Ar Namus

434 20 0
                                    


       Leylâ'yı handan alıp köle pazarına götürmek için bilinmeyen bir yere götürdüler. Üstü başı dağınık perişan bir haldeydi. Yüzü gözü açılsın hem de kendine gelsin diye bir gün dinlemeye alındı. Ertesi gün sabah erkenden yüzü peçesiz, başı açık, acınacak bir halde iki adamla birlikte köle pazarına(1) getirildi. Kaçmasın diye elleri önden bağlıydı. Leylâ, meydanda toplanmış Basra halkını gördüğünde ''ar namus diye bir şey kalmamış!'' Diğer kadın köleler gibi utancından başı önünde yere bakıyordu. O anda ölmek istedi. Canı bedeninde olduğu halde sanki bu beden onun değildi. Sinirleri boşanmış titriyordu. Bu iffet bilmez insanların elinde kendi akıbetini düşünüyor, yufka yüreği ile kendisi gibi köle düşmüş bu insanlara daha fazla acıyordu.

      Yarı çıplak, yalın ayak erkek kölelerin bileklerinde demir halkalara bağlı bir adım uzunluğunda zincir vardı. Boyun ve bilekler için oyulmuş iki parçalı kalın tahtadan yapılmış tasmalarla köleler mezat meydanına getirilmişti. Tasmaların dokunduğu yerlerde bere ve kanlı yaraların izi vardı. Bu insanlık dışı işkence onlara verdiği acı yüzlerine vuruyordu. Basra dışından getirilen bu köleler satış sırasını bekliyorlardı.

ilk önce erkekler daha sonra kadın kölelerin satışı yapılırdı. Bu bir gelenekti. Meydanın tam ortasında yerden bir adım yüksekte kurulu mezat tahtasına erkekler çıkarıldı. Basra halkı ve dışından gelen bir sürü insan, mezat tahtasının önünü doldurmuş meraklı gözlerle köleleri inceliyorlardı. Bunların içinde zengin köle alıcıları da vardı.

       Leylâ köle olarak satılacak anı beklerken ''Allah'ım! Ne utanç verici bir ortam. Bu insanlardan tiksindiğim gibi kendimden de utanıyorum'' diye kötümser oldu. Bazıları ön tarafa gelmek için birbirini itiyor güçlü olanlar dirseklerini kullanarak öne geçmeye çalışıyorlardı.

       Nihayet insanlık dışı mezat başladı. Bir kaç köle satışından sonra sıra Leylâ'ya geldi. Adam Leylâ'yı gösterdiği zaman utancından buram buram terledi. Üstündeki incecik elbise bedenine yapışmış, göğüs uçlarına kadar vücudun bütün hatları belirgindi. Yüzünden boynuna kadar pancar gibi kızardı. İçinden...  ' Can bu bedende oldukça ölüm pahasına

    (1)Köle pazarı : 1847 yıllarında Osmanlı hâkimiyetinde köle satışı yasaklandı.

da olsa gücüm yettiği kadar annemin bana dediği gibi namusuma halel gelmesine müsaade etmeyeceğim. Bu bedenim bir gün kirlense dahi ruhum asla kirlenmeyecek.' Aklına gelen duaları okurken dudakları titriyordu. Tacirlerden biri Leylâ'nın ağzını iyice açıp dişlerine ve gözlerinin içine baktı. Dişler tamamdı. Ağzı kokuyor mu diye kokladı. Bedeni zayıf olmasına rağmen hiç bir kusuru, ağız kokusu ve hastalığı yoktu. Çığırtkan başlangıç olarak yirmi beş altın dinarla mezatı açtı. Biri yirmi yedi derken, diğer uçtaki yaşlı bir adam otuz altın dinar verince pazarlık kızışmaya başladı. Otuz beş altın dinar veren biri çıkınca oradakiler kim bu adam diye dönüp baktılar. Meraklı gözlerle fiyat artışı yapan elleri takip etmek insanın hoşuna gidiyordu.

       Arka tarafta Basra'nın sayılı zenginlerinden İbn-i Selâm, elli altın dinar verince açık artırmayı allak bullak etti. Leylâ'ya talip olan kişiler çok iyi anladı ki İbn-i Selâm hiç kimseyi rakip tanımayacaktı. Buranın adamları çok iyi biliyorlardı ki İbn-i Selâm pes edecek bir adam değil. Bu yüzden hiç kimse ona rakip olmaktan vazgeçti. Çünkü o para gücünü kullanıyordu. Böylece Leylâ'yı İbn-i Selâm satın almayı hak kazandı. Bu güne kadar hiçbir köle böyle yüksek değerde satılmadığı gibi köle kızın böyle bir fiyata satılacağını hiç kimse tahmin etmiyordu. İbn-i Selâm iri yapılı, geniş omuzlu, uzun boylu, ince sakallı, göbeği yok denecek kadar azdı. Karşı tarafa güven veren saygın biriydi.

Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin