayı dile. Kızının mutlu olması ve onu çok sevdiğini bilmesi için elinden gelen gayreti göster!''

       Nadima, Zat hazretlerinden bayağı etkilendi. Böyle bir işe nasıl kalkıştığını düşündükçe kendine kızıyor ''kızımın yüzüne baka baka ona canım kızım diyeceğim. Olur, şey mi bu?'' Diye kendinden utandı. Testiye okunmuş su koyduğunu kızına anlatmayı düşündü. ''Kızım bu yaptığımı öğrendikten sonra benden nefret ettiği gibi buradan gitmeyi ya ret ederse'' o zaman her şeyi berbat edeceğinden korktu. Bu yüzden kızına anlatmaktan vaz geçti. ''Ben bu hatayı nasıl yaptım. Kendi kızımı hem de kendi ellerimle mahvetmeye çalıştım.'' Pişmanlık duygusuyla kendini affetmek için durmadan dua etmeye başladı.

       Leylâ eve geldiğinden annesi farkında değildi. Küçük odanın içinde anlamsız hareketler yapıyor, ''tövbe tövbe'' deyip söyleniyordu. Leylâ, annesinin huzursuz olduğunu gördü. ''Şah'ın oğlunu sevmekle onun huzurunu bozmaya ben sebep oldum. Her halde bu yüzden canı sıkılıyordur'' diye üzüldü. Leylâ'da biliyordu ki sadece üzülmek yeterli değildi. Annesinin dedikleri her zaman için kulağına küpe olmalıydı.

Kitabın tüm hakları saklıdır. ------------------ Lütfen yorum yapınız!


Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin