Gecenin çökmesinin hemen ardından gökyüzü iyice kararmış ama şafağın ışıklarını algılaya biliyordum. Aydınlatmalardan giren tuhaf kırmızı ışık etrafı görmemi zorlaştırıyordu. Benim ise tek odaklandığım nokta yoğun sis altında duran siyahlara bürünmüş adamdı. Evet o kesin olarak bir erkekti, iri vücudu ve giyinişi bunu gösteriyordu. Tek şüphelendiğim kişi ise bir zamanlar kendimi en yakın hissettiğim ve bir o kadar da nefret ettiğim Tom'du. Ona doğru bir kaç adım attığım da ise o kendini benden uzaklaştırıyordu. Açıkçası bu hareketi duygularımı yerle bir etmişti. Onu bir kere görmem bile bütün özlememimi yok etmeye yetmişti. Ama o ise benden uzaklaşmaya, kaçmaya çalışıyordu. Ben ona yaklaştıkça o benden uzaklaşıyordu. Bunu bir kaç kere yaptığımızda ise bir süre sonra durdum ve dolmuş gözlerimle ona baktım. O ise yapma diyerek kafasını iki yana salladı ve yoğun sis altında kaybolup gitti... Gitme dememin bir anlamı yok biliyorum. Ne yaparsam yapayım bir şey değişmeyecek anlıyorum. Bunun sebebi ben değilim, sebebi Tom. Zaten bu hale gelmemizin sebebi de o. Onun inadı, onun yalanları, onun terk edişi. Benim ise elimden hiç bir şeyin gelemeyişi...
Bir kaç saniye hareketsizce durup o yöne baktım, tekrar gelir diye bir umutla bekledim, ama gelmedi. Yavaş yavaş o noktaya odaklanmayı kestiğimde çığlık seslerini duymaya başladım. Ve işte o an Ashton'un yerde acılar içinde yattığını aklıma getirdim. İrkilerek kendime geldiğimde kalabalığın içine girdim ve bizimkilerden birini görme umuduyla etrafıma bakındım. Dael ve Stajyer, Ashton'un kollarından ve ayaklarından tutarak kaldırmaya çalışırken iki görevli geldi ve onu kapıdan dışarıya çıkararak götürdü. Ardından Dael ve Stajyer arkalarından gitti. Etraf duman altı olmuş herkes bir birini zar zor görüyordu. Bu duman ise makyajımı akıtmış saçlarımın bozulmasına sebep olmuştu. Çünkü içerisi fazla bunaltıcıydı. Önüme gelen dalgaları bozulmuş saçımı arkaya atarken ise Belinde ve Luke gözüme çarpmıştı. Belinda, Luke'n omzuna başını koymuş hıçkırıklarıyla birlikte ağlıyordu. Korktuğu ve üzüldüğü belliydi, ama benim aklım hala Tom' da takılı kalmıştı. O yaşıyordu, öldü sandığım adam karşımdaydı. Ama niye kaçıyor, niye bizden saklanıyor bilmiyorum. Etrafa yorgun bakışlarımla bakarken omzumda bir el hissederek silkelenmiştim. Calum elini omzuma koymuş beni gergin ortamdan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ashton' a bunu yapan kimdi ve ondan ne istiyordu bilmiyorum ama aklıma bunu yapanın Tom' dan başkası gelmemişti.
Daha sessiz ve serin bir yere geldiğimizde kendimi yere atarak az da olsa dinlenmeye çalıştım. Bedenimi dinlendire bilsem de beynimi dinlendirmem şuan için imkansız gözüküyordu. Eğer beynimi dinlendirmek için harekete geçsem sonsuz uykuya yatmam gerekirdi. Ama bu düşünce şuanlık için hiç cazip bir fikir değildi. Calum' la sessiz bir şekilde oturmaya devam ederken Calum sessizliği bozarak yorgun ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Ona bir şey olmaz." Başımı güçlükle ona çevirdim ve düşüncelerimi dile getirdim.
"Tom yaşıyor." Calum anlam veremeyerek bana bakıyordu. İnanmadığını halüsinasyon gördüğümü düşündüğünü tahmin edebiliyordum, ama bir şekilde kendimi inandırmam lazımdı.
"Yalan söylemiyorum, biraz önce gördüm." Calum derin iç çekti ve kafasını iki yana salladı. Bu olaylardan sonra bu konuyu konuşmamız saçmaydı, ama onun bilmesi gerekiyordu. Bir süre sustu ve sonra konuşmaya başladı.
"Senin gözünün önünde öldü." Ne dese haklıydı, kendi gözleriyle görmediği sürece bana inanmayacaktı. Ama bir zamanlar herkes benim de öldüğümü sanıyordu.
"Sizde benim öldüğümü sanıyordunuz." Calum durdu ve biraz düşündü, ondan sonra gözlerini kaçırarak konuşmaya başladı.
"Bu konuyu sonra konuşsak, şuan Ashton' un hayatının söz konusu." Konuşmasını bitirdikten sonra elini dizime koydu ve desteğini sağlayarak ayağa kalktı. Her ne kadar da Ashton' u düşünmeye çalışsam da beynimin doyumsuz kısmı Tom' u düşünmekte ısrarcıydı. Calum gittikten bir süre sonra göz yaşlarımın akmasına engel olmak için ellerimi yüzüme koydum ve parmaklarımla gözlerime bastırdım. Her şeyin bir anda gelmesi artık şaşırtıcı bir durum değildi. Ama her defasında beni daha çok yıkıyordu. Daha çok yıpratıyor, daha çok gücümün tükenmesine sebep oluyordu. Ellerimi gözümden çektiğimde ise derin bir nefes aldım ve sırtımı yasladığım boyaları sökülmüş olan duvara başımı yasladığımda gözlerimi kapattım. Belki de biraz dinlenmek bana iyi gelecekti, en azından daha iyi düşünecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampir Okulum #wattys2015
VampirosOn altı yaşımda öldüm ben.Yaşarken adeta bir ölüye döndüm , hayallerim düştü yanaklarımdan.Düşünemedim hiç bir şeyi.Daha doğrusu düşünmeye gerek duymadım.Ve bir gece sabaha devrolurken öğrenmiştim ; Ben bir vampirdim. Kirli sayfalarım silinecekti ve...